Stratejinin, askeri bir terim olmasının ötesinde, sadece önceden belirlenen amaca varmak için izlenen yol olduğunu düşünürsek, devlet -yine- bir konuda daha, amacını ve bu amaca erişmek için izleyeceği yolu belirlemek üzere. Bu kez varılacak amaç; stratejinin konu başlığından anlaşıldığı üzere "çocuk hakları". Evet Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalamasından 20 yıl sonra, şu günlerde, 1. Ulusal Çocuk Hakları Strateji belgesini taslaklamış durumda.
İnsan haklarının temel yapı taşlardan biri olan çocuk hakları konusunda, devletin bir amaca, bu amaçla ilgili de bir stratejiye sahip olması, -20 yıl sonra da olsa- , çocuklar için daha iyi bir dünya talebini getirenler için gerçekten sevindirici. Çünkü böylesi bir belge, çocuklarla ilgili var olan durumu ortaya koyabilir, bunun üzerinden de somut, gerçekçi, ulaşılabilir hedeflerle -tedricen de olsa- çocuk haklarının tam olarak hayata geçirilmesinde önemli bir işlev görebilir.
Türkiye'de çocuk haklarından sorumlu koordinatör kuruluş olan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü'nün de imzasının olduğu bu belge, yaklaşık bir yıllık süreçte hazırlanmış durumda. Bir süre önce de çocuk haklarıyla ilgili çeşitli tarafların görüşüne sunuldu.
Basına çocuk haklarıyla ilgili "ilk kez hazırlanan belge" şeklinde yansıyan strateji belgesi, bize bir kere daha devletin - her ne kadar belge çeşitli kişi ve kuruluşların katkısıyla hazırlanmış olsa da, bu belgenin hayata geçmesinden asıl sorumlu devlet olduğu için- çocukla ve çocuk haklarıyla algısını açıkça ortaya koyuyor. Bu algı ne yazık ki oldukça sorunlu ve ne yazık ki bu algıyla karşılaşmamız ilk değil. Devletin çocukla ilgili hazırladığı her belgede, yasa tasarısında ve uygulamalarda, çocuklara götürdüğü hizmetlerde bu algıyla sık sık karşılaşıyoruz. Ancak kabul edilişinin üzerinden 20 yıl geçmesine karşın, hala, üstelik de bu Sözleşme'nin hayata geçmesinden sorumlu olan kuruluşun, SHÇEK Genel Müdürlüğü'nün, Sözleşme'nin ruhuna aykırı, insan hakları evrensel standartlarını ve ilkelerini temel almayan bir belgeyi, çocuk hakları örgütlerinin ve de diğer ilgili tarafların görüşe sunabiliyor olması hakikaten üzücü...
Üzücü olmasının ötesinde ne yazık ki umut kırıcı. Oysa bu taslak strateji belgesinin son halinin verileceği, 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi'nin sloganı, "Umut Hep Var Ve Olacak"... Keşke buna çocuk hakları konusunda çalışan örgütler de inanabilsek...
Strateji belgesi sistematiği, dili, hazırlanma yöntemi, belirlediği stratejik amaçları açısından pek sıkıntılı noktaya sahip. Bütün bunlar düzelebilir. Verilen önerilerle mutlak bir yola girer. Umutsuzluğumuz zaten orada değil... Umutsuzluğumuz, belgenin tamamında hissedilen ve her amaçta yeniden yeniden karşımıza çıkan, devletin çocuğa ilişkin algısında...
Şöyle ki; Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) çocukların haklarını en ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde ele alan insan hakları belgesidir. Sözleşme, çocukların en iyi biçimde yaşamalarını ve kendilerini tam anlamıyla gerçekleştirebilmelerini sağlamayı hedefler. Onların fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki bakımdan özgür, saygın, onurlu ve sağlıklı olarak gelişebilmesini amaçlar.
BM ÇHS, çocuğu hak sahibi bir birey olarak görmektedir. Çocukluğu bir varoluş tarzı olarak tanımlamaktadır. İşte bu nedenle de korunma haklarının yanı sıra insanın kendini gerçekleştirmesini sağlayacak ifade, düşünce, örgütlenme, katılım hakkını da çocuklar için tanımlar, çocukları günün ortağı bireyler olarak görür. Ancak devletler ve toplumlar ne yazık ki bu algıyı tam olarak benimsememiştir.
Çocuk hakları ihlallerinin temelinde yatan en önemli sorunlardan birisi de benimsenmeyen bu algının dışındaki sorunlu çocuk algısıdır. Algıdaki sorunlar hakların anlaşılmasını ve uygulanmasını zorlaştırmakta, zaman zaman hak ihlallerine gerekçe oluşturabilmektedir. Yaygın bir şekilde, Türkiye'de çocuklar; ya toplumun ve ailenin malı olarak, ülkenin geleceği ya da bir ülkünün öznesi olarak görülür. Bu algının uzantısı olarak, toplum nezdinde çocukluk, eksiklikleri giderilerek yetişkinlikle sonuçlanması gereken, geçici bir süreç olarak da algılanabilir. Oysa insan hakları temelli yaklaşıma göre "çocukluk" insan hayatında ihmal edilemeyecek kadar önemli bir dönemdir ve değerlidir. Çünkü çocukluk, yaşam içinde insanoğlunun kendini gerçekleştirmek için sahip olduğu olanakları en yoğun şekilde kullanabileceği bir fırsatlar dönemidir.
Çocuk hakları da meşruiyetini çocukluk döneminin insan hayatı içindeki bu özel durumundan alır. Dolayısıyla çocuk hakları insan haklarının çocuklar için gerektirdiklerinden başka bir şey değildir. Özel olarak çocuk haklarına ihtiyacımız olmasının gerekçeleri ise,
- gelişimlerinin özel bir evresinde olmaları,
- görüşlerinin nadiren dikkate alınıyor olması,
- çoğunun oy hakkının bulunmaması,
- hükümetlerin insan hakları konusundaki tutumunu belirleyen siyasal süreçte anlamlı bir rol oynayamamaları,
- kendi haklarını korumak için adli sistemden yararlanma konusunda önemli sorunlarla karşılaşmaları,
- haklarının ihlali durumunda hukuki yollara başvuramamaları,
- haklarını koruyan örgütlere erişimlerinin genel olarak sınırlı olması,
- insan hakları ihlallerine daha açık olmalarıdır.
Bu çerçevede bakıldığında çocuk strateji belgesinin genelinde "çocuk algısı" insan hakları temelli yaklaşım dışındadır. Metnin genelinde "çocuk" ve "çocukluk kavramları" fazlasıyla idealize ediliyor, romantik bir yaklaşımla çocukluğa güzellemeler yapılıyor. Böylece çocuk yaşamın, günün ortağı ve bağımsız bir birey değil, bu kez de özlem duyulan, yine yetişkinler tarafından kurgulanan "ideal bir insanlık dönemi", durumu olarak ele alınıyor. Çocuk ve çocukluk kavramları bu şekilde gereksiz yere idealize edilince de çocukların bugünkü gerçek durumları ve ihtiyaçları gözden kaçıyor. Gerçekler ve ihtiyaçlar bir kurgunun parçası olarak anlaşılmaya çalışılıyor.
Belgenin sistematiği dili vb konuların dışında, yine algıyı yansıtan bir başka sıkıntılı noktası da belgede kullanılan kimi kavramlar. Strateji taslak belgesinde "çocuk olma ve çocukluğunu yaşama hakkı" gibi insan hakları standartlarında ve belgelerindeki terminolojinin dışında pek çok terim yer alıyor. Uluslararası insan hakları standartlarına bakıldığında bu şekilde ifade edilen bir hak söz konusu değildir. Elbette sözleşmenin kapsamadığı bazı hak ve durumlardan bu belgede söz edilebilir. Ancak tüm bunların, yine insan hakları zemininde temellendirilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki belgede bu türden temellendirmeler de yapılmamaktadır.
Bazen idealize eden, bazen geleceğe öteleyen, bazen korunmaysa muhtaç görülen, sahibinin kim olduğu konusu tartışılan çocuklara ilişkin, insan hakları anlayışının dışındaki söz konusu algı ne yazık ki çok yaygın. Bu, devletin her türlü uygulamasında karşımıza çıkabiliyor. Hatırlayın 12 Eylül referandumunda yapılan değişikliklerle çocukların Anayasa'da nasıl yer alabildiğini... ( 10. maddede, korunmaya muhtaç kişiler, şehit yakınları, vb "dezavantajlı" olarak tanımlanan gruplarla birlikte, 41. Maddede devletten sonra sahibinin ailesi olduğuna karar verilen aileyle birlikte )
O zaman söyledik, şimdi de... Ankara ve İstanbul'da çocuklara hak temelli yaklaşan yedi örgüt (1) hazırlanan bu stratejik belgeye ilişkin görüşlerini sıkıntılarını, endişelerini ve de üzüntülerini ilgili taraflara bildirdi. Bugün başlayan 1. Ulusal Çocuk Hakları Kongresinde, nihaileştirileceği söylenilen belgede bu algının değişikliğinin çok önemli olduğu bildirildi. Çünkü biliyoruz ki; bu algı değişmedikçe, yapılacak yasalar, planlanacak, yaşama geçirilecek uygulamalar ve "stratejik bakışlar" ne yazık ki hep eksik kalacak... Bu algının değişmesi içinse, -övgüyle söz edilen belgeye bakılınca-, anlaşılan epey yolumuz var... Alınacak yol sorun değil, sorun yola ilişkin umudumuzda... (EK/EÜ)
(1) Eğitim Reformu Girişimi, Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, Gündem: Çocuk! Derneği, Çocuk Çalışmaları Birimi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi, Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği, Uluslararası Çocuk Merkezi