"Tanıyorum" dedim. "Yakın mısın?" diye ikinci soruyu sordu. "Evet" dedim. "Yürekli ve düzgün birine benziyor. Biraz konuşmasını geliştirsin, yardımcı olun!" diye konuşmasını sürdürdü...
Kapanan telefonun ardından yıllardır tanıklıklarım, gözlemlerim, başıma gelenler beni okuduğum dergiden kopardı. Arayan dost yıllardır Avrupa'da olduğu için rahatça böyle bir öneride bulundu.
En büyük engel
Bir de çok özgüvenli biriydi. Güzel konuşan, yaptığı işi çok iyi yapan hatta ödüllendirilen, kıskançlık sınırını aşan biriydi. Geldiği nokta değerleri görme, eksiklerini giderme noktasıydı. Böyle biri, böyle çağdaş öneriyi severek yapmaz da ne yapardı?
Yirmi beş yıldır toplumsal uğraşın her alanında yer aldım. Sendikacılık, siyaset, örgütlü toplum bireyi, kadın hakları savunucusu ve yazar olarak gördüklerim, yaşadıklarım bizim ülkemizde akıllı olmak, güzel konuşmak, fiziksel güzellik ve yetenek bireyin önünün kesilmesine, görmezden gelinmesine, yükseltilmemesine en büyük engeldi...
Başarısızlığa ilgi
Bir dolu sendika başkanı, siyasi parti lideri, sivil toplum örgüt başkanının çok azı örgütündeki bir yöneticinin konuşmasını izlediğini, beğendiğini söyler.
Ben ne duydum, ne tanık oldum ne de gördüm. Birlikte çalıştığı yöneticinin başarılı televizyon programını nedense hiç izlememiştir. Başarısız programsa izlenir, ya uyarılır ya da içtenliksiz davranılarak kutlanır.
Oysa insan örgütündeki mücadele arkadaşının konuşmasını, başarısını izler ve coşkuyla kutlar. Bilir ki, başarılı sunum, güzel konuşma birey kadar temsil ettiği kitlenin ve örgütün de başarısıdır. Ortak akıl, ekip anlayışı ve özgüvenden uzak olunca sadece kusur aramak için izler. Kusuru yoksa sunucunun eksiklerinin sorumlusu sayar...
En büyük zenginlik
Güzel olmayan güzeli sevmez. Kısa boylu uzun boyluya, çirkin güzele, kötü iyiye nedense hep gizli düşmandır. Oysa özgüvenli, donanımlı, üretken, kendiyle barışık insan fiziksel güzelliği, boyu posu aşar gider.
O bilir ki; akıllı olmak en büyük zenginliktir. Sevmesini bilen gülmesini de bilir. Yaşamdaki en büyük zenginlik gerçek dostların varlığıdır. Bir dolu sıkıntı, acı, özgüvenle aşılır, dağlar yol olur geçilir.
İnsan güzel konuşanı örnek alır. Hele dostuysa, birlikte çalıştığı arkadaşı, yöneticisi ise gönenir. Onu izlerken; sorumluluk duyar. Görsel, özsel izler. İlk kez izliyorsa heyecanla diken üstünde gibidir. Konuşma iyi gittikçe rahatlar.
Kıskançlıklara rağmen
Tuttuğu futbol takımındaki iyi oynayan sporcuya gösterdiği sevgiyi, coşkuyu gösterir. "Aslanım! Güzelim!" diye coşkusunu, sevgisini dillendirir.
Sevgili Necati Şahin'i dinleyip, tanıdığım dostuma güzel Türkçe'mizin sınırsız zenginlikteki sözcüklerini kullanmada, tonlamada, vurgularda hakkını vererek konuşmasını mı önersem yoksa öyle kalmasının yarınları adına yararlı olacağından sussam mı?
Onlarca yıldır gözlediğim, yaşadığım tüm kıskançlıklara, barikatlara karşın, birey toplumsal bir uğraşın içinde kitlelerin sözcüsü ise güzel konuşmalıdır. Bu güzelim ülke insanına ve güzel diline güzel konuşmak yakışır. "Konuş ki, seni görebileyim! " diyor yazar... (YS/NM)