* Görsel: "Günde iki çocuk" belgeselinden.
Aralık 2022'nin başında inanılması güç bir haber Türkiye'nin sinema dünyasına bomba gibi düşmüştü.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, yönetmenliğini Emin Alper'in yaptığı Kurak Günler filmi proje halindeyken verdiği finansal yapım desteğini geri istiyordu, üstelik yasal faiziyle.
Başvuru yapıldığında sunulan ilk taslaktan sonra, proje geliştirme aşamasında senaryoda gerçekleştirilen değişikliklerin uygun görülmemiş olması gerekçesiyle bu karar alınmıştı; oysa Emin Alper beyanlarında, senaryonun tüm değişiklikleri içeren nihai halini Sinema Genel Müdürlüğü'ne teslim ettikleri tarihten 20 ay sonra mevzubahis kararın alındığını belirtiyordu.
Bu arada film yalnız Türkiye'deki festivallerde değil, Cannes'dan itibaren dünyanın birçok festivalinde gösteriliyor ve ödüllere doymuyordu...
Devletlerin ifade hürriyetine yönelik baskı ve sansür refleksinin bir diğer örneği şu anda muhtelif skandallarla çalkalanan İsrail'de yaşanıyor:
Güvenlik kuvvetlerinin hükümetin güdümünde Filistin halkına karşı icraatı afişe edilince ülkenin Kültür ve Spor Bakanlığı belgeselcilere verilmiş fonları geri istemeye koyuldu.
Hadiseyi Noa Yachot'un The Guardian'da 21 Ocak 2023 tarihinde yayımlanmış makalesinden takip ediyoruz:
***
'Hürriyete saldırı': İsrail muhalif filmlere verilen devlet fonlarını geri almak üzere harekete geçti
Filmlerin yapımcılarına göre Kültür Bakanı'nın Filistin topraklarında geçen iki belgesele saldırısı muhalefeti susturma kampanyasının parçası.
İsrail Kültür Bakanı'nın Filistin topraklarının işgali hakkındaki iki belgesele verilen devlet fonunu geri almaya girişmesi, ülkenin yeni aşırı sağcı hükümetinin muhalif sesleri susturmaya yönelik taahhütlerini yerine getireceğine dair endişeleri artırıyor.
Benjamin Netanyahu'nun Likud partisinden Bakan Miki Zohar, "Düşmanın söylemini destekleyecek finansmanı geri çekmeyi" ve "İsrail askerlerini katil gibi gösteren" filmlerden desteği esirgemeyi taahhüt etti.
Bakan ayrıca "İsrail devletine ve İsrail Savunma Kuvvetleri askerlerine zarar veren" içerik üretmek üzere devlet fonlarını kullanmayacaklarına dair bir belgeyi filmcilere imzalatacağını da söyledi.
Bakan halen festivallerde gösterilmekte olan ve İsrail'in dijital platformlarında izlenebilen iki filmin prodüktörlerinden hükümetin verdiği fonları iade etmelerini istediğini söyledi. Belgesellerden H2: İşgal Laboratuvarı (H2: Occupation Lab) adlı olanı Batı Şeria'daki El-Halil/Hebron şehri üzerindeki İsrail hâkimiyetinin tarihini inceliyor. Günde iki çocuk (Two kids a day) adlı ikincisi ise Filistinli çocukların tutuklanmalarını ve sorgulanmalarını irdeliyor.
Yüksek bir profile sahip olan belgesel sanayisi de dahil olmak üzere İsrail sineması, hükümet tarafından ödenen bazı film fonlarının hibelerine ciddi ölçüde bel bağlamış vaziyette.
Günde iki çocuk belgeselinin yönetmeni David Wachsmann, "Tartışmanın merkezinde bu iki film var, fakat bu, İsrail'in ifade hürriyetine, kültürüne ve İsrailli bütün sanatçılara yapılan bir saldırıdır" diyor.
Film, taş attıkları gerekçesiyle Aida mülteci kampında –biri dört senedir– tutuklu bulunan dört çocuğun tutuklanma ve sorgulanma süreçlerine eğiliyor. İnsan hakları kuruluşları her yıl böyle yüzlerce tutuklamayı belgelemiş durumda. Çoğu gecenin ortasında çocuklar uyurken gerçekleşiyor.
H2: İşgal Laboratuvarı'nın, İdit Avrahami ile birlikte yönetmenliğini üstlenmiş olan Noam Sheizaf, "İsrail, kültürü propagandaya dönüştürmeye karar vermiş" diyor. Film, bir zamanlar son derece işlek olan merkezi, askerî idare ve aşırı sağcı, kontrolcü Yahudi yerleşimcilerin işgali tarafından distopik bir hayalet yerleşimine dönüştürülmüş Filistin kenti El-Halil'in tarihine odaklanıyor.
Film, ilk olarak El-Halil'de geliştirilmiş kontrol mekanizmalarının –Sheizaf'ın deyimiyle "En bariz ve müdanasız şekliyle Yahudi hâkimiyeti"nin– tüm Filistin topraklarında tekrar tekrar adapte edildiğini ve genişleyerek tüm İsrail'e yayılacağını savunuyor.
İki film de İsrail'in itibarını lekelediğine inandığı sanatçıları ve kültürel kurumları hedef almakla tanınan aşırı sağcı aktivist Shai Glick'in hiddetini tetiklemiş durumda. Glick'in Betsalmo adlı organizasyonu yerel yönetimlere yönelik olarak, filmlerin gösterimlerinin iptal edilmesi için baskı kampanyası başlattı – bir defasında Pardes Hanna kentindeki H2 gösterimini iptal ettirmeyi başardı.
Glick çabalarıyla Kültür Bakanı'na kadar ulaştı; o da Finans Bakanı Bezael Smotrich'ten filmlere verilmiş hibelerin geriye dönük olarak hükümet tarafından geri alınmasının mümkün olup olmadığının araştırılmasını istedi.
"Filmimiz yalnız Filistin topraklarının değil, İsrail'in de El-Halil'leşme sürecinden geçmekte olduğunu savunuyor" diyor Sheizaf ve ekliyor: "Çılgınca olan şey, filmin esas meselesini oluşturan sürecin filmin başına gelmiş olması."
Kültür Bakanlığı, mevzu hakkındaki yorum talebine cevap vermemiş durumda.
İşgallerle ilgili İsrail prodüksiyonların İsrail Kültür Bakanlığı tarafından hedef alınması, ilk defa olan bir şey değil.
2015-2020 yılları arasında bakanlık görevini sürdürmüş olan provokatör siyasetçi Miri Regev muhalif prodüksiyonlardan devlet desteğini çekmeye yönelik çalışmalarda bulunmuştu. Endüstride sol temelli olduğunu iddia ettiği ne varsa, onlara karşı Yahudi yerleşimciler için "Samarya Film Fonu"nu kurmuştu. Mamafih devlet desteğini devlete "sadakat" şartına endeksleyen yasa teklifi de parlamentoda silinip gidecekti.
Fakat şu andaki hükümet –İsrail tarihinin en sağcı hükümeti– iktidardayken sanatçılar birkaç sene öncesine kadar var olan bazı bariyerlerin ortadan kalkmasından endişe ediyorlar. Teklif edilen adalet sistemindeki revizyonun, normalde bu gibi durumlarda sübap vazifesi gören savcıların, hâkimlerin ve hukuki danışmanların bağımsızlığını zedeleyeceği düşünülüyor. Adalet sistemindeki reform girişimi geçtiğimiz haftalarda İsrail'de kalabalık protestoların odağındaydı.
Aynı zamanda hükümetin İletişim Bakanı, habercilik işlevi dışında, televizyon yapımlarını ve belgeselleri finanse eden ülkenin resmî yayın kurumunu lağvetmeye and içti.
"Baskın duygu bunların bir dönüm noktası kapsamında gerçekleşiyor olması" diyor yönetmen Sheizad: "Bütün bunlar yasalaşırsa, bir gecede bambaşka bir ülkeye uyanacağız."
Belgeselci Wachsmann sözkonusu ihtilafın İsrail'in icraatı hakkında daha fazla umumi tartışmaya yol açtığını belirtiyor: "Tüm olanlardaki artı nokta bu – Filistinli çocuklara odaklanıldı. Burada esas mesele onlar." (NY/MT/SD)