Eğer dava, suçun işlendiği tarihten itibaren bu suça verilebilecek en üst sınırın bir buçuk katı kadar bir süre içinde hâlâ sonuçlanmamışsa, zaman aşımına uğruyor ve düşüyor.
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) tarayabildiği işkence davalarında, 1999-2003 arasında davaların yüzde 23'ü zaman aşımına uğramış.
Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göreyse, 2000-2005 arasında, 133 polisle ilgili dava zaman aşımına uğramış.
Davaların zaman aşımına uğraması sorunu, son dönemde görülen Mardin Kızıltepe'de Kaymazların öldürülmesi ve İskenderun işkence davalarıyla yeniden gündeme geldi.
İnsan hakları savunucuları, insan hakları ihlalleriyle ilgili davaların zaman aşımına uğramasının yaygınlığını, idari bir taktik olarak yorumluyorlar.
Örneğin, Mardin Kızıltepe'de baba-oğul Kaymazların öldürülmesiyle ilgili davada, sanık polislerin önce göreve iade edilmesi, ardından da başka illere tayin edilmeleri, Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu tarafından, "İçişleri Bakanlığı'nın yargıya müdahalesi" olarak yorumlanmıştı.
Öte yandan, İskenderun'daki işkence davası için beklenen adli tıp raporu, ancak üç yıl sonra mahkeme dosyasına girebildi.
Zaman aşımına uğratma taktikleri
İnsan hakları savunucularına göre, hak ihlalleri davalarını zaman aşımına uğraması genellikle hep aynı yollarla mümkün oluyor/kılınıyor:
* Bu davalarda sanıklar büyük oranda kolluk kuvvetlerine mensup. Sanıklar başka illere tayin ediliyorlar. Bunun sonucunda, mahkeme için tebligat sanıklara ulaştırılamıyor. Sonuçta, sanıklar duruşmaya gelmiyor.
* Adli tıbba gönderilen dosyaların mahkemeye geri dönüşünün geç olması.
* Delillerin toplanması ve mahkemeye iletilmesi için yapılan yazışmaların sonuçlanmaması veya geç sonuçlanması.
* Sanıkların veya kamunun güvenliği gerekçe gösterilerek davanın yerinin değiştirilmesi. Bu durumda, müdahillerin, tanıkların, avukat ve mağdurların davanın tayin edildiği yeni yerdeki her duruşmaya katılması her şeyden önce ekonomik olarak zorlaşıyor.
Meşru suç
Avukat Ergin Cinmen, söz konusu kolluk kuvvetleri olunca, savcılığın yazdığı yazının "sanığın arkadaşlarına" gittiğini söylüyor. Dolayısıyla, savcılıktan gelen yazının işleme konması gecikiyor.
"Burada bir savsaklama var. Bu ayrı bir suç" diyor Ergin Cinmen, "Bu suç meşru bir suç gibi görülüyor. Savcılığın bu konuda ayrıca adli bir soruşturmada bulunmuyor. Bu da suç."
İzmir İşkenceyi Önleme Grubu'ndan (İÖG) Nalan Erkem'se, davaların zaman aşımına uğramasında en sık karşılaşılan nedenleri şöyle anlatıyor:
"Sanıklar uzun süre ifade vermeye gelmiyorlar. Savcılık soruşturmayı başlatmakta gecikirse, arada tayinler oluyor. Bu tayinler kararla ilk celse arasında gerçekleşiyor. Ve sonuçta, sanıklara 'nedense' ulaşılamıyor.İHD Genel Sekreteri Nejat Taştan'sa delil toplanması ve ifade aşamalarına dikkat çekiyor. Taştan, mağdurların adli tabiplerin ve savcıların karşısına çıktığında, gerekli muayenenin yapılmamasının ve mağdurların "işkence gördüm" ifadelerinin dikkate alınmamasının süreci olumsuz etkilediğini söylüyor.Müdahillerin mağdurlar için aldığı doktor raporları onay için adli tıbba gönderiliyor. Fakat adli tıbba gönderilen dosyalar çok geç geri geliyor.
Delillerin toplanması için diğer idari birimlere soru soruluyor. Bunların cevapları çok zor geliyor. İşkence davalarında, duruşmaların 30 günde bir yapılması gibi bir zorunluluk var. Buna rağmen bu yazıların sonucu gelmeyince, 30 günde bir duruşma yapmanın anlamı kalmıyor. Mahkemenin bu durumda, görevi ihmalden suç duyurusunda bulunması gerek.
Sanıkların güvenliği gerekçe gösterilerek davaların yeri değiştirilebiliyor ve başka bir ile alınıyor. Bu karar, müdahil taraf için büyük bir hak kaybına neden oluyor. Bulunduğu yerde dinletebileceği tanık, yeni yere gitmekte, her şeyden önce ekonomik olarak zorlanıyor.
Özellikle işkence davalarında, sanık polislere destek vermek için, sayısı 15'i aşkın polis duruşmaya geliyor. Sadece mağdura ve tanıklara değil, avukatlara bile psikolojik baskı uygulayabiliyorlar. Sözle tacizler gerçekleşebiliyor. Bunun nasıl bir baskı olduğunu anlamak için yaşamak gerek. Bu durum hele başka bir şehirde gerçekleşirse, üzerinizdeki baskı iyice artıyor. Avukatlar bile tedirgin oluyorlar."
Karşı taktikler
İnsan hakları savunucuları, zaman aşımına uğratma taktiklerine kadar silahsız değil. Avukat Cinmen, şu noktaların altını çiziyor:
"Mahkemenin tezkeresini savsaklayan idari birim hakkında derhal suç duyurusunda bulunulması gerek. Mahkemeye başvurunun sonuç vermemesi halinde, savcılığa başvurulması gerek. Mahkemeler kendi tezkerelerini takip etmiyorsa, bunu avukatlar yapmalı.İzmit İÖG'den Erkem, doğal yargıç ilkesine, baroların ve STK'ların katkısına değiniyor:Her duruşmada, bu davanın adil yargılamanın gerçekleşmemesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gideceğini vurgulamak. AİHM'den Türkiye aleyhine çıkacak her karar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girişinde engel oluşturuyor. Bu noktada siyasi baskı oluşturmak gerekli.
Bu noktanın medyada da defalarca vurgulanması gerek. Duruşmalarda, dilekçelerde ve medyada sürekli olarak vurgulanmalı."
"En önemlisi, davanın kendi yargı çevresi içerisinde görülmesi (doğal yargıç ilkesi) için baskı yapmak. Davanın taşınması kararı verilmemeli.Olumlu gelişmelerBarolar ve STK'lara önemli görevler düşüyor. İşkence davalarında barolar zaten ücretsiz hizmet veriyorlar. Baroların gönüllü olarak hizmet vermesi gerek.
İşkence davalarında tek avukat yeterli değil. Birden fazla avukat olmalı. Baroların manevi desteği bu yüzden çok önemli."
Zaman aşımı riskine karşı olumlu gelişmeler de var. Ergin Cinmen, son AB İlerleme Raporu 'nun, zaman aşımı olgusuna dikkat çektiğini, AB'nin bu konuya özel ilgi gösterdiğini söylüyor.
Yargısal süreçte yer alanların sayısının az olması nedeniyle, idari birimlere söz geçirilemediğini belirten Cinmen'e göre, ilerleme raporu, sorunun çözümünü de önermiş durumda: "Daha çok savcı görevlendirin."
Bir başka olumlu gelişme de, 1 Nisan'da yürürlüğe girecek olan yeni, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK), mahkemeye, tarafların sunduğu bağımsız raporları dikkate alma zorunluluğunu getirmesi.
İÖG'den Erkem, "Birçok işkence davasında, İnsan Hakları Vakfı'nın, tabip odalarının verdiği raporlar, ancak Yargıtay içtihatlarıyla dikkate alınır oldu (Örneğin Manisalı gençler davası). Artık bu raporlar, yasal bir hak, yargılamanın bir parçası, yasal bir delil olarak dosyaya girecek. Bu adil yargılama için çok önemli."
İHD'den Taştan'sa, zaman aşımı riskinin önüne geçilmesi için üç önerileri olduğunu söylüyor:
1. İşkence davaları zaman aşımı kapsamından çıkarılmalı
2. Adli tıp yeniden yapılanmalı. Özerk bir yapıya kavuşturulmalı.
3. Savcılıkların duyarlılığı artmalı. Savcılıklar işkence iddialarını es geçmemeli. (TK/EÜ)