Yarışmanın başında bu "güzel" kadın ve "dahi" erkekler birbirleriyle eşleştirilerek bir eve yerleştiriliyor ve evde erkekler, kadınlara "beyinlerini kullanmayı", kadınlar da erkeklere "sosyalleşmeyi" öğretiyor. Her hafta bir çift performanslarına göre yarışmadan eleniyor. Kalan son çift ise 100 bin YTL ile ödüllendirilecek.
Kadınların tepkisine rağmen "Güzel ve Dahi" devam ediyor
"Güzel ve Dahi"nin ilk bölümünden itibaren çok sayıda feminist kadın, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nu (RTÜK) ve Show TV'yi arayarak programın cinsiyetçi içeriği nedeniyle yayından kaldırılmasını talep etti. Ayrıca Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDİZ), Üniversiteli Kadınlar Forumu (ÜKF) ve Eskişehir Demokratik Kadın Platformu gibi kadın oluşumları ile Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu RTÜK ve Show TV'ye programın yayından kaldırılması için çağrıda bulundular.
Yapımcı Fatih Aksoy'un yoğun tepkisine ve bazılarının "eleştiriliyor, ama çok izleniyor", "kumanda var, beğenmeyen kanalı çevirir" yollu klasik itirazlarına karşın, RTÜK, "Güzel ve Dahi"nin 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasanın "kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddet ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi" şeklindeki (u) bendi ve "gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması" şeklindeki (z) bendine aykırı olduğu gerekçesiyle uyarılmasına karar verdi.
"Güzel ve Dahi"nin yayından kaldırılması için 8 sebep
RTÜK'ün aldığı bu karar olumlu olmasına karşın, bize göre yeterli değil. Zira, "Güzel ve Dahi", özel televizyon yayıncılığının başlamasıyla televizyonu eğlence kutusuna çeviren; eğlenceyi de rahat evimizin rahat koltuklarında tanımadığımız insanların düşürüldükleri acınası durumlara gülmeye indirgeyen anlayışın, ABD'den ithal, sıradan örneklerinden biri değil. Çok daha tehlikeli bir yönü var.
"Güzel ve Dahi", eğlence adı altında, cinsiyet ayrımcılığını olumluyor ve güçlendiriyor; cinsiyetler arası hiyerarşiyi yeniden üretiyor; kadınların cinsel nesne haline getirilmesini doğallaştırıyor ve toplumda yerleşik olan cinsiyetçiliği ve kadın düşmanlığını besliyor.
Ayrıca, "Güzel ve Dahi", yayınlarda cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan 3984 sayılı yasayı ve Show TV'nin imzacısı olduğu "Yayıncılık Etik İlkeleri"ni çiğnediği gibi, Türkiye'nin taraf olduğu CEDAW Sözleşmesinin de (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) ihlali anlamına geliyor. "Güzel ve Dahi", aynı zamanda, 1980'lerden bu yana kadın hareketinin kadınların erkeklerle eşit yurttaşlar olarak toplumun her alanında yer alması için verdiği mücadeleyi de değersizleştiriyor. Üstelik "Güzel ve Dahi" ve programı yayınlayan Show TV, tüm bunları, kamu malı olan frekansları bu ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların aleyhine kullanarak yapıyor.
"Güzel ve Dahi" cinsiyet ayrımcılığını olumluyor
Kadınların evrensel insan hakları bildirgesi olarak kabul edilen CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) kadınlara karşı ayrımcılığı "siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerin, medeni durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı her hangi bir ayrım, dışlama veya kısıtlama" olarak tanımlıyor.
"Güzel ve Dahi" herhangi bir yarışma programından farklı olarak, kadınların ve erkeklerin mesleki veya kültürel bilgi ve becerilerine göre eşit koşullarda başvurabilecekleri ve yarışabilecekleri bir yarışma programı değil. Kadınların yarışmaya başvurması için "çok güzel" "etkileyici" "modayı takip eden" ve "alışverişi seven"; erkeklerin ise "konusunda uzman" ve "üstün zekaya sahip" olmaları gerekiyor. Böylece, standart ölçülere göre güzel ve etkileyici kabul edilmeyen, ancak zeki ve iyi eğitimli bir kadın ya da modayı takip eden ve alışverişi seven ama eğitimsiz bir erkek yarışmaya başvuramıyor.
Her yarışmanın formatına göre yarışmacılarda aranan belli kriterler olması doğal. Ancak "Güzel ve Dahi" hem kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı başvuru kriterleri belirliyor; hem de bu kriterler, içinde yaşadığımız erkek egemen toplumda yerleşik olan ve kız çocuklarının ilk ve orta öğretime gönderilmemesinin ardında yatan "kadının güzeli; erkeğin zeka, bilgi ve iş sahibi olanı makbuldür" yargısını temel alıyor. Bir başka deyişle, "Güzel ve Dahi" kadınlar ve erkekler arasında ayrımcılık yaptığı gibi, toplumda varolan cinsiyet ayrımcılığını olumlayıcı ve güçlendirici mesajlar da veriyor.
"Güzel ve Dahi" cinsiyetler arası hiyerarşiyi yeniden üretiyor
Köleliğin hüküm sürdüğü toplumlarda kölelerde aranan özellikler arasında zeka ya da bilgi yoktu. Zira bu toplumlarda köleler bedensel emek gerektiren işlerde çalıştırılır, toplumun gelişmesi için gerekli olan bilgi ve teknolojiyi de kölelerin bedensel emeği sayesinde kendilerine boş zaman yaratan hür (erkek) vatandaşlar üretirdi.
Benzer bir şekilde, erkekegemen toplumda temel işlevleri, erkeklerin cinsel zevklerine hizmet etmek ve erkekegemen toplumun devamı için çocuk doğurup yetiştirmek olan kadınların zeka ve bilgi sahibi olmaları beklenmez. Aksine kadınların erkeklerin ihtiyaçlarına hizmet edebilecek şekilde genç, güzel ve itaatkar olmaları yeterlidir. Erkekegemen toplumlarda bilgi ve teknolojiyi erkekler üretir; siyasi, toplumsal ve ekonomik karar mekanizmalarında da onlar yer alır.
Erkekegemen toplum, kadınların eğitimsiz, parasız ama her daim "bakımlı ve güzel" köleler olarak evlere tıkılması, erkeklerin de para ve meslek sahibi karar vericiler olarak kamusal alanda yer almasını bize "toplumsal işbölümü" diye yutturmaya çalışsa da, işin aslı kadınlarla erkekler arasında cinsiyete dayalı bir hiyerarşinin varlığı.
İşte "Güzel ve Dahi" kadınları "güzel", erkekleri "zeki ve bilgili" olarak sınıflandırarak, erkekegemen toplumun üzerine kurulu olduğu cinsiyetler arası hiyerarşiyi son derece vulgar bir biçimde yeniden üretiyor. Kadınların toplumsal, siyasi ve ekonomik karar mekanizmalarına katılımını engelleyen ayrımcı pratiklere ve yargılara karşın, eğitim görme ve meslek sahibi olma fırsatı bulmuş kadınları bir kalemde silerek kadın olmayı "güzel ve "etkileyici" olmaya indirgiyor; "zeka, bilgi ve uzmanlığı" ise sadece erkeklerin sahip olabileceği nitelikler gibi sunuyor.
"Güzel ve Dahi" kadınların cinsel nesneleştirilmesini doğallaştırıyor
Ana-akım medyanın gazete ve televizyonlarında kadınların ağırlıklı olarak estetik/erotik malzeme olarak kullanılması ve kadın çıplaklığının teşhiri üzerinden tiraj/reyting peşinde koşulması yeni bir durum değil. "Güzel ve Dahi" de, formatından tanıtım görüntülerine ve program içeriğine kadar her açıdan ana-akım medyanın kadınları pasif cinsel nesnelere indirgeme eğilimini benimsiyor; kadın bedeninin heteroseksüel erkek izleyiciler için erotik malzeme olarak teşhirini doğal ve sıradan bir eğlence haline sokuyor.
Geçtiğimiz hafta üçüncü bölümü yayınlanan programın şimdiye kadar yayınlanan bölümlerinin tamamında, yarışmacı kadınlar göğüs dekolteli bluzlar ve mini eteklerle karşımıza çıkarıldı. Programın ilk bölümünde, yarışmacı kadınların stüdyoya birer birer çağrılarak yerlerine oturtulması sırasında kamera büyük bir özenle kadınların bacaklarına ve otururken görünmesi muhtemel iç çamaşırlarına odaklandı.
Programın ilk bölümünde, genel kültür ve siyasetle ilgili soruları bilemeyen kadınlar ceza niyetine masada oturan erkek yarışmacının - ve tabi ekran başındaki erkek izleyicilerin - önünde mini etekle masa üstünde dans etmeye zorlandı ve kamera bu süre içerisinde yine yarışmacı kadınların bacaklarını görüntüledi. Programın geçtiğimiz hafta yayınlanan üçüncü bölümünde ise, mini etek giydirilmiş yarışmacı kadınlar istememelerine karşın, sunucu Behzat Uygur'un ısrarıyla stüdyodaki merdivene çıkarıldı ve kamera yine yarışmacı kadınların bacaklarını çekti.
Yarışmacı kadınların stüdyoda otururken, yürürken ya da dans ederken kendilerine giydirilen mini eteklerin altından iç çamaşırlarının görünmemesi için büyük bir çaba sarf etmelerine karşın, programı görüntüleyen kameramanlar özellikle tembih edildiği belli olan bir biçimde her fırsatta "frikik" yakalamaya çalışıyor. "Yakalanan" bu görüntüler, internetteki video paylaşım sitelerinde "güzel ve dahi frikik", "güzel ve dahi masa dansı", "aptal sarışının sorulara alakasız cevapları ve masa dansı - eteğinin altından frikik" gibi başlıklarla yeniden yayınlanıyor. Nitekim, program internetin en popüler sitelerinden biri olan Ekşisözlük'te, "yarışma programı kisvesi altındaki bacak şovu", "et dükkanı", "çok güzel mini etekli kızlar gösteren program", "an itibariyle tek eksiği kucak dansı olan yarışma", "genelde frikikleri için seyredilen yarışma programı" olarak tanımlanıyor.
"Güzel ve Dahi" cinsiyetçiliği ve kadın düşmanlığını besliyor
Nilüfer Timisi, cinsiyetçiliği, "kadını toplumda ikincil ve aşağı konumda gösteren bütün tutum, davranış ve etkinlikler ve bunları yeniden üretmek için bütün kurumsal ve ideolojik olanakların kullanılması" olarak tanımlıyor. Kadın düşmanlığı (misojini) ise bir cinsiyet grubu olarak kadınlara yönelik önyargı ve nefreti ifade ediyor. Tek tek kişiler kadın düşmanı olabileceği gibi, topyekün bir toplum da kadın düşmanı olabiliyor.
Cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığı, erkekegemen toplumda kadına yönelik yaygın şiddetin ardında yatan en önemli sebeplerden biri. Ayrıca, bu şiddete müsamaha gösterme ve şiddet gören kadının şiddeti hak etmiş olduğunu düşünme kültürünün de temelini oluşturuyor.
"Güzel ve Dahi"de yer alan yarışmacı kadınların seçilme kriterleri, bu kadınların programın her bölümüne birörnek mini etek ya da mini elbiselerle çıkarılarak her fırsatta bedenlerini sergilemeye zorlanmaları, siyaset ve genel kültürle ilgili soruları bilemediklerinde "aptal" ve "cahil" oldukları için yarışmacı ve izleyici erkeklerin önünde masa üstünde dansetmekle "cezalandırılmaları", siyasi gündeme ilişkin herhangi yorum yaptıklarında sözlerinin yarışma sunucuları tarafından alaylı ifadelerle karşılanması - tüm bunlar toplumda kadınları "aptal" "cahil", "pasif", "sözleri ve görüşleri değersiz" olarak gören, kadınların tüm varlık nedenlerini ise erkeğe cinsel zevk vermekten ibaret sayan kadın düşmanı algıyı besliyor.
Programdan "masa dansı" görüntülerinin yer aldığı internet sitelerinde erkek okuyucuların yarışmacı kadınlarla ilgili yorumları, yarışmanın hem özel olarak bu sekiz yarışmacı kadına, hem de tüm kadınlara yönelik kadın düşmanlığını nasıl körüklediğini ortaya koyuyor. Bu yorumlarda, yarışmacı kadınların fiziksel görüntüleri ve zeka düzeyleri hakarete varan sıfatlar ve alay dolu ifadelerle aşağılanıyor. Örneğin, Ekşisözlük'te "Güzel ve Dahi"ye katılan yarışmacılardan biri "kalın bacaklı çemçük ağızlı" olarak tanımlanıyor.
Ekşisözlük yazarı bu yarışmacının kendisinde "suratına okkalı bir yumruk gömçürtme isteği uyandırdığını" da söylüyor. Sitede başka bir yarışmacı ise "boya küpü at ağızlı" olarak nitelendiriliyor. Youtube video paylaşım sitesinde ise, yarışmacı kadınlar, "aptal", "salak/cahil karı" "gerizekalı", "ameliyatla beyin takılması gereken dangalak", "moron" ve "mal" olarak nitelendiriliyor.
Çoğu erkek yorumcu bu kadınları "kevaşe karı", "kaşar", "or..pu" ve "motor" olarak adlandırıyor. Birçok yorum da şiddet içerikli. Örneğin, bazı erkek yorumcular yarışmacı kadınların "g...lerine teneke bağlayıp memleket memleket gezdirmeyi", bazıları da "akşamdan ılık suya bastırarak sabah buharlı kızgın ütüyle" dağlamayı öneriyor. Bazı erkek yorumcular ise, bu kadınları nasıl "si.eceklerini" anlatıyor.
Youtube video paylaşım sitesinde yarışmacı kadınlar hakkında yapılan yorumlardan bazıları şöyle:
"zuhahaha:D bu kadar saLak kızLarı bi arada görmemiştm aL birini vur ötekinee:D kasarr topLuLuuu"
"ya ne yapacaksınız kafayı süper a...k vardır bunda!!!"
"kızın böylesi en ideali ama guzel ve aptal.. koy eve aldat dur:P"
"git bir kuytuda geber"
"beyin yoksunu et parçası bu salak karılar"
"gerrrrrizekaliiiiiiiiii bildigin tek sey masa ustunde kivirmakk aptallar hahahaha"
"bunları yedir içir...anlarsınız ya"
"oynarlarken neden bakmıyolar ki ordaki erkek yarısmacılar bunlar zaten seyirlik ve ellemelik ve oksamalık kızlar baska bi işe yaramazlar"
"arapmis hea? icicen sarabi si...cen arabi demisler valla dogru demisler :P
"a.ıııınaaaaaaa koduğuuuuuuuuummmmmm....ne si.erim bunu varyaaa bağırta bağırtaaaaaa"
"tam puff dan gelme or..pular iste..REZILLER..:D"
"bunlar ancak si.ilir. ama hakklarını vermek gerekir iyi si.ilirler... başka bir b.k olmaz..."
"yakaladim mi da affetmem bayiltirim.."
Bazı erkek yorumcular, "Güzel ve Dahi"deki kadın temsillerinden yola çıkarak tüm kadınlar hakkında genellemeler de yapıyor. ("Türkiye'deki kızların yüzde 60'ı böyle arkadaslar bu bir gerçek.."; "alayı salak bu karı milletinin zuhaha"; "feministler nerdesiniz kimse bana bu salaklarla eşitsin diyemez alayınızdan üstünüm var mı işte kanıtı moron ya" ) Bu da "Güzel ve Dahi"de yer verilen olumsuz kadın temsillerinin, nasıl bir anda bu toplumda yaşayan tüm kadınlarla ilgili genel önyargılara dönüştüğünün bir kanıtı.
"Güzel ve Dahi" kadın hareketinin 20 yıllık eşitlik mücadelesini değersizleştiriyor
Türkiye'de bağımsız kadın hareketinin geçmişi 1980'lerin başına uzanıyor. Evlerde bilinç yükseltme toplantılarıyla başlayan süreç, 1987'de İstanbul Kadıköy'de düzenlenen ve yüzlerce kadının katıldığı dayağa karşı dayanışma yürüyüşüyle ivme kazandı. 1990'larda kurumsallaşan kadın hareketi, 2002'de ailenin reisini erkek olarak belirleyen Medeni Yasanın; 2005'te de namus adına işlenen kadın cinayetlerinde katile "tahrik" indirimi uygulanmasını öngören Türk Ceza Yasasının, kadın hak ve özgürlükleri ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinde değiştirilmesinde büyük rol oynadı.
Sayıları 500'e varan örgütlerle kadın hareketi ve bu hareketin içinde yer alan tek tek kadınlar; hem bizzat kendilerinin, hem de bu toplumda yaşayan tüm kadınların erkeklerle eşit fırsatlara sahip, şiddetten uzak, temel insan hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir yaşam sürmeleri için 20 senedir büyük bir mücadele veriyor. Kadınların ve kız çocuklarının eğitim ve sağlık hizmetlerine erişiminin önündeki engellerin kalkması, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik yaygın ve sistematik şiddetin sonlandırılması, kadınların karar mekanizmalarında erkeklerle eşit düzeyde yer alması, toplumun her alanında kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalkması ve ayrımcı pratikleri besleyen düşünce sistemlerinin değişmesi, bu mücadelenin farklı ama birbirleriyle yakından ilişkili ayakları.
"Güzel ve Dahi" ise, kadınları "güzel" ve "aptal" cinsel nesnelere indirgeyerek, cinsiyet ayrımcılığını ve kadın düşmanlığını yeniden üreterek; ailelerine direnerek üniversiteye devam eden, zorla evlendirilmeye boyun eğmeyen, ekonomik bağımsızlığını kaybetmemek için kocasının itirazlarına, işyerindeki cinsel tacizlere aldırmadan çalışan, koca dayağına hayır diyen cesur ve dirençli milyonlarca kadının verdiği mücadeleyi görünmez kılıyor; bu kadınların direnci üzerinde yükselen kadın hareketinin 20 senelik eşitlik mücadelesini değersizleştiriyor.
"Güzel ve Dahi" CEDAW Sözleşmesinin ihlali anlamına geliyor
Kadınların evrensel insan hakları bildirgesi olarak kabul edilen CEDAW Sözleşmesi (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) 1979 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda kabul edildi ve 20 ülkenin onayından sonra 1981'de yürürlüğe girdi. Bugün itibarıyla 185 ülke CEDAW'a taraf.
CEDAW sözleşmesi, toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel yaşamın her alanında kadınlarla erkekler arasında eşitliğin sağlanması ve kadınlara yönelik cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik hükümler içeriyor. Sözleşmeyi imzalayan ülkeler, "kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insanlık onuruna saygı ilkesini ihlal ettiğini, kadınların erkeklerle eşit bir biçimde ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılımları önünde engel oluşturduğunu" kabul etmiş oluyorlar.
Türkiye CEDAW'ı 1985'te imzaladı ve sözleşme 1986'da yürürlüğe girdi. Bizzat cinsiyet ayrımcılığı yapan ve toplumda varolan cinsiyet ayrımcılığını ve cinsiyetçi yargıları olumlayıcı ve güçlendirici mesajlar veren "Güzel ve Dahi"nin halen yayından kaldırılmaması ise, Türkiye'nin 1985'ten bu yana tarafı olduğu CEDAW sözleşmesinin ihlali anlamına geliyor.
Zira imzacı devletler, sözleşme onaylanıp yürürlüğe girdiği andan itibaren, "kadınlara karşı her türlü ayrımı yasaklayan yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmek"le yükümlüler. Devletlerin yükümlülüğü sadece kamu kurumları ya da yasalarla da sınırlı değil. CEDAW'a göre, imzacı devletler, ülkede "herhangi bir kişi, kuruluş ya da teşebbüsün kadınlara karşı ayrımcılık yapmasını önlemek için tüm uygun önlemleri almak"la da sorumlu.
CEDAW, ayrıca, imzacı devleti "her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların...ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin toplumsal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek" için uygun önlemleri almakla da sorumlu tutuyor.
"Güzel ve Dahi" RTÜK mevzuatını ve Yayıncılık Etik İlkeleri'ni çiğniyor
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasanın 4. maddesinin (d) bendi "insanların...cinsiyet...ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması"nı, aynı maddenin (u) bendi ise "kadınlara...karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi"ni öngörüyor.
Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinin (t) bendinde de "cinsel duyguları sömürmeye yönelik, bireyleri cinsel meta olarak gösteren, insan bedenini cinsel tahrik unsuruna indirgeyen... yayınların yapılmaması" hükmü yer alıyor.
RTÜK ve Televizyon Yayıncıları Derneği'nin ortak çalışmasıyla hazırlanan ve 3 Temmuz 2007'de aralarında Show TV'nin de bulunduğu çeşitli televizyon kanalları tarafından imzalanan "Yayıncılık Etik İlkeleri" yayınlarda "cinsiyet ayrımcılığına, aşağılama ve önyargılara yer verilmemesini" ve "kadınların sorunlarına duyarlı olunması ve kadınları nesneleştirmekten kaçınılmasını" öngörüyor. Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanı Oskay Alptürk'e göre Yayıncılık Etik İlkeleri, "yayınlarını kamu yayıncılığı anlayışı ile sürdüren özel radyo ve televizyonların kamuya olan borcunun bir ifadesi".
Show TV'nin Yayıncılık Etik İlkeleri'ni imzalamasının üzerinden bir hafta dahi geçmeden yayına soktuğu "Güzel ve Dahi" ise, bu ilkeleri hiçe sayarak, cinsiyet ayrımcılığını olumluyor; kadınlara yönelik aşağılama ve önyargıları körüklüyor ve kadınları cinsel nesne olarak sergiliyor. Böylece "Güzel ve Dahi" aracılığıyla Show TV, hem 3984 sayılı yasanın ve yasaya dayanılarak çıkarılmış olan Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmeliğin ilgili maddelerini, hem de gönüllü olarak altına imza attığı etik ilkeleri çiğniyor.
"Güzel ve Dahi" kamu malı olan frekansları kadınların aleyhine kullanıyor
Türkiye'de özel televizyon yayıncılığının başladığı dönemlerden bu yana, televizyon yayınlarının içeriğine ilişkin şikayetler zaman zaman ayyuka çıkıyor; bunun üzerine hararetle reyting ölçümlerinin güvenilirliğini tartışmaya başlıyoruz. Bu tartışmalar çoğunlukla, ana-akım medyanın da yönlendirmesiyle, "beğenilmese izlenmez", "herkesin kumandası var, izlemek istemeyen kanalı çevirir" denerek apar topar kapatılıyor.
Oysa, bu tartışmalarda özel televizyon kanallarının kamu malı olan frekansları kullandığını ve bunun onlara kamusal bir sorumluluk yüklediğini gözden kaçırıyoruz. Üstelik, örneğin, hijyenik koşullarda çalışmadığı için insan sağlığına tehlikeli ekmek üreten bir fırın sahibinin "beğenmeyen yemesin, ben kimseye zorla aldırmıyorum" diyebileceğini aklımıza bile getirmeyiz. Ancak, bireysel düşünce ve davranış kalıplarını etkileyen, toplumsal yargıları şekillendiren, "gündem" yaratan, hatta bu yüzden liberal demokrasilerde "dördüncü kuvvet" olarak adlandırılan medyanın ürünlerini "ben istediğim programı yayınlarım, beğenmeyen izlemez" mantığıyla savunmasındaki tuhaflığı görmezden geliyoruz.
Daha da kötüsü, siyasi karar mekanizmalarından ve istihdam piyasasından dışlanan kadınların, kamu malı frekanslar kullanılarak "Güzel ve Dahi" gibi programlar aracılığıyla aşağılanması; kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığının bu yolla olumlanması ve güçlendirilmesi haksızlığına da sırtımızı çeviriyoruz.
Fatih Aksoy'a yanıt: Cinsiyet ayrımcılığı "uygarlık" göstergesi değildir
Milliyet'in haberine göre, "Güzel ve Dahi"nin yapımcısı Fatih Aksoy, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun programın yayından kaldırılması için RTÜK'e yaptığı başvuruyla ilgili olarak "artık hoşumuza gitmeyen her şeyin kaldırılmasını istiyoruz. Bu ancak totaliter rejimle yönetilen ülkelerde olur, uygar ülkelerde değil" diyerek "tehlikeli bir yola doğru gittiğimizi" ima etmiş.
Oysa, birincisi, Fatih Beyin "uygar" tabir ettiği birçok ülkede de (herhalde Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerini kastediyor) medyayı izleyen ve denetleyen kamu kurumları ve sivil kuruluşlar mevcut. Zira bu ülkelerde demokrasi, serseri kurşun misali "sınırsız serbesti" olarak değil, her türlü ayrımcılıkla mücadele ve insan hak ve özgürlüklerinin korunması olarak anlaşılıyor.
İkincisi, mesele basitçe birinin beğendiğini ötekinin beğenmeyip yasaklamaya kalkışması meselesi değil. "Güzel ve Dahi", programa tepki gösteren onlarca kadın örgütünün ve Bakan Nimet Çubukçu'nun RTÜK ve Show TV'ye gönderdikleri metinlerde ve bu yazıda ayrıntılı bir biçimde ortaya konduğu gibi, bu toplumun yarısını oluşturan kadınlara yönelik ayrımcı temsiller içeriyor, ayrımcılığı olumluyor ve kadın düşmanlığını körükleyici mesajlar veriyor. Bu yönüyle program RTÜK mevzuatına, Show TV'nin imzaladığı "Yayıncılık Etik İlkeleri"ne ve Türkiye'nin taraf olduğu CEDAW sözleşmesine aykırı bir içerik taşıyor.
Türk Ceza Yasası'nın 216/2 maddesinin "halkın bir kesiminin, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılanmasını" yasakladığını; 2006/17 sayılı ve "Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler" konulu Başbakanlık Genelgesinin de yayınlarda "kadını küçültücü, incitici ve önyargılı yayınların yapılmaması için yayın kanallarının kendi 'etik' değerlerini yerleştirmeleri"ni öngördüğünü de hatırlatalım.
Medya profesyonelleri artık aynaya bakmalı
Fatih Aksoy, "Güzel ve Dahi"yi eleştiren Bakan Nimet Çubukçu'ya medyayla değil "şiddet gören kadınlarla ilgilenmesini" salık veriyor ve "aynayı kırmak seni değiştirmez, çirkinsen seni güzelleştirmez" diyor. Oysa medya programları toplumun aynası değil, kurgulardır. Medya toplumun ve yaşamın bütününü, olduğu gibi, tüm çeşitliliği ile değil, sadece bir kesitiyle ve bir kurgu dahilinde verir. Bir programda yaşamın hangi kesitinin ne kadar ve hangi kurgu dahilinde yer alacağı medya sorumlularının tercihidir.
İnsanların para ödülleri için şekilden şekle girmesini "eğlence programı" diye sunmak; orijinal adı "Beauty and the Geek" ("Güzel ve İnek") olan bir programın Türkiye versiyonunda erkeklere "inek" dememek için adını "Güzel ve Dahi" koyup, orijinal versiyonunu değiştirerek yarışmacı kadınları soruları bilemediklerinde ceza niyetine mini etekle masa üstünde oynatmak, "Güzel ve Dahi" programını üreten ve yayınlayanların tercihleriyle ilgilidir. Ancak bu tercihlerin sonuçlarının toplumda yaşayan herkesi, en çok da kadınları, etkilediğini gözden kaçırmamaları gerekiyor.
Hollandalı medya aktivisti Ed Klute, bir yazısında, medyadaki temsillerin toplumdaki belli topluluklara karşı "açık ve gizli ırkçılık ve tektipleştirmeler (stereotyping)" içermesinin "bu topluluklara karşı önyargıları onama eğilimi" göstereceğini ve bunun da "bütün toplumda dışlayıcı ve ayrımcı davranışları kışkırtıp şiddetlendireceğini" anlatır. Klute, yazısında "insanların medyadaki imgeleri içinde yaşadıkları toplumu algılamalarına yansıttıklarını ve böyle yaparak medyadaki kurguların algılanan gerçeklerin bir parçası haline geldiğini" de aktarır.
1995'te Pekin'de Türkiye'nin de katılımıyla yapılan BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansı'nda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu'nda, kadına yönelik şiddet ve medya temsilleri arasındaki ilişki özellikle vurgulanmış ve "medyanın, kadınları aşağı dereceden insanlar olarak sunmaktan ve seks objesi ya da eşyası olarak göstererek istismar etmekten kaçınmasının, bunun yerine kadınları yaratıcı, kalkınma sürecine katkıda bulunan ve ondan yararlanan önemli insanlar olarak sunmasının teşvik edilmesi" ve "medyada sergilenen, cinselliği ön plana çıkaran klişelerin, cinsiyet ayrımcılığı yaptığı, doğası gereği küçültücü olduğu ve hakaret içerdiği kavramının yerleştirilmesi" öngörülmüştür.
Sonuç olarak, bize göre tehlikeli olan "Güzel ve Dahi" ve benzeri programların yayından kaldırılması talepleri değil, kadınların cinsel nesneleştirilmesini doğallaştıran ve kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığını olumlayan bu programların ta kendisi. Bu nedenle, artık Fatih Aksoy'un ve diğer medya profesyonellerinin, medyadaki ayrımcı kadın temsillerinin, toplumda cinsiyet ayrımcılığının ve kadına yönelik şiddetin altında yatan kadınlık-erkeklik rollerini ve cinsiyetler arası hiyerarşiyi güçlendirdiğini görerek, kadınları ekrana taşırkenki tercihlerini sorgulamaları ve "ayna"ya bakmalarının zamanı geldi.(AS/NH/EÜ)
* Ayşe Sargın - Nehir Hanay, cinsiyetçi medya istemiyoruZ! Eylem Grubu
Not: Son bilgilere göre Show Tv, RTÜK'e programı bu akşamki (Cumartesi) bölümden itibaren yayından kaldıracağını bildirdi.
i) Timisi, Nilüfer (1996) Medyada Cinsiyetçilik Ankara: T.C. Başbakanlık KSSGM.
ii) http://www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/text/econvention.htm,
http://www.ksgm.gov.tr
iii) Gencel Bek Mine, Deirdre Kevin (der) (2005) Avrupa Birliği ve Türkiye'de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi, Erişim ve Çeşitlilik Ankara: İlef yayınları.