Güney Amerika'nın solcu liderleri zirvenin kapanış metninde bu bütünleşme sürecinin başlangıç sinyallerini de verdiler.
Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez yaptığı bir öz eleştiride "Kabul edelim ki şu anda bir çok karar alıyoruz ama henüz uygulamak için yeterince gücümüz yok" dedi.
Morales de bir araya gelen ulusların öncelikli amacının sosyal, ekonomik ve kültürel birlikteliği sağlamak olduğunu söyledi.
Güney Amerika ülkeleri, tek başına hareket ettikleri sürece daha ileriye gidemeyeceklerini ve fazla şansları olamayacağını, ancak bir araya gelirlerse önemli bir güç haline gelebileceklerini kavramış gözüküyorlar.
Morales, bölgedeki CAN (Ant Ülkeleri Topluluğu) ve MERCOSUR'un (Güney Amerika Ortak Pazarı) yani iki ticari bloğun bir araya gelmesi için önderlik yapıyor.
1969 yılında kurulan CAN'a Ant Dağları etrafındaki Bolivya, Kolombiya, Ekvador ve Peru üye, MERCOSUR ise Brezilya, Arjantin, Uruguay ve Paraguay'dan oluşuyor. Ancak bu yapılanma Peru ve Kolombiya'nın ABD'yle serbest ticaret anlaşmaları imzalamalarını bahane ederek, aslında CAN üyesi olan Venezüella'nın, bu yapıdan ayrılıp 2006 yılı içinde MERCOSUR'a dahil olmasıyla değişti.
Güney Amerika'nın en büyük ve en dengeli ekonomilerinden olan Şili'yse her iki gruba da dahil değil. Chavez iki grubun güçlerini birleştirmesi gerektiğini, ancak bu yolla daha güçlü bir birliktelik oluşabileceğinin üzerinde duruyor.
Venezüella
Hugo Chavez, 1998 yılındaki Başkanlık seçimlerinde geçerli oyların %56'sını alarak seçilmişti. 1999'da yapılan referandumla da - yüzde 72 oranında evet alarak - anayasayı değiştirdi. Başkanlık süresini altı yıla çıkarttı; iki dönem seçilebilmenin yolunu açtı; ülkeyi Simon Bolivar'ın 1800'lerdeki hayalinin rotasına yerleştirdi.
Neydi bu hayal? İspanyol sömürge kuvvetlerine karşı savaşan Simon Bolivar, 1830 yılında ölünceye kadar, Venezüella, Kolombiya, Panama, Ekvador, Bolivya ve Peru'yu da içine alan bir birliktelik kurmuştu. Ama, ölümünden sonra İspanyollar, kıtayı yeniden parçalayarak bugünkü sınırları çizmişlerdi.
Bolivar herhangi bir bağımsızlıkçı liderden ötedeydi. Bunun nedeni, ortaya koyduğu Güney Amerika'nın birliği öngörüsüdür. Bolivar, Güney Amerika'nın bağımsız olmasının tek yolunun kıtasal bütünlük olduğunu görüyordu. Bu nedenle İspanyol işgaline karşı yürütülen tüm mücadeleleri birleştirmeyi hedeflemişti.
Chavez de aynı yolda ilerliyor. İktidarının ilk döneminde "21. yüzyıl sosyalizmi"ni, ya da başka bir deyişle "demokratik sosyalizm"i gerçekleştirmeye başladı. ALBA'yı (Amerika için Bolivarcı Seçenek) hayata geçirdi. Küba ve Latin Amerika ülkeleriyle ortak projeler geliştirdi, uygulamaya koydu. Özellikle 2004 ve 2005'te dış ilişkilere önem verdi. Bu dönemde artan petrol fiyatlarıyla, ülke iki haneli büyüme oranlarını yakaladı.
20 Eylül 2006'da yaptığı, ABD Başkanı Bush'u "şeytan" olarak niteleyen Birleşmiş Milletler konuşması ABD'li diplomatların pek hoşuna gitmese de, oldukça alkış aldı. New York'un fakir mahallelerine ucuz yakıt gönderdi. Petrol zenginliğini alt gelir gruplarıyla paylaştı. Binlerce, ücretsiz tedavi merkezi açtı, eğitim kampanyaları düzenledi, barınma ve gıda yardımlarını arttırdı. İşçilerin yönetimde yer aldığı, işçi meclislerinin yönetimde söz sahibi olduğu yeni yönetim modellerini hayata geçirdi. 3 Aralık 2006'da yapılan seçimleri de yüzde 61'lik bir oranla kazandı; 2012'ye kadar garantilediği Başkanlık döneminde "21. yüzyıl sosyalizmi" yolunda daha kararlı olacağının ve koalisyon ortaklarını tek bir çatı altında buluşturup "Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi"nin kurulacağının sinyallerini verdi.
Brezilya
27 Ekim 2002'den beri Brezilya'nın 39. Devlet Başkanı olan Luiz Inácio Lula da Silva - kısaca Lula- 29 Ekim 2006'da yüzde 61 oyla yeniden başkan seçildi. Lula, politik kariyerinin başlangıcındaki radikal sol söylemlerden günümüzün "modern sosyal demokrasi"sine doğru yönelmiştir. Geçmişteki, derin "devrimci" sosyal değişim söylemlerinin yerini emeklilik, vergi, üniversite ve hukuk alanlarında dillendirdiği "reformist" söylemler almıştır.
Chavez'in aksine, Lula için Wall Street, the City ve IMF nezdinde sahip olduğu destekten dolayı karşı darbe tehlikesi kesinlikle yok. Eskilerin dediği gibi, "Askeri darbeler asla IMF'ye karşı olmaz!". Lula'nın dış politikası oldukça yararcı. Kendini bir ideolog olarak değil uzlaşmacı olarak tanımlıyor; Hem Bush ve hem de Chavez'le arkadaş.
Lula işbaşında olduğu dönemde Brezilya tarihinde birçok "ilk"e imza attı. Ondan önce hiçbir iktidar partisinin bu kadar çok sayıdaki yöneticisi, bakanı, milletvekili ve eylemcisi bu denli yolsuzluk soruşturmasına uğramamıştı. Ondan önce hiçbir iktidar, bu kadar kısa sürede, faiz ve anapara olarak bu denli aşırı dış borç ödememişti. Ondan önce hiçbir iktidar, bu kadar çok yoksul seçmeni bu kadar kısa süre içinde hayal kırıklığına uğratmamıştı. Ondan önce hiçbir iktidar, bu kadar hızlı ve bu kadar aşırı sağa kaymamıştı.
Bolivya
Latin rüzgarı şimdiki Başkan, Sosyalizme Doğru Hareket'in (MAS) lideri yerli Evo Morales'le daha da güçlendi. 2006 Ocak ayında devlet başkanlığını devralmasından beri adı bütün dünyaya yayıldı.
Morales, gücünü kendisine yüzde 50'nin üzerinde oy veren "halk"tan alıyor. Kıtada, 500 yıldır, yerli halkın yaşam kültürüyle Batı'nın dayattığı kültür çatışmasının bir sonucu olarak, barikatlardan, sokak gösterilerinden, Amerikan karşıtı eylemlerinden ötürü girdiği hapishanelerden, küçüklüğünden beri Kızılderili köylülerin geleneksel bitkisi koko tarlalarından kopup, Kızılderili köylü hareketinin önderi olarak ortaya çıktı. Dikkatle bakanlar, ekonomi ve politikanın uzun yıllar kenara ittiği kitlelerde büyük umutlar yaratan bir hükümeti görebilirler.
Morales seçildiğinde Bolivyalılara verdiği, yerine getirilmesi gereken iki sözü vardı: Birincisi ülkenin doğal kaynaklarını -doğalgazdan suya kadar- özelleştiren, yabancı firmalara veren 20 yıllık serbest piyasa ekonomisi reformlarının hızla geriye çevrilmesi; ikincisiyse ülkenin anayasa ve temel yasalarını yeniden yazacak Kurucu Meclis'in kurulmasıydı. Evo Morales, 1 Mayıs 2006'da, "doğal kaynakların ulus-ötesi petrol şirketleri tarafından yağmalanmasının" sona erdiğini ilan ederek ülkenin gaz kaynaklarını kamulaştırdı.
Yeni planın üç ana noktası vardı: Geçmiş hükümetlerin yabancı şirketlere verdiği şirket kontrol hisselerinin geri alınacağını açıklamak, yabancı petrol şirketleriyle yeni kontrat pazarlığını başlatmak ve yabancı petrol şirketlerin vergisini çok yükseltmek.
Bolivyalılar Kurucu Meclis'e delege seçmek için gittikleri sandıkta, MAS'a yüzde 55 oy oranıyla -en yakın rakibinin aldığının iki katı- destek verdiler. Ama meclis toplantılara başlayınca, nasıl çalışılacağı üzerine çıkan anlaşmazlıklar, Bolivya'da derin politika ayrılıklarını su yüzüne çıkardı. 8 Eylül'de sekiz STÖ ülkedeki dokuz eyaletin dördünde bir günlük grev ve yol kapatma eylemi örgütledi. Kullandıkları sloganlar MAS ve Morales'in muhaliflere karşı kaba kuvvet kullanmak istediği yönündeydi. Hükümet etmek toplumsal hareket örgütlemekten daha başka becerilere gereksinme duyuyor; Morales ve ekipleri, bu yeni duruma ayak uydurmaya uğraşıyor.
Nikaragua
Daniel Ortega, 10 Ocak 2007'de, en son 1985-1990 arasında yaptığı Cumhurbaşkanlığı görevine 16 yıl aradan ve sayısız girişimlerden sonra yeniden dönüyor.
Nikaragualılar 5 Kasım'da sandık başına gidip ABD'nin desteklediği Harward Üniversitesi mezunu Eduardo Montealegre yerine, bu eski devrimci öndere oy verdi. Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin Daniel Ortega'sı rakipleri iki sağcı adayın toplamından daha fazla oy topladı. Nikaragua'daki ABD Elçisi Paul Trivelli ve geçmişte kontra-gerilla saldırılarınla yakın ilişkisi olan Oliver North dahil birçok ABD'li görevli Ortega'nın seçilmesini önlemeye çalıştı:
"Ortega'nın kazanması ülke için olabilecek en kötü şey", dediler; ama, Ortega seçildi. Bu sonuç, Nikaragualı seçmenleri korkutarak yönlendirmeye çalışanlara, ülke insanının "kendini yönetenleri kendilerinin seçme hakkı" olduğunu göstermiştir. Bu bakımdan Ortega'nın kazanması, ABD'nin seçimlere burnunu sokmaya çalışmasına karşı kazanılmış bir zafer sayılabilir.
Ortega'nın seçim zaferini neo-liberal politikalara karşı duyulan hoşnutsuzluğun bir göstergesi olarak algılamak ne kadar doğru? Bu zafer Latin Amerika'daki Venezüella, Bolivya gibi ülkelerde esen değişim isteklerine benzetilebilir.
Gerçi, neo-liberalizme duyulan yaygın hoşnutsuzluk kesinlikle bir faktördü; ama, Ortega'nın kazanmasında başka faktörlerin oynadığı rolü de anlamak gerek. Ortega toplumsal-muhafazakarlığı desteklemeye başladı; hiçbir ayırım yapmadan her çeşit kürtajın yasaklanmasını onadı ve bu onama sayesinde Katolik Kilisesi'yle karşılıklı desteği sağlamlaştırdı.
Yüzyıldan beri geçerli olan kürtaj yasasının en can alıcı kısmının çıkarılması kadın hakları açısından değerlendirildiğinde; Ortega'nın kazanması, geriye atılmış bir adım oluyor. Ortega'nın zaferi aynı zamanda, kısmen, eski Başkan Arnoldo Alemen'le yaptığı ikinci anlaşma -ki birincisi Ortega ve Alemen'e Senatör dokunmazlığı verilmesi içindi- sayesinde oldu.
Ortega ve partisi FSLN, Alemen ve partisi Liberal Constitutionalists, yani Liberal Anayasacılar'la anlaşarak, anayasa maddesinde öngörülen birinci turu atlamak için gerekli oy yüzdesini yüzde 45'ten yüzde 35'e indirdi. Karşılık olarak, yolsuzluk suçundan tutuklu olan Alemen'in cezası "belediye hudutları içinde tutuklu"ya çevrildi ve zengin çiftliğine dönmesine izin verildi.
Ortega neo-liberal ekonominin temeline ciddi bir şekilde dokunmadan sosyal programlarla yoksullara yardım etmek istiyorsa Fidel Castro ve Hugo Chavez'den yardım istemek zorunda kalacak.
Yarıkürede bazı politik sorunlarla karşı karşıya olan Chavez, Ortega'nın kazanmasından çok hoşnut. Venezüella televizyonunda yayınlanan telefon görüşmesinde Ortega'yı tebrik etti ve "Eskiden hiç olmadığı gibi, şimdi Sandinista devrimi ve Venezüella devrimi geleceğin 21. Yüzyıl sosyalizmini kurmak için birleşiyor" dedi.
Chavez'in sözleri gerçekten gösterişli ama Ortega'yla ortaklığa benzer herhangi bir gelişme, ABD'nin Venezüella'yı bölgede yalnızlığa itme politikasına ters düşer. Ortega'nın karşısındaki bu çelişkileri nasıl dengeleyeceğini zaman gösterecek. Öte yandan da, bir asırdan beri ABD'nin sürekli iç politikasına karıştığı bu ülkenin zaferi kesinlikle önemsenmelidir.(CG/EÜ)