Şu ana kadar kaç kişinin öldüğüne dair net bir açıklama yapılmadı, ancak ölenlerin sayısının on binleri bulabileceğinden korkuluyor.
Luisiana Eyaleti, tek başına felaketle mücadele edebilme gücüne sahip değildi. Üçte ikisini siyah ve yoksul insanların oluşturduğu nüfus yapısıyla New Orleans aslında Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) "güneydoğusu".
Amerikan medyasında da kentten coğrafi olarak bu şekilde söz edilmesi, aslında eyaletin ekonomik yapısı açısından Türkiyelilere kendi ülkeleri ile ABD'nin bu bölgesi arasında bir paralellik kurma şansı veriyor.
Cumhuriyetçi ırkçılık
ABD Hükümetinin, ve bizzat W. George Bush'un olaylar sırasındaki tavrına ilişkin hepimiz fikir sahibiyiz. Hükümetin afete müdahalede gecikmesi, ağırlıkla siyahların zarar gördüğü bir eyalette, beyaz polisin ve bölgeye çok sonradan intikal eden askeri birliklerin siyahlara karşı takındığı tutum "cumhuriyetçi ırkçılık" konusunda ciddi fikir veriyor aslında. Medya da aynı kanaatte: "Yağmacı zenciler" tam gün ekranda.
Siyah bakan aldatmacası
New Orleans'ın siyah belediye başkanı Ray Nagin ise her gün televizyon ekranlarından Bush'a ve tüm Amerika'ya sesleniyor: "Hey Amerikalılar, hey Beyaz Saray, tepemizde bir Boeing ile dolaşarak ya da televizyon ekranlarından boş boş bakarak olmuyor. Hani askerler nerede? Şimdi buradan tekrar ediyorum, kıçınızı kaldırın ve benim insanlarıma yardıma koşun..."
Aynı gün ABD hükümetini temsilen, bir bakan da Washington'dan canlı yayınlarda başkent muhabirlerinin sorularını yanıtlıyordu. ABD'nin ilk siyah kadın Dışişleri Bakanı Condoliza Rice, yüzünde ağlamaklı bir ifadeyle büyükbabasının New Orleanslı olduğunu, kendisine çocukken Missisipi kıyısında şarkılar söylediğini, bu yüzden hükümetin olayda ilgisiz kalmasının mümkün olmadığını anlatıyordu. Hükümet medyayla beraber bir oyun oynuyordu.
Irak işgaline kafayı takmış durumdaki Bush, ülkedeki afetler ve felaketlerle mücadele etmekle görevli "Ulusal Muhafızları" Irak'a gönderince, kentin merkezindeki Super Dome"da mahsur kalan siyah Amerikalılar perişanlığın, açlığın ve sefaletin Beyaz Saray'dan duyulmayan repliklerini tekrar ediyorlar duraksız.
Mülteci ne demek?
Katrinan'nın uğradığı kentler hala tahliye edilemiyor. Kurtarılabilenler ise Texas'ın Houston şehrine ve diğer bölgelere gönderiliyor. Peki onlara Amerikan medyası onlardan bahsederken hangi tabiri kullanıyor?
Medya ilk beş gün boyunca kentten tahliye edilenler için ısrarla "refugee" yani "mülteci" terimini kullandı. Başta CNN olmak üzere, 24 saat felaket yayını yapan ulusal ve uluslararası kanallar başka yerlere gönderilen felaketzedelere bu sıfatı uygun gördü.
Kimi zaman Türkiye basınında da bu ifadeye yer verildi. Oysa bu çok büyük, altında farklı önyargıları barındıran bir maddi hata. Zira mülteci, kendi ülkesinden başka bir ülkede korunmaya ihtiyacı olan kişidir. İnsan Hakları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14. maddesi uyarınca, "herkes başka bir ülkeye iltica etme ve mülteciliğe başvurma hakkına sahiptir".
Ama bu bireyin kendi inisiyatifiyle yapabileceği bir başvuru. Her devlet, kendi vatandaşlarının güvenliğini garanti altına almaktan sorumludur.
İnsan hakları yeterince garanti altına alınmış değilse, vatandaşlar işkence ve zulme maruz kalıyorsa pasaportunu taşımadığı bir ülkeye mülteci olarak başvuruda bulunma hakkına sahiptir.
İktidar ve medyada yanlış kabul
Medyanın kurtarılan ve başka bir yere gönderilen Louisianalı felaketzedeler için mütemadiyen mülteci tanımlamasını kullanmasının altında başka etkenler yatıyor. Aslında ABD basını, bu bölgenin ezilmiş, geri kalmış, ırkçılığa maruz bırakılmış, fakir düşmüş bir yer olduğunun sımsıkı bilincinde.
Bu insanların yaşadıklarının ABD hükümetinin umurunda bile olmadığı, "Yeni muhafazakar" ya da kısa söylenişiyle neo-con siyasetçilerin iktidarında da "güneydoğu"ya ilginin iyice azaldığı, insan haklarının hiçe sayıldığı bir yer olduğu, onların ancak bir sığınmacı olabilecek kötü koşullarda yaşamak zorunda kaldıkları aslında farkında olmadan ABD Medyası tarafından da kabul ediliyor.
Kısacası ülke meselelerini bir tarafa bırakıp dünyanın çeşitli yerlerinde işgal faaliyetiyle uğraşan cumhuriyetçi iktidarın fikri, medyanın zikri oluyor.
Sonradan hatanın farkına varıp mülteci yerine "evacuate" yani tahliye edilenle tabiri kullanıldıysa da, aslında hükümet ve basın asıl fikrini ifşa etti.
Biraz ABD medyasına kulak kabartınca, Bush'un emperyal hırslarının, kendi ülkesindeki vatandaşların sorunlarını görmezden gelme eğilimini nasıl güçlendirdiğini anlamak mümkün oluyor. (MU/BA)