Yeni TCK'nın yasakçı yanıyla yürürlüğe girdiğini hatırlatan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Turgay Olcayto, "Şimdi yeni sansür kokuları almaya başlıyoruz. Bu da bizi rahatsız ediyor" dedi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Yönetim Kurulu, "terörle mücadele" adı altında, kimi sivil toplum örgütleri, basın kuruluşları ve kişilere dönük hukukun ve çağdaş demokrasinin sınırlarını aşan uygulamalara izin verilmemesi gerektiğini açıkladı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi ülkelerin herkesi "terörist" ilan etme iktidarını ellerinde bulundurduklarını söyleyen "Milliyet" gazetesi yazarı Ece Temelkuran, "Galiba ABD'de başlayan bu salgın Türkiye'yi de ele geçiriyor. Gazetecilerin, yazarların en zor işi budur zaten, gerçeğin tarafında kalmayı becermek" diye konuştu.
Son dönemde medyanın doğru habercilik yaptığını, bunların hem Kürt hem Türk milliyetçiliğinin geriletilmesini sağlayabileceğini inanan "Yeni Şafak" gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, "Toplantı bir mesaj taşıyor. Bu sembolik girişim, temel hak ve özgürlüklerinin alanının yeniden daraltabilir" dedi.
Olcayto : Asker, AB hedefleriyle çelişti
Konuyla ilgili bianet'e konuşan gazeteciler, meselenin özgürlükler ve toplumsal yönünü şöyle değerlendirdiler :
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un konuşmasında çelişkiler bulunduğunu ifade eden TGC Genel Sekreteri Olcayto, "Hem sivil toplum konuşmasın, medya yazmasın deniyor, hem de Avrupa Birliği deniyor. Avrupa, haberleri görmezden gelmiyor ki" dedi.
Olcayto, "Bu tür yasaklar modern iletişimin bu denli geliştiği bir ortamda çok sakat kalıyor. Çünkü öğrenmemek mümkün değil. Yazılmadığı zaman da haberler bu sefer abartılı, dedikodulu ve ölçüsüzce ortaya çıkmaya başlıyor" diye konuştu.
Yeni TCK ile yeterince yasaklı ve cezacı olduğunu hatırlatan Olcayto, "Ülkede ne zaman bir şey kötü gitse gazeteciler günah keçisi oluyorlar. Her meslekte olduğu gibi, gazeteciler de hata yapıyor. Ama gazeteciler pek çok gerçek ve olayı da ortaya çıkarıyor, halkın sağlıklı bilgilenmesini sağlıyor".
Temelkuran : Zorluk, gerçeğin tarafından kalmak
Savaş kararlarından bu kadar bahseden insanların herhalde savaş konusunda hayatlarında bir dakika bile oturup düşünmediklerini savunan yazar Temelkuran, "Kendi iktidarlarının ne kadar güçlü olduğunu göstermek için ağızlarından fırlattıkları sözcükler bir sürü hayata mal olabilecek şeyler" dedi.
"Bu kadar operasyon ve savaş ismini evcilleştirilmesi çalışılması bana vahşice geliyor" diyen yazar, sözlerini şöyle tamamladı :
"Bir kere savaşın alanına girdikten sonra taraflar ortadaki insanları bilhassa da cümle kuran ve söz sahibi insanları, kendi taraflarına davet ederler. Gazetecilerin, yazarların en zor işi budur zaten, gerçeğin tarafında kalmayı becermek."
Bayramoğlu : "Askerileşmenin artma riski var"
Türkiye'de devlet ile medya ilişkilerinin son derece sıkıntılı bir gelenek üzerine oturduğunu açıklayan "Yeni Şafak" gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, geçmişte gayrı resmi Genelkurmay brifinglerine de tanık olunduğunu belirterek, bunun aleni yapılmasının, "kamuoyu mobilizasyonunda askeri ön plana çıkarması" gibi bir işlev gördüğünü savundu.
Terörle Mücadele Yasası ilk çıktığı ve 28 Şubat dönemlerinde Genelkurmay brifingleriyle basının yönlendirildiğini hatırlatan yazar Bayramoğlu, hem Kürt hem de İslami meselelerden medya ile ilişkilerde sıkıntılar yaşandığını söyledi.
Toplantının son dönemde yapılmış olmasının iki sıkıntı doğurduğunu söyleyen Bayramoğlu, bunu "toplantının aleni yapılmış olması" ve "toplantının Başbakanlık gibi diğer kurumlarca yapılmamış olması" ile açıkladı ve ekledi :
"Bu toplantıların informel şekilde yapıldığını da biliyoruz. Başka ülkelerinde de bu olabiliyor. Hoş değilse de toplantının aleni olmasına göre bir farkı var, o da mesaj vermektir. Sıkıntı da, kamuoyunu devreye sokarken askeri ön plana çıkarmasında çıkıyor"
Böyle bir etkinliğin biçimsel olduğu kadar, sonuç açısından da farklı olacağını bildiren Ali Bayramoğlu, "Askerileşme dozunun artması riskini taşır" dedi.
Bu etkiyle, hükümetin önüne geçen bir otoritenin söz konusu olacağını söyleyen Bayramoğlu, toplantının medya ve özgürlüklere etkisine değinerek, "sembolik girişimin, temel hak ve özgürlüklerinin alanının yeniden daraltacağı" öngörüsünde bulundu.
"Türkiye'de büyük basının aşırı tekelimsi dokusu ve devletle yakın ilişkilerini dikkate alacak olursak, basın asker arasından yeni bir hat oluşturma riski var" diyen Bayramoğlu, konuyu şöyle açıkladı :
"İşin bilgi alma, basın ve ifade özgürlüğü açısından da bir boyutu var. Kürt meselesi Türkiye'nin en önemli meselelerinden bir tanesi.
Basın son dönemlerde bence olması gerektiği gibi ele alıyor. Yani habercilik yapıyor. İçerde ne olduğuna kararak Avrupa boyutu da katıyor. Bunlar, hem Kürt hem Türk milliyetçiliğinin geriletilmesi için önemli bir medyatik işlevdir.
Çünkü bu şekilde insanlar sorunlar daha normal ve akılcı ilişki kurarak bilgi alma üzerinden daha demokrat vatandaş tipine ilerleme imkanına kavuşuyorlar. Dolayısıyla bu çok akıllı bir müdahale değildir."
ÇGD : Her koşulda özgürlükleri savunalım
Türkiye'de son günlerde derinleşen bir şiddet yaşandığını duyuran (ÇGD) Yönetim Kurulu, "Terörle mücadele" adı altında, kimi sivil toplum örgütleri, basın kuruluşları ve kişilere dönük hukukun ve çağdaş demokrasinin sınırlarını aşan uygulamalara izin verilmemesi gerektiğini açıkladı.
Evrensel gazetecilik ilkelerinin, terörü, şiddeti övücü, özendirici, cesaretlendirici yayınlar yapmak, toplumda yılgınlık ve korku yaratıcı tarzda haberleri reddettiğini bildiren ÇGD, diğer yandan "önce güvenlik" anlayışıyla özgürlüklere sınırlamalar getirilmesi, yeni terörle mücadele yasalarıyla daha baskıcı yapılara yönelinmesinin de kabul edilmeyeceğini açıkladı.
11 Eylül saldırıları sonrasında Batıda da "daha çok güvenlik için" ifade ve basın özgürlüğünden fedakarlıklar yapılması istendiğini bildiren ÇGD, saldırıdan sonra yaşananların, güvenlik için özgürlüklerden yapılan fedakarlıklara karşın çok daha güvensiz bir dünyaya yol açtığını gösterdiğini savundu.
Sansürün kaldırılışının yıldönümü dolayısıyla da ÇGD'den, "Ne yazık ki, aşırı ticarileşen ve birkaç patronun elinde toplanan medya ortamında, sansür ve oto-sansür varlığını sürdürmekte, gazeteciliği 'evinin kirasını ödemek' sayan yayın yönetmenleri köşe yazılarına müdahale etmekte ve ortada kutlanacak bir 'bayram' kalmıyor" mesajı yayımlandı.
"Şiddet ortamı derinleştikçe, sağduyu sesleri duyulmaz oluyor" diyen ÇGD, "terörü, şiddeti ve savaşı övüp, özendiren bir gazetecilik anlayışını reddeder ve hiçbir şekilde kabul etmiyoruz" dedi.
Gelinen noktada, yayın yasakları gibi önlemlerle hedeflere ulaşılamadığını bildiren ÇGD, "Tüm kurumlar, şiddetin toplumsal temellerini yok etmek için görevlerini yapmalı. Medyanın görevi ise, terörü ve şiddeti öven, özendiren bir anlayışa kesinlikle karşı olmak, ama halkın haber almak hakkından ve özgürlükleri savunmaktan da asla taviz vermemektir" dedi.
"Önce güvenlik" söyleminin özgürlükler aleyhine işleyerek bir yönetim biçimine dönüşmesi, bu anlayışla yeni "anti-terör" yasaları çıkarılması, korkarız ki, sansürü ve oto sansürü güçlendirecek, halkın haber alma hakkı zedelenecektir.
Ekşi: İstek yerindedir...Eleştiriye katılıyoruz...
"Hürriyet" gazetesi başyazarı Oktay Ekşi ise, Orgeneral Başbuğ'un PKK'ya karşı sınırötesi harekát yapılabileceğine ilişkin sözlerini biraz iyimser bulduğunu ancak medyaya dönük uyarılarına "katılmazlık edemediklerini" yazdı.
Aynı zamanda Basın Konseyi'nin başkanlığını yapan Ekşi, yazısında şöyle diyor : "Başbuğ, medyamızın 'terör örgütünü cesaretlendirici, toplumda yılgınlık ve korku yaratıcı tarzdaki yayınlardan kaçınmasını' öneriyor. Bizce istek yerindedir.
Başbuğ keza deneyimli kalemlerin, aydınlarımızı 'Türk aydını, Kürt aydını' gibi ayırımlara tabi tutmasını eleştirmektedir. Bu eleştiriye biz de katılıyoruz. Kanımızca aynı hatayı 'Kürt halkı' deyimini kullanırken de yapıyoruz. Böylece hem karşımızda bir bütün yaratmış oluyoruz hem de kendi dünyamıza bir ayrılık tohumu ekmiş oluyoruz." (EÖ)