Türkiye, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere evrensel insan hakları standartlarına uygun olarak, kamuoyunu bilgilendirme görevi yürüttükleri için öldürülen veya şiddet gören medya mensuplarıyla ilgili tahkikatlarda cezasızlığa son vermelidir.
Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü Son 10 yılda 700’ü aşkın gazetecinin kamuoyuna bilgi taşırken öldürüldüğünü açıklayan Birleşmiş Milletler (BM), Kanada merkezli Uluslararası İfade Özgürlüğü Dayanışması (IFEX) örgütünün çabalarıyla 2 Kasım’ı, “Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü” (International Day to End İmpunity For Crimes Against Journalists) olarak kayda aldı 18 Aralık 2013 tarihli BM Genel Kurul toplantısında alınan kararda, üye devletler cezasızlık kültürünü sona erdirmek amacıyla kesin önlemler almaya çağrılıyor. Cezasızlık, insan hakları ihlallerinin soruşturulması, failin bulunması, yargılanması ve cezalandırılmasının gerçekleşmemesi halidir. |
Bugün, 2 Kasım , “Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü”
bianet, Türkiye’de gazeteci cinayetleriyle habercilere ve medya kuruluşlarına saldırılarla ilgili dosyalarda cezasızlık üzerine “Cezasızlığa Hayır; Haberciye saldırılar engellensin, suçlular yargılansın” raporunu hazırladı.
Rapor, 90'lı yıllarda Güneydoğu, İstanbul ve Kuzey Kıbrıs'taki öldürmelerden Abdi İpekçi (1979), Yaşar Parlak (2004) ve Hrant Dink (2007) cinayetleriyle ilgili 10 dosyada tetikçi ve azmettiricilerin bulunması ve cezalandırılmasında devlet/hükümet iradesinin durumunu gösteriyor.
2012 Ocak - 2015 Eylül aralığındaki kayda geçen gazetecilere ve medya kuruluşlarına, çoğu güvenlik görevlilerinince yapılan toplam 449 saldırıda "Gezi" önemli bir yer tutuyor. Rapor, gazeteciler ve cezasızlık konusunda Meclis'e verilen soru önergeleriyle sonlanıyor.
TespitlerBirleşmiş Milletler'in gazetecilere yönelik suçlarda cezasızlık kültürünü sona erdirme yönünde üye devletlere yaptığı çağrılar Türkiye pratiğinde pek karşılık bulamadı. Türkiye'de iktidarlar, cezasızlığa son vermek ve adalet arayışını güçlendirmek isteyen gazetecilik meslek örgütleri yanı sıra, Toplumsal Bellek Platformu, Hafıza Merkezi ve Düşünce Suçuna Karşı Girişim gibi hak örgütlerinin açıklama ve taleplerini dikkate almadı. Yakınları siyasi cinayetler sonucu öldürülenlerden oluşan Toplumsal Bellek Platformu'nun siyasi cinayetlerinin "insanlığa karşı suç" olarak görülmesi ve soruşturma/kovuşturmalarda zamanaşımının kaldırılması talebiyle hükümet ve TBMM nezdindeki girişimleri sonuçsuz kaldı. Son beş yılda muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) veya Halkların Demokrasi Partisi (HDP) gazeteci cinayetleri veya medya mensuplarına yönelik şiddet konusunda Meclis Başkanlığı'na sundukları yazılı soru önergeleri ve Araştırma Önergeleri ilgili bakan ve hükümet yetkililerince yanıtsız bırakıldı. "Yaşam hakkının ihlali", "yaşam hakkı ihlalini etkili soruşturmama", "ifade özgürlüğünün ihlali" veya "mahkemeye etkili başvuru hakkının ihlali" gibi gerekçesiyle AİHM'de Türkiye'nin mahkumiyetine yol açmış birçok vaka hala yeniden yargılanmayı bekliyor. Metin Göktepe ve Cihan Hayırsevener gibi dosyalarda gazeteciler ve hak örgütlerinin cezasızlıkla ısrarlı mücadelesi olumlu sonuçlar verse de 90'lı yıllarda öldürülen pek çok gazetecinin dosyası zamanaşımından düştü. 2000'li yıllarda yaşanan Yaşar Parlak cinayetinde soruşturmanın kadük kalması, Hrant Dink davasının bugüne dek kamu makamlarını kapsamaması, 2013 Gezi isyanında 150'yi aşkın medya temsilcisine karşı toplu polis şiddetinin yaptırımsız kalması, cezasızlık kültürüne sadece 90'lı yıllara ait "eski dosyalar"ın kaynaklık etmediğini açıkça gösteriyor. |
Nasıl "Cezasızlık"?
Medya temsilcilerine yönelik suçlarda cezasızlıkla hukuki mücadele, kamu makamlarının sorumluluğu da içerdiğinden, hiçbir zaman Türkiye'de öncelikli ve baskın kılınamadı.
Kimler korunuyor?
Nasıl Korunuyor? * Soruşturma açmama, soruşturmaları davaya dönüştürmeme, davalar “zamanaşımı”na uğratma * Kolluk kuvvetlerinin cinayet ve saldırılarda görevini yapmasının sağlanmaması, görevini yapmayanlarla ilgili kovuşturma açılmaması, * Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, yeniden yargılanma yapılmaması |
Türkiye 20'yi aşkın Kürt gazetecinin öldürülmesiyle ilgili şikayetlerin sonuçsuz kalması/bırakılması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde gerekçeleriyle mahkum edilmesine neden oldu.
Kürdistan coğrafyasında sadece Özgür Gündem gazetesi yazarı Musa Anter'in Diyarbakır'da infaz edilmesi, "Kürt açılımı" kapsamında 20 yıllık zamanaşımı prosedüründen son anda kurtarılarak davaya dönüştürüldü.
Metin Göktepe ve Cihan Hayırsevener cinayetlerine insan hakları savunuculuğu ve yargısal mücadele yönünden olumlu örnekler olarak değinen rapor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye'nin mahkumiyetine yol açmış birçok vakada bugün dahi cezasızlık kültürünün hüküm sürdüğünü gözler önüne seriyor.
Abdi İpekçi (1979), Çetin Emeç (1990), Uğur Mumcu (1993) ve Ahmet Taner Kışla (1999) cinayetleri dosyalarında, İslami örgüt mensubu oldukları duyurulan birçok sanık yargılandı ve mahkum edildi. Ancak söz konusu dosyalar, "derin devlet" parmağı yönünde, bugün dahi kamuoyu gündemini işgal etmeyi sürdürüyor.
bianet'te “Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık”
Cezasızlığa Son kampanyalarının öncüsü (Daytoendimpunity) IFEX’in Türkiye’deki bir üyesi bianet, Emel Gülcan’ın 2012’de hazırladığı “Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık” yazı dizisi aracılığıyla, kamu makamlarının cezasızlıktan kimi örneklerde 20 yılı aşkın süredir faydalandıklarını gözler önüne serdi.
TIKLAYIN: ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER VE CEZASIZLIK DİZİSİ
Araştırma Komisyonu Kurulsun
CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur bianet'in "Öldürülen gazeteciler ve cezasızlık" çalışması üzerinden gazeteci cinayetlerinin yeniden soruşturulması, faillerinin araştırılması ve aydınlatılması konusunda Mecliste bir “Gazeteci Cinayetlerini Araştırma Komisyonu” kurulması için önerge verdi.
* Meclis Araştırma Komisyonu'nda halkla, örgütlerle ve hukukçularla koordinasyon içinde çalışılmalı.
* Abdi İpekçi, Çetin Emeç, İzzet Kezer, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe, Hrant Dink gibi isimlerin içinde olduğu 61 gazeteci cinayetinin araştırılması için araştırma komisyonu oluşturmalı
* Bu komisyonun çalışmaları doğrultusunda; gazetecilerin öldürülmemesi için basın, ifade, düşünce özgürlüğünün güvence altına alacak yasal değişiklikler yapılmalı. Gazeteci cinayetleri Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) insan öldürme suçu kapsamında değil, insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilmeli.
Düşünce Suçuna Karşı Girişim’den tanıklıklar
IFEX’in diğer üyesi Düşünce Suçuna Karşı Girişim de, her yıl cezasızlık mağdurlarını İstanbul’da bir araya getirerek tanıklık yapmalarını sağlıyor ve kamuoyunu adalet arayışına katkı yapmak için çaba gösteriyor.
TIKLAYIN: DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ BULUŞMASI'NDA 11 TANIKLIK/ 2009
TIKLAYIN: DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ BULUŞMASINDA 11 TANIKLIK/ 2010
Hafıza Merkezi: Kaybetmelerden % 87 devlet Sorumlu
Hafıza Merkezi'nin çalışmalarına göre; 253 kişinin zorla kaybedilmesine ilişkin hukuki süreçlerin yalnızca yüzde 17'sinde soruşturma tamamlanarak dava açıldı. Bu davalar sonucu çıkan mahkumiyet kararı yalnızca yüzde 1. Yüzde 2'si ise beraat kararıyla sonuçlandı.
TIKLAYIN: KAYIP DAVALARININ TÜRKİYE VE AİHM'DEKİ SEYRİ
Zorla kaybedilen 253 kişiden 116'sına ait 61 dosya AİHM incelemesinden geçti. Mahkeme, bu dosyaların yüzde 78'inde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine karar verdi. Dosyaların yüzde 9'unda ise devlet tarafından dostane çözüm teklif edildi. Böylece genel toplamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yüzde 87 oranındaki zorla kaybetme olayında sorumluluğu saptandı.
“Asker, jandarma, köy korucusu veya polisin ya da bu çalışma boyunca anılacakları ortak isimle “güvenlik güçleri”nin fiillerinin, yasayı ihlal eden niteliklerine karşın, yöneldikleri amaçlar sebebiyle meşrulaştırılması olgusunun, bir “devlet geleneği” olarak neredeyse içselleştirildiği bir toplumda yaşıyoruz.
Toplumsal Bellek Platformu
Toplumsal Bellek Platformu, aydın ve gazetecilere yönelik cinayetlerin hukuki yönden insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesi ve bu kapsamda açılan soruşturma ve kovuşturma dosyalarında zamanaşımı kriterinin kaldırılması için yıllardır mücadele veriyor.
TIKLAYIN: 23 AİLEDEN MECLİSE: HEP BİRLİKTE YÜZLEŞMEK ZORUNDAYIZ
Platform üyelerinin girişimleriyle CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk, 6 Nisan 2010'da siyasi cinayetleri etkin şekilde araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması teklifi sundu. Teklif, CHP, Barış ve Demokrasi Partisi grupları, Demokratik Sol Parti (DSP) ve bağımsız bazı milletvekilleri desteğine rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) oylarıyla reddedildi. Reddin gerekçesi, “Meclis araştırma komisyonu, süresinin yetersizliği ve yetkilerinin sınırlılığı nedeniyle işlevsiz kalır” olarak sunuldu.
10 Gazete cinayeti
Abdi İpekçi Cinayeti
Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Cinayetten yaklaşık altı ay sonra yakalanan Ağca, tutulduğu Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtıktan sonra yurtdışına kaçırıldı.
Papa 2. Jean-Paul saldırısı sırasında 13 Mayıs 1981'de tutuklanan ve İtalya’da 19 yıl hapis yatan Ağca, 2000'de iade edildiği Türkiye’de İpekçi Cinayeti’nden 10 yıl hapis yattı; 18 Ocak 2010'da Ankara Sincan 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nden tahliye edildi.
TIKLAYIN: TAHLİYE OLAN AĞCA ASKERLİK YAPMAYACAK
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Ağca'ya silah temin etmekle, Ağca'yı saklamakla ve onun yurt dışına çıkmasına yardımcı olmakla suçlanan Yalçın Özbey ile davayı, 30 yıllık zaman aşımı süresinin dolmasını gerek göstererek düşürdü. Cinayete iştirak eden Oral Çelik ve Mehmet Şener ile cinayeti azmettiren güçlere dokunulmadı.
90’lardan gazeteci cinayetleri
Musa Anter Cinayeti
Kürt aydını, gazeteci-yazar Musa Anter (Apé Musa), 20 Eylül 1992'de Kültür-Sanat Festivali için geldiği Diyarbakır'daki Seyrantepe mahallesinde yeğeni gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğradı.
Anter öldü, Miroğlu yaralandı. 19 Aralık 2006'da AİHM, Musa Anter cinayetinde yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında yeterli soruşturma yürütülmediği için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. maddesinin iki kez, Anter Ailesi'nin mahkemeye etkin başvuru hakkının elinden aldığı (Madde 13) gerekçesiyle de bir kez ihlal kararı verdi. Türkiye 28 bin 500 avro ödemeye mahkûm edildi.
“Kürt Açılımı”na bir adım olarak Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, Başbakanlık Teftiş Kurulu başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı ve 1998'de yayınlanan “Susurluk” Raporu’nda devletin itiraf ettiği cinayete dair soruşturmayı son anda zamanaşımından kurtardı. Anter dosyası, 90’lı yıllarda Kürtlere ve gazetecilere karşı işlenen cinayetlere bir örnek oluşturacaktı.
Ancak Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava, Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nce, “güvenlik” gerekçesiyle Ankara'ya nakledildi. Soruşturmada, birçok faili meçhul cinayette sorumluluğu bulunan “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım bulunamadığı gibi, JİTEM ve siyasi üst yapının tespiti konusunda hiçbir çalışma yapılmadı.
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık Hamit Yıldırım’ın tutuklu olduğu olayla ilgili davanın, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki JİTEM davasıyla birleştirilmesi talebini reddetti. Dava 9 Kasım’a bırakıldı. Hamit Yıldırım’ın tahliyesi, tutuksuz sanık Emekli Albay Savaş Gevrekçi’nin tutuklanması talebi reddedildi. Halen “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ı bulmaya çalışan mahkeme, İsveç’teki sanık Abdulkadir Aygan’ın savunması SEGSİS sistemiyle alacak. Dosya, birleştirme talebinin karara bağlanması için Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne gönderildi.
İzzet Kezer cinayeti
Sabah gazetesi muhabiri İzzet Kezer, 1992'de Cizre'de Nevroz eylemlerini izlediği ve sokağa çıkma yasağı olan bir bölgede muhabir arkadaşı Faruk Balıkçı ile birlikte beyaz bayrak taşıdığı sırada açılan ateşle öldürüldü.
Faruk Balıkçı, İzzet Kezer cinayetiyle ilgili, “Olaydan sonra doğru dürüst bir soruşturma yapılmadı. Savcılık beni çağırmadı, bizim gruptan biri çağırıldıysa da bilmiyorum. Kocatepe'deki cenaze törenine hükümetten epey katılım vardı, 'Sorumlular bulunacak' denildi. O dönemin şartlarında ne savcılar savcılığını ne polisler polisliğini yaptı” dedi. Kezer’e bir panzerden mi, yoksa başka bir yerden mi ateş edildiği tespit edilemedi.
Metin Göktepe
Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996'da İstanbul Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutukluların Alibeyköy'deki cenazesini izlerken gözaltına alındığı Eyüp Kapalı Spor Salonu'nda polislerce dövülerek öldürüldü.
Yetkililer önce, Metin Göktepe cinayeti için “duvardan düştü” deyip, ardından davayı “güvenlik gerekçesiyle Aydın’a, oradan Afyon’a taşıdılarsa da, meslektaşları ve hukukçuların verdiği mücadele, devletin sorumlu olduğu şiddet vakalarında karşılaşılan sistematik cezasızlık döngüsünü kırdı.
Yargıtay, 19 Ocak 2000'de, Afyon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beş polis memuruna "kastı aşan insan öldürmek" ve "faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek" suçlarından verdiği 7'şer yıl 6'şar ay hapis cezasını onarken, bir polisin verilen mahkumiyet kararının da bozdu.
Mahkeme, ikinci yargılamada, Yargıtay'a uyarak, cezası bozulan altıncı polis memurunu 20 ay hapisle cezalandırdı ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırmaya karar verdi. Cezalar 28 Eylül 2000'de onandı. Sanıkların bir kısmı 17 ay hapiste tutulurken tüm mahkum polislerin cezalarını tamamlamalarına 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu. AİHM, iç hukuk yoluyla sanık polislerle ilgili cezalandırmaya gidildiği gerekçesiyle Göktepe dosyasını geri çevirdi.
Kutlu Adalı cinayeti
AİHM, 6 Temmuz 1996'da Kuzey Kıbrıs'ta kurşunla öldürülen ancak soruşturma dosyası işlevsiz bırakılan gazeteci Kutlu Adalı ile ilgili dosyada Türkiye'yi, “ölümü etkin şekilde araştırmadığı”gerekçesiyle altıya karşı bir oyla mahkum etti.
31 Mart 2005’te kararını açıklayan AİHM, gazetecinin eşi İlkay Adalı’ya mahkeme gideri dahil toplam 95 bin avro ödenmesine hükmetti.
TIKLAYIN: AİHM ADALI CİNAYETİNDE TÜRKİYE'Yİ MAHKUM ETTİ
Umut Davası onandı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Bahriye Üçok cinayeti, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi dahil çok sayıda olayı kapsayan Umut Davası’nda, yasadışı “Tevhid-Selam Kudüs Örgütü” ile “İslami Hareket Örgütü” yöneticisi ve üyesi 8 sanığa verilen hapis cezalarını onadı. Karar kamuoyuna 10 Nisan 2015’te yansıdı.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2013'te Yargıtay'ın bozma kararından sonra tekrar görülen davada Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap’ı “yasadışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu” örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan 15’er yıl hapse mahkum etmiş, cezalarını da 12 yıl 6'şar aya indirmişti. Mahkeme, Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın’ı da örgüt üyeliğinden 7 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırmış, cezalarını 6 yıl 3'er ay olarak belirlemişti. Oybirliğiyle alınan kararda, “Tevhid Selam Kudüs Ordusu Örgütü”nün, 1988-1999’da 18 saldırı yaptığı, “İslami Hareket Örgütü”nün de Çetin Emeç ve Turan Dursun'un öldürülmesi dahil 1990-1994 yıllarında beş olaya karıştığına işaret etildi.
Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’la yaptığı görüşmeyi 5 Şubat 1997 günü, TBMM Araştırma Komisyonu'na anlattı. Mumcu, “Bu işin arkasındakileri ortaya çıkarın, tuğlayı çekin” dediğini, Ağar’ın ise “Yapamam, tuğla çekilirse duvar yıkılır, biz de altında kalırız” cevabını verdiğini söyledi. Soruşturmayı yürüten savcının kendisine ‘Bu işi devlet yapmıştır’” dediğini aktardı. Sorumluluğu silahlı İslamcı örgütlere atfedilen cinayetleri kimlerin azmettirdiği ve bunda devlet kadrolarının payı hiçbir zaman açığa çıkarılamadı.
Yaşar Parlak cinayeti
Silvan Mücadele gazetesinin kurucusu, faili meçhul cinayetleri işleyen “Şehitler Şehri Silvan” kitabının yazarı Yaşar Parlak’ın 18 Ağustos 2004'te öldürülmesiyle ilgili soruşturma hala açık olsa da dosyada hiç bir gelişme yaşanmadı.
Yaşar Parlak cinayetiyle ilgili 28 Nisan 2005'te Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava 23 Mayıs 2012'de sona ermişti. Oğlu Ferhat Parlak, “Bu süreçte babamın cep telefonundan en son kiminle görüştüğü neden çıkarılmadı?” diye soruyor. Aile, Yargıtay’dan da sonuç alamazsa AİHM’e başvuracağını açıkladı.
Hrant Dink Cinayeti
19 Ocak 2007’de işlenen Hrant Dink cinayetiyle ilgili 2 Temmuz 2007’de İstanbul özel yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan dava, bu mahkemenin kaldırılmasından sonra İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Dava 22 Aralık’ta sürecek. Yargıtay’ın cezalarını onadığı tetikçi zanlısı Ogün Samast ve azmettirici Yasin Hayal hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor.
14 Eylül 2010'da AİHM, gazetecinin can güvenliğini sağlayamadığı (Madde 2) ve cinayetten sonra etkili soruşturma yapmadığı (Madde 13) için yaşam hakkını ihlal etmekten, gazetecinin ifade özgürlüğü hakkını çiğnemekten (Madde 10) Türkiye’yi mahkum etti.
Trabzon, İstanbul ve Ankara’daki Emniyet, jandarma ve istihbarat makamlarının koordinasyonsuzluğu ve sorumsuzluğuna işaret eden Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) ve Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarına rağmen, aradan geçen dokuz yılda devlet görevlileri hakkında bugüne kadar dava açılmadı.
Son dönemde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Gökalp Kürkçü’nün yürüttüğü soruşturmada, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ercan Demir, polis Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu tutuklandı. Ancak Dink Ailesi avukatları, soruşturmanın hükümet-Cemaat çekişmesine kurban edilmesinden ve planlı bir cinayetin dar bir gruba mal edilmesinden endişe ediyor.
Cihan Hayırsevener cinayeti
Bir sermaye grubunu yolsuzluk yapmakla eleştiren yazılar kaleme aldıktan sonra 18 Aralık 2009'da öldürülen Güney Marmara'da Yaşam gazetesi genel yayın yönetmeni Cihan Hayırsevener cinayetiyle ilgili dava iki yıldır Yargıtay kararını bekliyor.
İstanbul 10. Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi, 1 Ağustos 2013’te, tutuklu sanık İhsan Kuruoğlu'nu cinayeti azmettirmekten 17 yıla, silahlı suç örgütü kurmak’ ve ihaleye fesat karıştırmaktan da 10 yıl hapse mahkum etti. Tetikçi Serkan Erakkuş müebbet, vur emrini taşıyan avukat Ferda Dündar 7 yıl 6 ay, Kuruoğlu Ailesinden Osman ve İlbey Kuruoğlu ile gazeteci Engin Arıcan '2 yıl 8'er ay hapis cezası aldı.
Bandırma’da işlenen cinayete ilişkin soruşturma dosyası, “örgüt suç” kapsamında İstanbul özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. Dosya, yerel medyaya yönelik suçlarda cezasızlıkla mücadele bakımından önemli bir aşama kaydetti.
Haberciye saldırılar
Haberciler ve medya kuruluşlarına saldırılar her zaman haber konusu olmuyor, olamıyor.Gazeteciler güvenlik kuvvetlerinin saldırılarını son yıllarda giderek kanıksadılar sanki. Ayrıca sonuçlanmayan suç duyurularının da bu anlamda caydırıcı olduğunu belirtmek gerekiyor. Öyle ki, çoğu saldırıyı, kendilerine yönelik olduğu durumlar da dahil gazeteciler haber yapmıyor.
Sadece son 45 ayda gazetecilere yönelik, faili genelde güvenlik kuvvetleri olan saldırılar yıllara göre şöyle dağılıyor. 2012'de 49, 2013'te 186, 2014'te 145 ve 2015'in ilk dokuz ayında 53 haberci saldırı öznesi oldu.
Medyaya yönelik toplam 20 saldırının yıllara göre dağılımı da şöyle: 2012'de 7, 2013'te 1, 2014'te3, 2015'in ilk dokuz ayında da 9 medya kuruluşu saldırıya maruz kaldı.
Bu tabloda, 2013 özel bir durum arzediyor; Gezi isyanı günlerindeki saldırılarla yakın dönem saldırılardan örneklerle "Gezi"yi ayrı bir başlık altında veriyoruz.
Yakın dönem vakaları ve cezasızlığa örnek: Gezi
Hükümetin Gezi parkında imar izni olmadan Topçu Kışlası inşa etme girişimlerinin protesto edilmesiyle başlayan “Gezi” eylemleri sırasında 153 gazeteci, 27 Mayıs-30 Eylül 2013 döneminde görev yaparken polis şiddetine maruz kaldı; 39'u da gözaltına alındı.
TIKLAYIN/ 2013 MEDYA: HAPİSHANE, SALDIRI, HABERE MÜDAHALE, İŞTEN ATILMA
Polis ve polis olduğu düşünülen sivil giyimli kişiler 10’u uluslararası medyadan en az 153 haberciyi darp etti, biber gazı ve plastik mermilerle yaraladı, işlerini yapmasını engelledi, fotoğraflarını sildi, küfür ve hakaret etti; yedisi uluslararası basından en az 39 haberciyi gözaltına aldı, üçünü tutukladı.
Örneğin, medya temsilcileri için en şiddetli geçen günlerden 31 Mayıs’ta, Ahmet Şık'a (Birgün muhabiri ve fotoğrafçısı) polisin attığı gaz bombası başına isabet etti, yaralandı. Ali Cemal Karabudak (Yurt fotomuhabiri) Taksim Gezi Parkı’na yapılan müdahalede kaçmaya çalışırken yüksekten atladı ve ayak bileğindeki bağları zedelendi ve 12 gün iş göremez raporu aldı. Alper Erbahçeci (Serbest fotoğrafçı) Tarlabaşı’nda biber gazı fişeği kolunu sıyırdı, kolu şişti ve morardı. Emrah Gürel (Hürriyet Daily News muhabiri) polis saldırısı sonucu ayağından yaralandı.
Hüseyin Özdemir (Milliyet fotomuhabiri) Taksim’de polislerin kullandığı yoğun gazın etkisiyle baygınlık geçirdi. İsmail Afacan (Evrensel ve Hayat TV muhabiri) TOMA’dan sıkılan tazyikli suyun gözüne gelmesiyle kör olma tehlikesi atlattı, kamerası zarar gördü. Fatoş Kalaçay (Sol Ankara muhabiri) Ankara’da polisler tarafından darp edildi, gözaltına alındı. Osman Örsal (Reuters fotomuhabiri) Taksim’de polisin attığı gaz bombasıyla başından yaralandı. Selçuk Şamiloğlu (Hürriyet Gazetesi fotomuhabiri) polisin attığı plastik mermiyle sağ elinden, bir cismin gelmesi sonucu da başından yaralandı. Euronews muhabiri Bora Bayraktar, biber gazı fişeğiyle yaralandı. DİHA muhabiri Sadık Topaloğlu, ellerinde kalas bulunan sivil giyimli kişilerce kovalandı. Onur Emre Yağan (Sol muhabiri) polisin attığı gaz bombasıyla yaralandı.
Ertesi gün de, Coşkun Aşar (Serbest fotoğrafçı) Beşiktaş’ta polisin attığı gaz bombasının isabet etmesi nedeniyle kolu kırıldı. Eren Aytuğ (Narphotos fotoğrafçısı) Cihangir’de kolunu sıyıran gaz fişeği, kolunda sinir ezilmesine neden oldu. İsmail Velioğlu (ATV kameramanı) Polisin attığı plastik mermiyle elinden yaralandı. Mesut Çiftçi (ATV muhabiri) polisin attığı plastik mermiyle omzundan yaralandı. Yasin Yılmaz (Yeni Şafak Gazetesi) - Polis Taksim Meydanı’nı boşaltırken başına gelen taşla yaralandı. Yücel Tunca (Ajans Tabloid yayın koordinatörü, fotoğrafçı) sol bacağından ve sağ kolundan taşla yaralandı. Yasin Akgül (Serbest fotoğrafçı) sivil polislerce gözaltına alındı. Sinan Targay (Serbest fotoğrafçı) sivil polislerce gözaltına alındı. Ercan Arslan (Milliyet Gazetesi fotomuhabiri) polisin attığı gaz fişeğiyle ayağından yaralandı ve ayağına dikiş atıldı. Olgu Kundakçı (BirGün Gazetesi muhabiri) polisin attığı plastik mermiyle başından yaralandı.
Gezi: Polis şiddetine ilk takipsizlik
Eylemlerin üzerinden 2,5 yıl geçmesine karşın güvenlik kuvvetlerinin orantısız müdahalesine uğrayanların şikayetlerinin çoğu sonuçlanmış değil. Gazeteci şikayetleriyle ilgili kamuoyuna yansıyan tek kararda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ahmet Şık, Onur Erem ve Ender Ergün ve dokuz diğer kişinin polis şiddetiyle ilgili şikayetinde takipsizlik kararı verdi.
6 Ocak 2014’te kamuoyuna yansıyan kararında Başsavcılık, iddialarla ilgili dönemin Başbakanı Erdoğan, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler hakkında “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla dava açacak ölçüde iddiasıyla ciddi delil bulunmadığını ileri sürdü.
12 Haziran 2013’te Taksim Meydanı’nda bulunan bir TOMA aracından atılan gaz kapsülü Ahmet Şık’ın miğferine çarpmış ve hasar vermişti.
Gazetecinin, 31 Mayıs 2013’te da yakın mesafeden atılan kapsül nedeniyle başından yaralanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Son şikayetle ilgili soruşturmadan henüz sonuç çıkmadı. Onur Erem de, oturduğu Gümüşsuyu’nda ve çalıştığı Birgün gazetesinin bulunduğu Mecidiyeköy’de polisin aşırı gaz kullanımından dolayı sağlığının tehlikeye girdiği ve seyahat özgürlüğünün çiğnendiği gerekçesiyle şikayetçi olmuştu. Express dergisi yazarı Ender Ergün de, Talimhane’de aşırı gazdan etkilenerek baygınlık geçirmiş, yakın mesafeden polisin sıktığı plastik mermiyle yaralanmış ve satırlı saldırganların hedefi olmuştu.
TIKLAYIN: SAVCI: KAZLIÇEŞME'DE TOPLANSAYDINIZ
Foto-muhabire tazminat
İstanbul 3. İdare Mahkemesi, Gezi eylemlerini görüntülediği 8 Temmuz 2013’te polisin attığı plastik merminin sol gözkapağına isabet etmesiyle geçici körlük yaşayan foto-muhabiri Mehmet Kaçmaz’ın açtığı davada İçişleri Bakanlığı’nı 2 bin 500 TL tazminata mahkum etti. Mahkumiyet kararı 5 Ağustos’ta kamuoyuna yansıdı.
Validen İsmail Saymaz’a tehdit: Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, Gezi sürecinde Eskişehir’de öldürülen Ali İsmail Korkmaz’la ilgili haberleri Radikal muhabiri İsmail Saymaz’ı gece yarısı 4.00’te gönderdiği bir e-mail mesajla tehdit etti (2 Ekim). Vali önce “ben yazmadım ama içeriğine katılıyorum”; iki gün sonra da “çarpıtılmış haberlere karşı kişiye özel bir mesajdı” dedi. Saymaz, Valiyi hem İçişleri Bakanlığı’na hem savcılığa şikayet etti. İçişleri Bakanı Muammer Güler, “Derhal inceleyeceğim, tasvip edilemez” dedi.
Ali İsmail Korkmaz Davası hakkındaki haberleri nedeniyle gazeteci İsmail Saymaz’a “Oğlum İsmail” başlıklı bir e-mail göndererek, “adi” ve “şerefsiz” diyen Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, 2 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. (27 Mart 2015)
Vali Tuna’nın avukatı tarafından mahkemeye gönderilen savunmada, söz konusu e-mailin tehdit değil, sitem mahiyetinde olduğu, kişiye özel gönderildiği, Saymaz’ın “mesleki malzeme çıkarmak için bu davayı açtığı” iddia edildi.
Avukat Eren M. Şener tarafından Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sunulan dava dilekçesinde Vali Güngör Azim Tuna’nın kamu gücünü kullanıp Saymaz’ı tehdit ettiği ileri sürülerek “İleride mesleğini yerine getirmesi, kamu adına haber yapması halinde başında bir iş gelebileceği imasında bulunmuş ve açık şekilde ‘adi’ ve ‘şerefsiz’ demiştir” ifadesi kullanıldı. Saymaz’ın kişilik haklarının ihlal edildiği belirtilirken, “Söz konusu elektronik posta, icisleri.gov.tr uzantılı adresi kullanılarak gönderilmiş olması, davalının valilik titrini kullanarak müvekkilimizi kontrol altına almaya, sindirmeye çalıştığının en açık kanıtıdır” denildi. Saymaz’ın geçmişte de çok sayıda etkili habere imza attığı, bu yüzden çeşitli itham ve tehditlere maruz kaldığı belirtilerek, “ Bugün de yaşananlar benzer niteliktedir” denildi.
Soru Önergeleri
CHP’den medya önergesi: CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Davutoğlu’na yazılı bir önergeyle 13 yılda fiziki saldırıya uğrayan medya kurumları ile tutuklanan gazeteci sayısını, saldırıları yapanları ve medya kuruluşlarına verilen mali cezaları sordu (18 Eylül 2015).
BİA Medya Gözlem Raporu HDP önergesinde: HDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Ekim-Kasım-Aralık 2014 dönemine ilişkin BİA Medya Gözlem Raporu’nu bir soru önergesi yoluyla Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın dikkatine sundu (27 Ocak 2015).
Kürkçü, “Hükümetiniz, savcılıkların medya temsilcilerine yönelik olarak açtığı keyfi davaları ve medyaya yönelik şiddetin cezasızlığını bir sorun olarak görmekte midir? Bakanlığınız politikasıyla mevcut durum uyum halinde midir?” ve “Son beş yılda kaç gazeteci veya medya temsilcisi gözaltına alınmıştır? Kaç gazeteci veya medya temsilcisi görev başındayken güvenlik kuvvetlerinin şiddetine maruz kalmıştır?” sorularını da yöneltti.
Kürkçü şiddeti Meclise taşıdı: HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü, 20 kişilik bir grubun, İHA muhabiri Kıymet Gökçe, Mersin İmece gazetesi muhabiri Soner Aydın, Sabah gazetesi muhabiri Adnan Açıkgöz, Akdeniz gazetesi muhabiri Necdet Taş ve Haberci gazetesi muhabiri Taylan Candar’ı darp etmesini soru önergesi yoluyla İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya sordu. Kürkçü, “Darp eden gruptakiler kimlerdir, kimlerden maaş alıyorlar?” (20 Ocak 2015). (EÖ/BA)