Onlar, yapımcılar, editörler, muhabirler, kameramanlar dünyanın dört bir yanından savaşa uzak olanlara orada neler olduğunu aktarmaya, görüntülemeye gelmişlerdi.
"Embedded" olmak yetmedi
BBC Dünya Haberleri Editörü John Simpson saldırı olduğunda 25 yaşındaki tercümanıyla birlikteydi, yaralandı ama hayatta kalmayı başardı. Ancak bütün haberciler Simpson kadar şanslı değil.
Cumartesi günü de Washington Post yazarı Michael Kelly Iraklıların ateşinden kaçarken içinde bulunduğu jipin nehre uçması sonucu yaşamını yitirmişti. Kelly'nin Amerikan 3. Piyade Birliği ile yola çıkmış "embedded" habercilerden biri olması onu korumaya yetmemişti.
46 yaşındaki Kelly muhafazakar görüşleri ile bilinen sivri dilli bir yazardı. Şubat ayında yazdığı bir yazısında "Savaşa karşı protesto yürüyüşüne katılmak, barışa şans vermemektir, zorbalığa şans vermektir. Irak bombalarına şans tanımaktır. Bir sonraki terörist kitle imhasına şans tanımaktır" demişti.
Kameraman Gülistan Irak'a ölmek için mi geldi!
Kaveh Gülistan İran'da yaşıyordu. BBC adına serbest çalışan Pulitzer ödüllü bir kameramandı. Kuzey Irak'ta Kifri köyünde BBC yapımcılarından Stuart Hughes ve Jim Muir ile peşmergelerin arasında idiler.
Yanlarına genç bir peşmerge, Rebeen Azad verilmişti. Irak askerleri yakınlardaydı. Bir yandan onlara görünmemeye çalışıyor, bir yandan onların boşalttığı üsleri görüntülemeye çalışıyorlardı. Bir yerde durdular ve...
"Tam dibimizde bir patlama oldu.. Başımın sol tarafına isabet etti, kulaklarım uğulduyordu... Bizi ne zaman gördüler, nasıl böyle isabet ettirebildiler diye düşündüm... İçgüdüsel olarak son dört gündür ateş altında ne yapıyorsak onu yapmaya arkasına saklanacak ya da altına girecek bir şey bakındım...Arabanın sol tarafından çıkıp arkasına geçip yere yattım... Ardından iki patlama daha oldu... Sonra sessizlik..."
Olay anını böyle anlatıyordu Jim Muir: "Stuart bağırıyordu, vuruldum vuruldum... Rebeen bağırdı, mayın tarlası, mayın tarlası... Stuart'a koştum, sol ayağının üzerinde hopluyordu, sağ ayağının topuğu parçalanmış, kemik görünüyordu, onu sağ taraftan arabanın içine aldım... Kaveh nerede, Kaveh nerede diye bağırdım... Rebeen bağırdı, orda solda, ölmüş dedi... Soluma baktım, 10 metre ötede bir çukurda tozlar içinde bir ceset, sanki günler önce ölmüş gibiydi.. Kaveh değil bu dedim.. İyice yanaştım... Baktım... Oydu Öylece yüzüstü, huzurlu bir şekilde sanki uykuda gibi yatıyordu... İçimi müthiş bir suçluluk duygusu sardı... Öyle ya, onu İran'dan buralara ben sürüklemiştim. O yanımda ölmüş yatarken ben hayattaydım."
Irak Lloyd'un son görevi oldu
Terry Lloyd, İngiliz Bağımsız Televizyon Ağı ITN habercisi, ilk savaş deneyimini 1980'de Beyrut'ta yaşamış, daha sonra Kamboçya Balkan savaşlarını yakından takip etmiş, Kosova'da ödül almış bir gazeteci.
Irak savaşı onun son görevi oldu. Güney Irak'ta yanında ITN kameramanı Fred Nerac ve yerel tercüman Hüseyin Osman'la birlikte bir jiple Basra'ya girmek üzere iken yakınlarındaki iki Irak aracına Amerikalıların açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi Lloyd.
Araçta onun yanında bulunan, saldırıdan hafif yaralarla kurtularak kaçmayı başaran ITN kameramanı Daniel Demoustier olayı şöyle anlatıyor:
"Birleşik güçlerin tankları anında ağır ateşe başladı, üzerimize ateş ediyorlardı, jipi hedef almışlardı, aracın camları kırılmış, gövdesinde delikler açılmıştı... Sonunda araç alev aldı Her yanımızı alevler sardı Korkunçtu..."
Demoustier bu hengame sırasında yanında oturan Lloyd'un yok olduğunu söylüyor. Kendisi ise araç alev alıncaya kadar jipi sürmeye devam etmiş, sonra kendini arabadan aşağıya atmış. Ekipteki diğer iki kişinin ise nerede olduğu bilinmiyor. Yaralanıp Basra'da bir hastaneye kaldırılmış olmaları olasılığı üzerinde duruluyor.
Moran kızı Tara'yı bir daha görmeyecek
Avustralya Televizyonu ABC kameramanlarından Paul Moran da Irak savaşında yaşamını kaybedenlerden. 22 Mart günü Kuzey Iraktaki Kurmal köyünde peşmergeleri filme almış, toparlanmaya çalışırken yanında duran bir taksinin havaya uçması sonucu yaşamını kaybetmişti.
Patlamanın Usama bin Ladin'le bağlantılı olduğu iddia edilen Ansar al-Islam örgütünce yöneltilen bir intihar saldırısı olduğu sanılıyor. Moran'ın Avustralya'nın 2 bin askerle katıldığı Irak savaşında ölen tek Avustralyalı olması da habercilerin ne kadar büyük risk altında çalıştığının bir başka kanıtı.
Olay sırasında Moran'ın yanında olan bir başka ABC çalışanı, haberci Eric Campbell de yaralanmış. Moran'ın eşi Ivana kocasının her zaman onun koruyucu meleği olduğunu söyleyerek ekliyor: "Artık hem kızımızın hem benim koruyucu meleğim olacak."
Çünkü altı hafta önce bir bebekleri olmuş, Tara adında bir kız. Moran artık kızını göremeyecek.
Bloom ve Rado ülkelerinde olsalardı ölürler miydi?
Savaşta iki gazeteci ölümüne daha tanık olundu. NBC'nin "Bugün" programının hafta sonu sunucularından David Bloom damar tıkanması sonucu ölürken, İngiliz Dördüncü Kanal Televizyonunu muhabiri Gaby Rado ise otel odasında ölü bulundu.
Bu iki ölümün savaşla doğrudan ilintisi olmadığı söylendi, ancak bu iki haberci ülkelerinde normal koşullar altında yaşıyor olsalardı yine de ölürler miydi, bunu bilmek mümkün değil.
Kayıplar, esir düşenler, sınır dışı edilenler
Ateş hattında ölenler, yaralananlar var. Peki ya kayıplar, esirler, casus muamelesi görüp sınır dışı edilenler?
El Cezire televizyonunun bir kameramanı 28 Mart'ta savaş hattında kayıplara karıştı.
El Arabiye Televizyonunun Suriyeli habercisi Wail Awad ile Lübnanlı kameramanı Fawzi el Misri ile yine Lübnanlı teknisyeni Hasan Safa da 22 Martta kayıplara karışmış.
Savaş hattında El Arabiye'den yalnızca bu üç kişi bulunduğu için o günden beri televizyon kanalı savaşla ilgili tek bir haber geçemiyor.
Serbest çalışan Fransız-Amerikalı fotoğrafçı Molly Bingham ile yine serbest çalışan bir fotoğrafçı Johan Spanner da önce ortadan yok olup sonra Ürdün'de ortaya çıktılar.
Kayıplara karışmış yedi İtalyan gazeteci de daha sonra Irak'ta sağ salim ortaya çıktılar. İtalyan gazeteciler Iraklı yetkililerin kendilerini tutuklayıp sorguya çektiğini, sonra da salıverdiklerini söylediler.
"Casus" muamelesi görenler
Avustralyalı iki gazeteci, haberci Peter Wilson ile fotoğrafçı John Feder halen Irak yetkililerin elinde bulunuyor. Kendilerine "ev hapsi" verilmiş.
Otellerinden çıkmalarına izin verilmiyor, telefonları ellerinden alınmış. Bir başka Avustralyalı gazeteci ise sınır dışı edilmiş. Yani bir anlamda "casus" muamelesi görüyorlar.
İskoç gazeteci Matthew McAllester casus oldukları iddiası ile tutuklanan gazetecilerden biri. New York'ta yayınlanan Newsday gazetesinin muhabiri McAllester aynı gazetenin fotoğrafçısı
İspanyol Moises Saman'la birlikte otelinden alınıp Abu Ghraib hapishanesine kapatılmış. "Her an öldürüleceğimizi düşünüyorduk" diyor. Bir hafta boyunca sürekli sorgudan geçirilen McAllester salıverildikten sonra Ürdün'e sınır dışı edilmiş.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Birliği Sekreteri Robert Menard gazetecilerin yaşamlarına karşılık cephedeki kargaşanın özür olarak kullanılamayacağını ifade ederek savaşan tarafların gazetecilerin can güvenliğini sağlaması gerekliliğini vurguladı.
Can güvenliğini kim sağlayacak?
"Gazeteciler İçin Hayatta Kalma Rehberi" kitabının yazarı Peter McIntyre bunu şöyle anlatıyor. "Gazetecilerin ulusu yoktur derlerse de inanmayın. Hangi ülkeden geldiğiniz çok önemli. Eğer saldırıyı destekleyen bir ülkeden geliyorsanız iki misli tehdit altındasınız demektir."
Amerika'nın deneyimli televizyon habercisi Peter Arnett'in başına gelenler ise olayın bir başka boyutunu vurguluyor. Tarafsız olma ilkesi ile eğitilmiş gazeteciler savaş alanında ülkeleri tarafsa, tarafsızlık sorunu ile yüz yüze geliyorlar.
Bir yanda ülkelerinin yürüttüğü politika, öte yanda vicdanları... Bu muhasebeye girişmek zorunda kalan gazeteci zaman zaman işinden bile olabiliyor. Arnett de Amerikan bombaları altında sivil yaşamın nasıl inim inim inlediğini anlattığı için CNN'deki işinden kovulmuştu.
Gerçi onun gibi deneyimli bir habercinin işsiz kalması diye bir şey söz konusu olamazdı ve nitekim hemen ertesi gün savaş karşıtı politikası ile bilinen İngiliz gazetesi Daily Mirror tarafından işe alındı alınmasına da, bu olay Amerikanın ve CNN'in ayıbı olarak tarihe yerini aldı bile.
Gazetecilere "terk" çağrıları
McIntyre savaşın yükünün savaşın tarafları kadar gazetecilerin de omuzlarında olduğunu belirterek habercileri dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.
En iyi haberin, en iyi görüntünün en yakından alınan olduğu ilkesi ile hareket eden habercilerin, kameramanların ve fotoğrafçıların sürekli ateş hattında dolaştığını, bir kente giriş sağlandığı anda habercilerin kente giren ilk araçta yerlerini aldıklarını, bu yüzden de sürekli yaşamsal tehdit altında bulunduklarını ifade ederek gazetecilere çalıştıkları kurum tarafından "güvenlik kursları" verilmesinin yeterli olmadığını, kimi zaman hükümetlerin de müdahalesinin gerektiğini vurguluyor.
Örneğin Yunanistan hükümeti Irak'ta bulunan 16 gazetecisine Irak'ı terk edip ülkelerine dönmeleri uyarısında bulundu.
Aynı şekilde Avustralya da gazetecilerine Kuzey Irak'tan uzak durmaları uyarısı gönderdi. İngiliz ITN televizyonu muhabirlerinin sayısını azaltma kararı aldı.
Ya, saldırı altındaki ülkenin gazetecileri
McIntyre sözlerini şöyle sona erdiriyor:
"Yabancı gazetecilerin savaş bölgelerine gitmeme ya da bölgeyi terk etme şansları her zaman için mevcut. Peki ya saldırı altındaki ülkelerde yaşayan gazeteciler, ya da yıllardır orada görev yapmakta olan, orayı evi olarak bellemiş gazeteciler? Onlar ne olacak?"
1990'dan bu yana savaşlarda yaşamını yitiren 1,192 gazetecinin yüzde 90'dan fazlasının savaş sırasında öldükleri ülkede doğmuş, büyümüş gazeteciler olduğunu göz önünde tutarsak, asıl tehlike altında olanların yerel gazeteciler olduğunu görürüz. Peki ya onları kim koruyacak? (EG/NM)