Murathan Mungan, Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve Bircan Yorulmaz bugün Cezayir’de düzenlenen basın toplantısında Mungan ve Gürsoy’un da aralarında olduğu 11 kişinin çağrıcılığını yaptığı 25-26 Mayıs 2013 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek olan ‘Demokrasi ve Barış Konferansı’ hakkında bilgi verdi.
Buna göre Türkiye’nin farklı kesimleri, kültürler ve inanç grupları, halkları, aydınları, sendikacıları, yazarları, akademisyenleri, siyasi partileri, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, dernekleri, yurttaş girişimlerinden yaklaşık 300 kişinin katılacağı konferansın ilk gününde dört paralel oturum gerçekleşecek.
Bu oturumlarda geçmişle yüzleşme, yasal süreç, ortak yaşamın talepleri, demokratik süreçlerin takibi ve taleplerin toplumsallaşması konuları ele alınacak. Bu oturumlardaki çalışmalar raporlanarak ikinci günkü oturumda tartışılacak ve ortak bir metin oluşturulmaya çalışılacak. Gürsoy ileride bu konferansın devamının Anadolu’nun büyük kentlerinde de yapılabileceğini belirtti.
“Türkiye’nin tarihsel sorunu demokrasi eksikliği”
Konferansın gerçekleşmesine yol açan çağrı Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Arif Sağ’ın imzalarının yer aldığı mektupla geldi.
Yorulmaz’ın basın toplantısında da okuduğu mektupta Türkiye’nin tarihsel sorunun demokrasi eksikliği olduğu ve barışa ve demokrasiye ihtiyacı olduğu söylendi.
Mektupta barış ve insan haklarına dayanan demokratik çözüm için bu ülkede yaşayan her halktan, her inançtan, her kültürden insanın hakkına saygı duyan ve birlikte yaşamanın eşit hukukunu oluşturan bir toplumsal anlayışın yaygınlaşmasının önemini vurgulandı.
Anayasanın toplumdaki tüm farklılıkları güvence altına alması ve insan haklarına dayanan demokrasinin evrensel ölçütlerini barındırması gerektiği belirtildiği mektupta bu talepler için güçlü bir toplumsal baskı yaratılmasının önemi ifade edildi.
“Ortak geleceğimizin nasıl olması gerektiğini konuşmak amacıyla bir ‘Demokrasi ve Barış Konferansı’ düzenlemek tarihi bir sorumluluk ve ihtiyaçtır. Sürece müdahil olmak, demokratik ve özgürlükçü bir yaşam kurmanın da ilk adımları olacaktır. “
Gürsoy: Yasal düzenlemeler gerekli
Mektubun okunmasının ardından Gürsoy ve Mungan söz alarak konferans hakkında bilgi verdi. Gürsoy “Nasıl bir ortak gelecek tasavvur ediyoruz?” , “Bu ortak yaşamın pürüzsüz yürüyebilmesi için geçmişle yüzleşmeyi nasıl gerçekleştireceğiz?” ve “Barışın nasıl kurulacağı” gibi soruların bu konferansa ihtiyaç duyulmasına yol açtığını belirtti.
Silahlı güçlerin geri çekilmesi aşamasının yürüdüğünü belirten Gürsoy bu süreçten sonra bir dizi yapısal, yasal, anayasal değişikliğe ihtiyaç olduğunu ifade etti.
“Nasıl bir toplum tasavvuru konusunu tartışmaya ve çeşitli toplum kesimlerinin görüşlerinin kamuoyu ve yetkililere yansıtılması gerekiyor.”
Mungan: Gündelik hayatta şiddet ne zaman bu kadar tırmandı?
Mungan ise Türkiye’nin uzun süredir sahip olmadığı, savaşın gerçekten bitebileceği bir fırsatla karşı karşıya olduğunu ve sürece destek verilmesini düşündüğü için oluşumda yer aldığını belirtti.
“Savaşları uzun süredir bir Hollywood yapımı gibi izliyoruz” diyen Mungan bu konferansın var olan kayıtsızlığı dağıtabilecek bir algı aşınmasına yol açabileceğini belirtti.
Mungan, gündelik hayattaki şiddetin tırmanışına da dikkat çekti:
“Savaş sadece Kürt meselesiyle alakalı değil. Gündelik hayatta şiddet ne zaman bu kadar tırmandı? Toplumsal dokunun her hücresine sinmiş şiddet kültürünü ne zaman aşacağız? Herkesin birbiriyle bu kadar kavgalı olduğu, bir diğerini kendi varlığı için tehlikeli, rakip ya da ötekileştirilmesi gereken figür olarak gördüğü toplumdan bir arada yaşamanın dili, toplumsal sözleşme nasıl yapılacak?”
Mungan bunun gerçekleşmesi için çok fazla düşünüp, söz söylemenin ve bunu gerçekleştirme niyetinin olması gerektiğini belirtti.
“Bu mesele bizim öz meselemiz”
Barış ve demokrasinin birbiriyle çelişmeyen ve öncelik sorunu olmayan kavramlar olduğunu ancak içlerinin boşaltıldığını belirten Mungan bu kavramların için doldurulmasının önemini vurguladı.
“Süreç içinde algının değiştirilmesine gücümüz yetmeyebilir ama algıları aşındırabilir, çatlaklara neden olabiliriz” diyen Mungan bu süreçte herkesin elinden geleni yapması gerektiğini söyledi.
“Barış sürecinin özelliklerinden birisi olan, yüzleşme, ödeşme, özür dileme ve üstünden gelme gücünü eğer kendimizde bulursak o zaman belki affetmeyi de öğreneceğiz. Her iki tarafın da ölüleri var. Bir sosyal problem olarak hala dinmemiş yaslar var. Birlikte yas tutmayı öğrenmenin yolları, bunu aşıp geleceğe bakmanın yolları nelerdir düşünmeliyiz.”
“Türkiye bu süreci bir biçimde tamamlayacak. Başka yolu yok. Eğer bu fırsat, geçmişteki gibi kaybedilirse bizi çok daha uzun, sancılı bir süreç bekliyor.”
“Bu süreç ne herhangi iktidarın ne iç ya da dış politik mihrakların meselesi. Bu bizim öz çocuğumuz gibi öz meselemiz.” (BK/HK)