Başbakan basın özgürlüğü konusunda ne düşünüyor acaba? Sorsam mı? Kızar mı? Sorunun cinsi, şekli şemaili çok önemli.. Haddimi bilmeliyim, yoksa "haddimi" bildirir!..
TGC Başkanı Orhan Erinç; yakınlarının acısını paylaştığım 37 yurttaşımızı yitirdiğimiz hızlı tren faciasına değinerek konuşmasına başladı. Kaza "geliyorum" demişti ve facia gelmişti. Olayla ilgili Radikal muhabiri, sorumluluğun sadece makinistlerle mi sınırlı kalacağını Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmeleri (TCDD) Genel Müdürü ve Ulaştırma Bakanı ile ilgili bir tasarrufları olup olmayacağını sordu... Sormaz olsaydı ...
Başbakan, muhabire kızdı. "Çok radikalsiniz. Sorunun cinsi, şekli şemaili çok önemli, acı paylaşmıyorsun" dedi. Muhabir yanıtladı: "Acı hepimizin acısı sayın Başbakanım." Başbakan gazeteciye: "Acı senin acınsa paylaşıyorsan, bu soru sorulmaz....Aklımıza gelen her soruda, her kazada kalkıp da pat diye, burada tasarruf sahibi hükümet olur, bakan olur, bunlar hep görevden mi alınır? Bir defa bu konularda haddinizi bilerek soru sorun."
Doğru söylüyor. Haddinizi bilin muhabirler(!?). Görüyorsunuz işte Hükümet eleştirilere, yazılanlara sinirleniyor. Soru soran gazetecilere bizzat Başbakan "haddini" bildiriyor. Soru nasıl ve ne zaman sorulur? Sorunun şekli şemaili, cinsi, ağırlığı nedir? Gazeteci nasıl soru sorar, Başbakan bilir. Muhbirler bilmez ve haddiniz bildirilir.....
Basın Özgürlüğü ödülünü alan gazeteci Duran yaptığı konuşmada "tekelci medya"nın "iktidarın tek rengini ve tek sesini yaygınlaştırma" çabalarına değindi. Gazeteci Duran şunları söyledi:
"Tekelci medya, kamu çıkarını değil, özel çıkarı tek düşünce olarak kabul ettirmeye çalışan medyaya verilen isim. Dünyada ve Türkiye'de olup bitenlere, okur, yurttaş, toplum ya da kamu çıkarı perspektifinden değil, iktidar ya da grup çıkarı açısından bakan ye yayın yapan anlayıştır tekelci medya. İşte bu yüzden bizim bütün gazetelerimiz, bütün radyo ve televizyonlarımız birbirine çok benziyor. Bu egemen medya, toplumun bin rengini bin sesini değil, iktidarın tek rengini ve tek sesini yaygınlaştırmaya çalışıyor. Sokağı değil, iktidarın kapalı kapılarındaki çıkarlarını övüyor. Benim medyatik gerçek dediğim bu habercilik anlayışı, doğal olarak yurttaşların günlük yaşamdaki gözlemlerine, deneyim ve bilgilerine ters düştüğü için, yani gerçekle zıtlaştığı için, ilgi toplamıyor. 65 milyonluk ülkede günlük gazeteler dev reklam ve halkla ilişkiler çabalarına rağmen 4 milyonluk toplam tirajı geçemiyor. Türk medyası kendi bacağına kurşun sıkıyor."
Doğru..Medyatik gerçek denilen habercilik anlayışı, gerçek olan gerçeklerle çatışıyor. Asıl gerçek gizleniyor, iktidar, medyayı "sorularda" bile biçimlendirmek istiyor.
TGC Başkanı Erinç konuşmasında bu gerçeği şöyle belirtti:
"Medyadaki çarpık yapılaşma ile gazetecilerin kimlik ve kişiliklerine yönelik olumsuzluklar giderilemediği sürece, halkın bilgilenme ve gerçekleri öğrenme hakkı da tam anlamıyla gerçekleşmez."
Gazeteciler Orhan Erinç ve Ragıp Duran'ın söyledikleri gerçeklerin ve olup bitenlerin ta kendisi. Yoksa bu gerçeği Başbakan'a mı sormalıyım. Soruyu beğenmezse haddimi bildirir mi?
Bu sorumu TGC Başkanı Erinç yaptığı konuşmada yanıtladı: "Soru sormak gazetecinin, yanıt verip vermemek de haber kaynağının doğal hakkıdır. Geçmişte de basın mensuplarına haddini bildirmeyi görevleri arasında sayan başbakanlar olmuştur. Ancak Avrupa Birliği Müktesebatına uyum sağlama sürecine girmiş olan bir ülkenin başbakanına kendisine sorulacak soruları da belirleme yetkisine sahip olduğu izlenimini doğuran tutumun yakışmadığına inanıyoruz" dedi.
Çok doğru. Gazetecilerin haddini bildirmek isteyenlerin hallerinin ne olduğunu bilmiyorsanız geçmişe ve kendi geçmişinize bakınız.
Kimse kimseye haddini bildirmeye kalkmasın. İnsanların yaşamlarında, bir ulusun kaderinde, yaşanılan acılarda, söz ve karar sahibi olanlar; yaptıklarından ve yapmadıklarından her zaman sorumludurlar. Ülkeyi yönetenlerin bu sorumlulukları her zaman sorgulanacaktır. Halkın gerçekleri öğrenmesi için sorulacak soruların cinsi, şekli ve şemailini belirlemek gazetecilerin görevidir. Bu görevi gazetecilere öğretmeye kalkmak kimsenin haddine düşmez.
Geçmişte basın mensuplarına haddini bildirmeyi görev sayan Başbakanlar olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Gazeteciler soru sormaktan çekinmeye başladıkları an, tıpkı Başbakan gibi gazetecilere "haddini bildirmek isteyenler" çoğalır.
Başkaları bu tutumu görev sayar. Susarsanız; artık sorularınızın cinsini, şeklini, şemailini başkaları belirlemeye başlar. Susmayın ve aksine şu soruyu sorun: "Peki ya sizin "haddinizin" cinsi ve şekli, şemaili nedir Sayın ......?"