Savcı Sadullah Ovacıklı'nın Fethullah Gülen'e yakınlığını iddia ettiği için 109 gün Kahta Cezaevi'nde tutulan gazeteci Hacı Boğatekin, cezaevinde vaktini tutukluların ihtiyaç ve talepleri konusunda yetkililere dilekçe yazarak geçirdi.
"Cezaevine girerken 2500 adet kağıt aldım. 2350 tanesini kullandım" diyen Boğatekin, cezaevindeki şartları, "herkesin suçsuz olarak girip bunalımdan potansiyel suçlu olarak çıkabileceği" bir yer olarak nitelendiriyor.
"Herkeste psikolojik bir rahatsızlık vardı, bunalım içinde ve çaresizdiler. Devlet oralara psikolog göndereceğine, imam veya müftü gönderiyor. Haftada iki gün imamla karşılaşıyorduk ama tutukluluğumda tek bir psikologla karşılaşmadım. Oysa en acil ihtiyaç bu"
Tahliye edildikten sonra eşi ve 12 çocuğuna (Kebire, Fatma, Hürriyet, Özgür, Altun, Dilber, Hüseyin, Zozan, Mehmet Fırat, Baran, Barin, Mizgin) kavuşan Boğatekin, BİANET'e tutukluluk günlerini, bundan sonraki hedeflerini anlattı.
Cezaevindeki tutukluluk şartlarından biraz söz eder misiniz?
Cumhuriyet Savcılığı kanalıyla yazdığım bir dilekçede Kaymakamlık ve Milli Eğitim Müdürü, Devlet Hastanesi Baştabipliği ve Belediye Başkanı'na gönderilmesi talebiyle "Bir rüya"mı aktardım.
"Bir Rüya Gördüm Kahta Cezaevi'nde" başlıklı dilekçemde, "Millet Eğitim Müdürünü gördüm rüyamda. Cezaevindeki kitaplarla ilgili 'bu çağdışı kitaplarla olmaz' diyor. Aziz Nesin'den Yaşar Kemal'e kadar tüm aydınların kitaplarıyla cezaevini donatıyor; 'bilgisayar ağı kuracağım insanlar teknolojiyle tanışsın' diyor. Belediye Başkanı da gelmiş cezaevine, 'odun kömür yakılarak yıkanmak olmaz, buraya üç-dört petekli bir güneş enerjisi sistemi kuracağım. insanlar haftada bir gün değil, her gün sıcak suyla ihtiyacını gidersin' diyor. Devlet Hastanesi Baştabipliği gelmiş cezaevine, 'haftada bir psikolog göndereceğiz, ayda bir defa da genel sağlık kontrol hizmeti vereceğiz' diyor"...
Kahta Cezaevi'nde yönetim insancıldı. Tutukluluğumun ilk dönemlerinde kaleme aldığım yazılar, "Feto ve Apo" ifadeleri geçtiği için "gizlilik" gerekçesiyle cezaevinden çıkamıyordu, engelleniyordu. Dilekçelerimse eksiksiz olarak gönderildiği kurumlara ulaştırılıyordu.
Cezaevinde gazete okuma alışkanlığı oturttuk. Sigara alışkanlığı çok yaygın, sigara içmeyen tek kişiydim. Gelirken bir aylık beş gazete aboneliği yapıp öyle çıktım. Kendi koğuşumuzda okuduğumuz gazeteler ardından diğer koğuşları dolaşıyordu. Cezaevinde dört tane koğuş vardı ki, 15 kişiyle bizim koğuşumuz en büyüğüydü.
İnsanları sabah sporuna da alıştırdık. Bahçenin etrafını 30 adımla kat ediyorduk ki ben 300 tur atıyordum. Her gün demek ki 9 bin adım yürüyordum. İnsanlar da yapmaya çalışıyordu ancak psikolojik durumları heveslerini kırıyordu.
Sağlık durumum?
Ayakta kalmaya çalışıyoruz. İki gün sonra bir genel kontrolden geçeceğim. Midemdeki rahatsızlık için endoskopi yapmam gerekiyor. Ama ondan önce boğaz tellerimde bir ameliyat geçirmem lazım.
Kelepçeli muayeneye gönderiyorlardı. Bir jandarma gözetiminde muayene olduğunuzda rahatsızlığınızı rahat aktaramıyor ve buna karşılık ilgi de alamıyorsunuz. Aslında Türk Tabipler Birliği gibi özerk sağlık örgütlerinden gelen bir serbest hekim gözetiminde muayeneler yapılmalı.
Tutukluluk döneminde sizin dayanışma oldu mu?
Adıyaman'da yerel altı günlük gazete, dokuz kadar haftalık gazete, bir televizyon ve birkaç tane de radyo var sanırım. Özelikle bunlara birer iadeli taahhütlü mektup gönderdim. Benim haberlerimi beğenmelerini beklemiyordum ama bir haberden dolayı cezaevine girdim. Belki Adıyaman'da hapse giren ilk gazeteciydim. Duruşma gününü ve desteklerini beklediğimi bildirdim. Bırakın gelmeyi, yanıt bile alamadım.
Ulusal medyada en azından bazı yazarların ilgisini gördüm. Milliyet, Vatan, Cumhuriyet, Hürriyet, Taraf, Yeni Şafak gazetelerinin 48 köşe yazarına özellikle savcılık kanalıyla faks gönderdim. Sadece Milliyet'ten Melih Aşık, Hürriyet'ten Oktay Ekşi, Vatan'dan Can Ataklı, Cumhuriyet'ten Deniz Som ve Çetin Yeğenoğlu ilgi gösterdiler. Her şeyin başında da bianet, tutukluk öncesinden tahliyeme kadar durumumla yakından ilgilendi.
Barolar Birliği ikinci duruşmada gözlemci olarak avukat gönderdi. Adıyaman Barosu da yanımda yer aldı ancak Çağdaş Hukuklar Derneği avukat Taylan Tanay aracılığıyla başından beri bizzat savunmamı üstlendi.
Ağalardan ziyaret beklemiyorum ama çok sayıda fakir fukara bölgemin insanı ziyaretimize geliyor. Ziyaretime gelen bir köylü, "Kuraklıkla mücadele konusunda bir devlet yardımı var. Tarım Müdürlüğü bu yardım başvurusu için gerekli dosyalar için 10 YTL isteniyor. Bu hafta bu 20 YTL'ye çıktı. Dilekçe yazarsan, haber yaparsan belki Kaymakam bu uygulamayı kaldırır" dedi. "Ben daha yeni cezaevinden çıktım" diyerek şaka yaptım. Ancak görüyorsunuz habercilik ne kadar gerekli buralarda...
Bundan sonra ne yapacaksınız?
Mücadeleye devam edeceğiz. Ömrümün son çeyreğinde insanlara yardım konusunda, eğitim ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun sağladığı haklar gibi yerel uygulamaları denetlemeye öncelik vereceğim, Bir çok alanda basın olarak daha etkin çalışacağız. (EÖ)