“Maskeni tak, çalışmana bak”
Temiz Giysi Kampanyası Derneği’nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı “COVID-19 Salgınının Tekstil Sektörü İşgücüne Etkisi Araştırması” tam olarak bu başlığı taşıyordu.
34 sayfalık araştırmanın iç sayfalarında yer alan bir soru ve cevabı neden bu başlığın tercih edildiğini özetlemeye yetiyordu:
“İş yerinde COVİD-19’a yakalanan varsa iş yerinin kapanıp kapanmadığı sorusuna araştırmaya katılan işçilerin yüzde 86’sından fazlası “Hayır, iş yeri kapanmadı” cevabını verdi.”
Araştırma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Prof. Dr. Saniye Dedeoğlu ve Dr. Öğr. Üyesi Aysun Danışman tarafından raporlaştırıldı.
Fakat dernekte İletişim ve Kaynak Geliştirme Sorumlusu olarak çalışan, saha araştırmasını ve görüşmeleri gerçekleştiren ekipteki isim Dila Hisarlı. Tekstil sektöründe çalışan işçilerin pandemi döneminde yaşadıklarını konunun birinci kaynağıyla konuştuk:
"Hangi çocuk çalışmak ister ki..."
Çalışma kapsamında kaç kişiyle görüştünüz? Aralarında mülteci/göçmen, kadınlar ve çocuk işçiler var mıydı? Ya da üniversite mezunu olanlar…
60 kişiyle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdik. 20 kadın, 40 erkek tekstil işçisi… Görüştüğümüz işçilerin çoğu Türkiye vatandaşıydı, sekiz kişi göçmen/mülteciydi.
Görüştüğümüz kişilerin yaş ortalaması 28,7, yani oldukça genç bir grupla görüştük. Çocuk işçiliği tekstil sektöründe çok yaygın, görüştüğümüz her üç işçiden biri çocuk yaşta tekstil sektöründe çalışmaya başladığını söyledi. Birçoğu, ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle veya meslek öğrenmek için çok erken yaşlarda çalışmaya başlamış.
Sekiz yaşından beri tekstil sektöründe çalışan Yusuf’a, çocuk yaşta tekstil sektöründe çalışmak senin için nasıldı diye sorduğumda “Hangi çocuk çalışmak ister ki…” diye cevapladı.
Görüştüğümüz genç işçilerin yüzde 15’i ise lise veya üniversite düzeyinde eğitimine devam ediyordu. Pandemi nedeniyle başlayan uzaktan eğitim uygulamasıyla birlikte gençlerin eğitimden işgücüne kaydığını görüyoruz.
"Her üç çalışandan biri kayıtdışı"
Türkiye’de bu sektörde ne kadar insan çalışıyor? Kayıt dışılık ne oranda?
TÜİK verilerine göre tekstil ve giyim imalatında 1,5 milyon kişi çalışıyor. Tabii bu rakam sadece sigortalı çalışanları temsil ediyor. Tekstil sektörü kayıtdışı istihdamın en yaygın olduğu sektörlerden biri. Kayıtdışılık oranı yüzde 32,9, yani her üç çalışandan birinin kayıtdışı. Yaklaşık 3 milyon insan Türkiye’de tekstil işçisi olarak çalışıyor.
Benzer şekilde görüştüğümüz 60 kişiden 40’ı kayıtdışı çalışıyordu. Görüştüğümüz göçmen ya da mültecilerin neredeyse tamamı kayıtdışı çalışıyordu. Fakat tekstil sektöründe kayıtdışılık sadece mülteci/göçmenlere özel bir durum değil, Türkiye vatandaşları çoğunlukta.
Hem insan haklarına hem de Anayasaya aykırı bir şekilde kayıtdışı çalıştırılmak işçiler için düşük ücretlerle çalışmak anlamına geliyor. Daha da önemlisi COVID-19 gibi kriz durumlarında güvencesiz olmak, hiçbir hakka sahip olmamak anlamına geliyor.
Tekstil sektörünün Türkiye’nin ekonomisi için önemi nedir?
Tekstil hem üretim ve ihracat hacmi hem de istihdam kapasitesi dolayısıyla Türkiye ekonomisi için çok önemli. Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sektörü 1980’lerin başından beri en önemli imalat sanayi kollarından biri. 2019’da yüzde 17,7’lik pay ile en çok ihracat yapan 3. büyük sektör konumunda.
"Ücretsiz izin meşrulaştırıldı"
Pandeminin Türkiye’de tekstil sektörüne ve bağlı olarak bu sektörde çalışan işçilere etkisi ne oldu? Sektörde çalışanların ne kadarının işsiz kaldığına dair bir veri var mı elinizde?
Elimizde toplam kaç tekstil işçisinin işsiz kaldığına dair veri yok, fakat salgının ilk günlerinde yabancı markaların siparişlerini durduğunu, üretim hacminin ciddi derecede düştüğünü biliyoruz. Bu dönemde belirli süreyle üretim durdu ve tabii devlet işgücü piyasasını düzenlemeye yönelik kararlar aldı.
İşten çıkarmalar yasaklandı fakat işverenin dayattığı ücretsiz izin İş Kanunu’na aykırı şekilde meşrulaştırıldı. Sigortalı çalışan işçiler ücretsiz izne çıkarıldı. Sigortasız çalışan işçiler ise normalleşmeyle üretimin tekrar başladığı zamana kadar iş olmadığı için işsiz kalmış oldu. Görüştüğümüz kişilerin yüzde 84,7’si salgın döneminde çalışmaya ara verdi.
Normalleşmenin ardından da sektörün üretim hacminin salgın öncesine oranla daha düşük olması birçok işçi için çalışma süresi ve ücretlerde düşüş anlamına geldi. Özellikle yevmiyeli çalışan işçiler iş azaldığı için çalıştıkları gün sayısının azaldığını, çalıştıkları günlerde de aldıkları ücretin eskisine göre daha düşük olduğunu söylediler.
Sonuç olarak, salgın işçilerin sadece sağlığını değil, aynı zamanda iş ve gelirini de tehdit etti, kaygı düzeylerini arttırdı.
"Sadece kayıtlı çalışanlar"
Devletin getirdiği kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin desteği ve işten çıkarma yasağı gibi tedbirler sektörde karşılık buldu mu?
Bu uygulamaların tümü etkisiz ve yetersiz kaldı. Öncelikle bu tedbirlerin hepsinin sadece kayıtlı çalışanların mağduriyetinin önüne geçmeye yönelik uygulamalar olduğunu belirtmeliyim. Kaldı ki, sigortalı çalışan işçilerin de uygulamalardan yararlanabilmeleri için belli koşulları sağlıyor olması şart koşuldu.
Kayıtdışı çalışanların ise ücretsiz izin ya da işsizlik maaşı gibi hakları zaten yok. Onlar çalışamadıklarında maaş alıp almadıklarını biliyorlar sadece. Kayıtdışı çalışan işçiler için ücretsiz izin ve işten çıkarılmak aynı şeyi ifade ediyor: Parasız kalmak.
Ayrıca, araştırmamız sırasında işverenlerin kısa çalışma ödeneği uygulamasını suiistimal ettiğine dair bulgular elde ettik. Genç bir işçi patronunun iş yerini resmiyette kapalı olarak gösterdiğini fakat gerçekte iş yerinin açık olduğunu söyledi. Bu dönemde işveren hem devletten destek almış hem de işçiler maske ve sağlık çalışanları için başka ekipmanlar dikmiş.
İş yerlerindeki vakalar...
İşçiler, virüs riskine karşı kendilerini ne derece koruyabildi? Önlemi kendileri mi aldı yoksa çalıştığı yerler gerekli önlemleri sağladı mı?
Aslına bakarsanız iş yerinde virüs riskine karşı işçileri korumak kanunen işverenin sorumluluğu. Fakat ne yazık ki durum böyle olmaktan çok uzak. Görüşülen işçilerin yarısı, çalıştıkları işyerinde maske – mesafe kurallarının geçerli olmadığını, işyerinin dezenfekte edilmediğini söyledi.
İşverenler işçilere maske bile temin etmezken görüştüğümüz işçilerden birkaçı işyerinde temizlik bile yapılmadığını, işverenin tuvaletlere peçete almayı reddettiğini söyledi. Ayrıca, görüştüğümüz her üç kişiden biri işyerinde Covid-19 vakası görüldüğünü söyledi. Covid vakası olmasına rağmen işyerleri üretime devam etti.
"Devlet korunmayı maskeye indirgemiş durumda"
Bu dönemde işçiler ne gibi risklerle karşı karşıya kaldı? Sektörde ne gibi hak ihlalleri yaşandı?
Salgın sürecinde işçilerin hem sağlığı hem de geçimi riske atıldı. Fabrikalarda en asgari sağlık ve temizlik koşullarının bile sağlanmadığına dair bulgular var.
Bunun yanı sıra, işçiler dolu servislerde veya toplu taşıma araçlarında risk altında ulaşımlarını sağlamak zorunda bırakıldı. Korona virüse yakalanıp karantinada kaldıklarında ücret kesildi, sokağa çıkma yasağı nedeniyle işe gidemedikleri günler ücret kesildi, iş olmadığı için fabrika kapandığında yine ücretlerinden kesildi. Birçok işveren işçilere zorla yıllık izinleri kullandırıldı.
İşten çıkarma yasağında istisna kapsamında tutulan Kod-29 hakkını arayan işçileri işten çıkarma gerekçesi haline geldi. Hem işverenler, hem devlet salgından korunmayı sadece işçilerin maske takmasına indirgemiş durumda.
Çocuklarının eğitimi için telefonunu evde bırakan anne
Mülteci, kadın ve çocuk işçilerin dezavantajlı olmayan gruplarla arasında bir fark var mı?
Kadın işçiler, erkeklerden farklı olarak ev içi bakım emeğini de üstleniyor. Bazı kadın işçilerin uzaktan eğitim uygulaması nedeniyle çocukları evde olduğu için çalışmaya ara verdiğini gördük. Sokağa çıkma yasakları nedeniyle görüşmelerimizi hafta sonu gerçekleştiremiyorduk. Kadınlar ise akşam mesaiden dönünce evdeki işlere yetişmeleri gerektiği için mesaiden sonra görüşmelere katılamıyorlardı. Kadınlar ile görüşme yapabilmek adına öğlen molası saatlerinde atölyelerin kapısında bekledik.
Görüştüğümüz bir işçi çocuklarına tablet almakta güçlük çektiğini belirtti. Gebe olmasına rağmen çocukları evden eğitim görebilsin diye telefonunu evde bırakarak işe geldiğini söyledi.
Mülteci/göçmen işçilerin genel olarak kapanmalar sırasında devletten hiçbir maddi destek veya yardım alamadığını gördük. Tabii, bunun sebebi kayıtdışı çalışmaları. Çalışmadıkları süreçte herhangi bir ücret almaları patronlarının insafına kalmış.
Genel olarak pandemi döneminde en dezavantajlı grubun kayıtdışı çalışan herkes olduğunu söylemeliyim. Kadın olmak, mülteci/göçmen olmak, ya da çocuk olmak bu dezavantajın üzerine yeni kırılganlıklar ekliyor.
"Devletin denetim mekanizmasının etkisiz kaldığı yerler"
Türkiye’de tekstil atölyeleri genellikle merdiven altı diye tabir edilen yerler. Buralar sağlıklı bir çalışma ortamı için elverişli mi? Pandemide bir risk doğurdu mu?
Merdiven altı diye tabir edilen yerler mahallelerdeki küçük atölyeler. Görüştüğümüz işçilerin de söylediği gibi, bu tip atölyeler devletin denetim mekanizmasının etkisiz kaldığı yerler. Bu durum iş yerinde işçinin sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan koşullara mahal veriyor.
Görüştüğümüz kişilerin birçoğu gelen denetlemecilerin sadece vergiye bakı gittiğini söylüyor. Özellikle içinde bulunduğumuz bu salgın döneminde, bir kamu görevlisinin önceliğinin işçinin sağlığı olması gerektiğini savunuyoruz, fakat gerçek bunun tam tersi.
Bu merdiven altı atölyelerin birinde çalışan genç bir işçi, çok hızlı çalışması gerektiği için maske taktığında nefes alamadığını söylüyor, üzerinde daha hızlı üretim yapması için nasıl baskı olduğu bu baskının sağlığını riske attığı açıkça anlaşılıyordu.
Ücretleri kesilen/indirilen işçiler
İşçilerin maaşları ve alacakları nasıl etkilendi bu durumdan?
Görüştüğümüz kişilerin yüzde 50’si pandemi nedeniyle çalışmadığı süreçte hiç maaş alamamış, yüzde 24’ünün ücretinde düşüş olmuş, yüzde 4’ü çalışmadığı süreçte sadece devletten maaş almış ve yüzde 22’sinin aldığı ücrette bir değişiklik olmamış.
Görüştüğümüz tecrübeli işçilerden birinin pandemiden önce 4 bin TL olan maaşını pandemiden sonra 2 bin 800 TL’ye indirmek istemiş işvereni. Hak ettiğini alamadığı için işten ayrılmış. Görüştüğümüz başka bir genç 2 bin TL olan ücreti 1.400 TL’ye düşünce işten ayrılmış. Düşünsenize, patron aldığınız ücretin yarısını keseceğini söylüyor!
Yine başka bir genç, virüse yakalanmış ve hasta olduğu süreçte karantinada kaldığı günler ücretinden kesilmiş. Hastalığa yakalanmış olmak bile geçerli sebep sayılmayıp ücretinden kesilmiş.
Kira, fatura, çocuk bezi: Daha çok borçlanma
Ücretsiz izin dayatılan ya da asgari ücretten daha düşük maaş alan işçiler yoksulluk ve geçim sıkıntısıyla nasıl baş ediyor?
Görüştüğümüz işçilerin neredeyse tamamı zaten geçim sıkıntısı çektiğini söyledi. Birçoğu, çocuk bezi gibi temel ihtiyaçları almakta zorlandıklarını, özellikle kiralarını ve faturalarını ödeme konusunda sıkıntı yaşadıklarını belirtti. Gıda alışverişini kıstığını söyleyenler oldu.
Ücretsiz izne çıkarılıp devletten kısa çalışma ödeneği ile ödeme alan işçiler yapılan ödemelerin düşüklüğüne dikkat çekti. Verilen maddi destek yetmeyince ücretsiz izne çıkarılan işçilerin bir kısmı yine tekstil sektöründe günlük yevmiyeli işler bularak ekstra gelir elde etmek için çalışmışlar. Kayıtdışı çalışan birçok işçi borçlanarak veya aile üyelerinden destek alarak geçimini sağlamış.
Pandemi sürecinde devlet herhangi bir yardımda bulunuyor mu tekstil işçilerine?
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı korona virüs nedeniyle ihtiyaç sahiplerine 1.000 TL ödeme yapılan Pandemi Sosyal Destek Programı başlattı. Bu yardımın daha çok kayıtdışı çalışanlara yönelik çünkü başvuru şartları içerisinde işsizlik ödeneğinden yararlanmıyor olmak, kısa çalışma ödeneğinden yararlanmıyor olmak, SGK’dan gelir veya aylık almıyor olmak, memur ya da işçi olmamak yer alıyor.
Görüştüğümüz işçilere bu süreçte devletten ya da başka kurumlardan yardım alıp almadığını sorduğumuzda, çok az sayıda işçinin yardım talebinde bulunduğu gördük. Sadece görüştüğümüz iki işçinin belediyeden erzak ve nakdi yardım aldıklarını biliyoruz.
"Markalar destekte bulunmadı"
Markaların salgın sürecindeki tutumu nasıl oldu?
Görüştüğümüz işçiler arasında bilinen markalar için üretim yapan işçiler de vardı. Salgın sürecinde markaların tavrının ne olduğu, işyerine ya da kendilerine destekte bulunup bulunmadıkları sorduk. Markanın destekte bulunduğunu söyleyen hiçbir işçi yoktu. Salgın döneminde markaların tavrı siparişleri iptal etmek oldu. Pek çok işçi, markaların siparişleri iptal etmelerinin ya da azaltmalarının işleri azalttığını ve kendilerini olumsuz etkilediğini söyledi.
Ayrıca, sadece siparişleri iptal etmekle kalmayıp, zaten üretilmiş olan kıyafetlerin sorumluluğunu reddettiklerini, gönderileri durdurduklarını ve sipariş ettikleri malların ödemesinden kaçındıklarını biliyoruz.
"Hükümet sorumluluklarını kabul edilmeli"
Son olarak pandemi öncesi ve sonrası şeklinde bir karşılaştırma yapmak isteseniz neler söylemek istersiniz?
Tekstil sektörü salgın öncesinde de hak ihlallerinin yoğun olduğu bir sektördü. Salgınla beraber emeğin sömürüsü farklı bir boyuta ulaştı. Yıllardır görmezden gelinen yapısal sorunların etkisi bu gibi kriz döneminde açıkça görünür hale geldi.
Uluslararası Temiz Giysi Kampanyası (Clean Clothes Campaign) ağı ve diğer sendika ve işçi hakları örgütlerinin oluşturduğu 225’ten fazla kurumdan oluşan bir koalisyon olarak markaları işçi haklarını korumaya yönelik bir anlaşma imzalamaya çağırıyoruz.
En önemlisi de, hükümete çağrımızdır: Kayıt dışı istihdamın önüne geçecek düzenlemeler yapılmalı ve bunun için de ilk olarak sorunun varlığı ve bu soruna yönelik sorumluluk kabul edilmelidir.
(HA)