O halde "yeni" olan ne? Şimdiye kadar yapılanlardan konular ile yaklaşımlar anlamında daha çeşitlilik göstermesi ve bütün bu eğitimleri "etik ve politik olarak sorumlu gazeteciliği" tanımlama ve yaygınlaştırma hedefi çerçevesinde gerçekleştirmesi. İşte bu hedefin bir parçası da, birincisi 17-18 Eylül tarihlerinde Batman'da gerçekleştirilecek olan kadın odaklı hak haberciliği eğitiminin verilmesi.
"Hak haberciliği" denilince genellikle anlaşılan hak ihlallerinin medya tarafından haber yapılması, izlenmesi, böylelikle korunması ve iyileştirilmesine, demokratikleşmeye katkıda bulunulmasıdır. Ancak hak haberciliği denilince bundan ötesini; her ne haberleştiriliyor olursa olsun, yapılan haberleştirmenin hak ihlalinde bulunmamasını da anlamak gerekir. Türkiye'deki ve dünyadaki medya ortamına bakıldığında ise yaygın medyanın bunlardan birincisini tercih etmediği, ikincisine ilişkin olarak ise ciddi bir kaygı duymadığı görülmektedir. O halde kadın odaklı hak haberciliği ne demektir?
Artık kadınların dünyanın farklı coğrafyalarında ve farklı din, kültür, millet, etnik, ırksal, sınıfsal ve eğitime bağlı nedenlerle derecesi değişmekle birlikte bütün bu farklılıkları çapraz kesen bir biçimlerde ayrımcılığa uğradıklarını söylemek için "Feminist" olmak gerekmiyor. Yani, yoksul ve siyah bir kadın ile varsıl ve beyaz bir kadın-birincilerin ikinciler karşısında sahip olduğu ayrıcalıklar ve hatta hegemonik ilişki bir yana dursun-ortak bir derdi var; o da değişen derecelerde "ayrımcılığa uğramak".
Ayrımcılığın yeniden üretildiği bir alan: Yaygın medya
Bu ayrımcılığın her gün yeniden üretildiği alanlardan bir tanesi bilindiği gibi, yaygın medya. Yaygın medya bütün formatları, yazın türleri, anlatı ve gösterme biçimleri içerisinde yine farklı kadın kesimlerine farklı biçimlerde yansımak üzere, kadına ilişkin olarak gündelik hayata egemen olan ayrımcı, eşitsizlikçi, onu yok sayan, bir erkeğe göre tanımlayan, özetle kadını ikincil statüde ve erkeğe tabi olarak kuran söylemi yeniden üreten bir tavır gösteriyor.
Bunun en çok ancak bir o kadar da örtük olarak ortaya çıktığı form ya da anlatı türü ise haber. Öncelikle, objektif, yansız, adil olmak gibi iddialara sahip olan "haber" erkek bir tür. Değil mi ki, akıl bir kutupta, duygu başka bir kutupta görülüyor ve akıl erkeğe, duygu da kadına atfediliyor; "objektif, yansız ve adil olmak" gibi erdemler akılla ilişkilendirilen sıfatlar oldukları ölçüde erkeği işaretliyor.
Erkek haber
Diğer yandan haber kullandığı dil itibariyle, en örtük, kendi üzerine kapanan, kapatılmaya çalışılan bir metin. Yani haber yazmanın kuralları belli ve okuyanda, dinleyende, ya da görende ne okuyor/işitiyor/görüyorsa onun doğru ve gerçek olduğu hatta-en çok da televizyon haberciliğinde yapıldığı üzere- bizzat olaya tanık olunduğu sanısını yaratması gerek. Öyle ya "mişli" geçmiş zaman kullanarak bir trafik kazasını anlatamazsınız.
Örneğin bir muhabir olarak "dün akşam saat 19 sularında gerçekleşen trafik kazasında, 5 kişi yaralanmış, 1 kişi ölmüş diyemezsiniz". Çünkü "mişli, geçmişli" dil "masalın ya da dedikodunun" dili. Peki "masalcı" ile "dedikoducu" kim? Ayrıca, yine haber yazarken çok anlamlılığa yol açan vurgulardan, sözcük seçimlerinden sakınılması gerektiği öğretilir. Yani yine kazada birisinin öldüğünü anlatmak için seçtiğiniz sözcük, diyelim farklı okunması mümkün olduğu ve de kesinlik taşımadığı için "göçüp gitti" olamaz.
Yazdığınızın gerçekliğine, kesinliğine, doğruluğuna-öyle olması mümkün olmasa bile- inanılması ve güvenilmesi gerekir. Gerçi haberci ne yaparsa yapsın, okuyucu dilediğini anlamakta belli bir serbestliğe sahiptir ancak, belki başka bir tür örneğin "mizah" bundan rahatsız olmaz, hatta tersine anlamını kapatmaz, açık bırakırken; haber, okuyucusunu/dinleyicisini/izleyicisinin istediği gibi anlam kurması riskini göze alamaz. Bunun için de anlamını olabildiğince kapatır.
Şimdi hatırlayın gündelik hayatın dilinde " özü sözü bir olmak ", " sözüne güvenilir olmak " gibi erdemler kime atfedilir? İşinizi kolaylaştırayım. Bir yandan "erkek sözü", "doğrucu Davut", "sözünün eri" derken, diğer yandan "sözüm doğru çıkmazsa kadın gibi etek giyerim" ya da "deniz kadın gibidir, güven olmaz" deyip, sözüne güvenilmeyeni de "kancık" diye nitelemezler mi?
Özetle feministlerin dikkatimize getirdiği üzere dil "erkektir", "erkek merkezli ve erkek referanslıdır", "en erkek" medya formatı da haberdir.
Haber konusu olarak erkek
Sadece bu kadar değil üstelik. Tıpkı haberin dili, anlatım biçimi, yazımı söylenişi erkektir: Haberi televizyon da sunanlar kadın da olsalar ciddiyetin göstergesi olarak nasıl giyinirler bilirsiniz. Bu arada tabii yarı-çıplak haber sunduğu söylenen sunucularla yapılan habercilik de var, ama bu haberin erkekçe olmasına başka bir boyut katmaktan başka bir şey yapmıyor.
Haberin söylenişi gibi konusu da erkektir. Habere en çok erkekler konu olur. İş adamı, işçi, uzman, varsıl, yoksul kim oldukları farketmez, en çok erkekler hakkında haber yazılır. Tabii varsıl erkekler hakkında yoksul erkeklerden daha çok haber yapılır, ancak yoksul kadın yoksul erkekten de az haber değerine sahiptir.
Peki kadınlar ne zaman haber olur? Haberciliğin "köpek insanı ısırdığında değil, insan köpeği ısırdığında haber olur" altın kuralına uygun olarak, "sıra dışı "bir şey yaptıklarında. Örneğin, "erkek mesleği" diye bilinen bir meslekte yükseldiklerinde; "ilk kadın Anayasa Mahkemesi Başkanı"olduklarında, ya da bir şirketin başına getirildiklerinde.
Ancak bu ikinci durumda da, haber dili içerisinde kendilerinden "işadamı" olarak söz edilmesinden kurtulamazlar. Öyle ya aralarında bir tek kadın var diye, bir gazeteci niye "işadamları bir araya geldi" demekten vazgeçsin! Ayrıca böyle yükselmekte çoğunlukla sınıfsal bir temele dayandığına göre, yine varsıl kadınların hangi durumlarda haber konusu olduklarına bakmaya devam edelim: "Şöhretli bir erkeğin sevgilisi, karısı, metresi" olduklarında, "eski sevgililerinin hışmına uğrayıp, en özel anlarının kasetleri, fotoğrafları ele geçtiğinde" vs...
Ya yoksul kadınlar? Onlar sanki "hiç yok" gibidirler. Ya "töre cinayetine kurban gittiklerinde" -ki kimilerinin bu durumda bile basılacak/gösterilecek fotoğrafları yoktur-; "tecavüze uğradıklarında"; "kocaları tarafından yüzlerce yerinden bıçaklandıklarında"; "cani anne üvey anne olarak çocukları üzerinde şiddet uyguladıklarında" habere konu olur ve "gösterime sokulur". Aslında bu durumlar için, "teşhir edilirler" demek daha doğru olur.
Haber kaynağında cins ayrımcılığı
Kadınlar daha az -ya da hiç-haber oldukları gibi, haber kaynağı da az olurlar. Çünkü gazeteciler, haberlerini doğrulayacak, iddialar ortaya atacak, atılan iddiaları güçlendirecek kaynak aradıklarında akıllarına daha çok "erkek uzmanlar" gelir: Doktorlar, akademisyenler, psikiyatrlar, mühendisler vb.. Yani genel-geçer gazeteciliğin haber kaynakları arasında eğitimli kadınlar da-diyelim konu mutlaka gerektirmiyorsa- azdır ya da yoktur. Ya da onların "uzmanlıklarına" daha çok kadınlarla ilgili konularda başvurulur.
Sözün kısası yaygın medyanın kadınlarla ilgili hak ihlallerini haberleştirmemesini bir yana bırakın, geleneksel gazetecilik anlayışının tarifi ve uygulamalarıyla bizzat haber bir kadın hakları ihlalcisidir. Bu ihlalden kurtulabilmek için de, genel geçer gazeteciliğin haber tarifi ve uygulamalarının bu gözden kolayca kaçan sorununa odaklanılması gerekir.
Son söz olarak, yazının en başındaki söylediğimi tekrarlarsam; BİA² yerel medya eğitim programları ve bu arada da "kadın odaklı hak habercilik eğitimi"nde emsallerinden "farklı" ve "yeni"olan bir şey yapmakta.
Bunu da iki şekilde gerçekleştiriyor. Hem genel-geçer habercilik karşısında, kadınlarla ilgili hak ihlallerini haber yapma ve izleme, böylelikle de iyileştirilme ve korunmalarına katkıda bulunan bir haberciliğin yaygınlaşmasını sağlamaya çalışıyor, hem de bir anlatı türü olarak haberi ve haberciliği kadın-odaklı/referanslı/dilli/konulu/kaynaklı dolayısıyla "Kadın hak'lı" hale getirmeyi hedefliyor.
Bu eğitim çalışmalarını ise bir diğer "ilk" izleyecek, BİA² "Çocuk hakları haberciliği eğitimi" de verecek. (SA/EK)