Dünya Sosyal Forumu (DSF) toplantısının düzenleyicilerinden birisine yaklaşan bir yabancı basın mensubu ona "yeni Güney Afrika'daki" gösteri hakkının durumu hakkında sorular soruyordu. Düzenleyici, dudağındaki bir sırıtışla toplantı programını çekiştirerek bir sonraki oturumun konusuna işaret etti: Afrika'nın Gelişimi İçin İşbirliği'ni (NEPAD) halka götürmek". Gösterileri anlamadığını, çünkü "halkın" bilgilendirilmiş olduğunu söylüyordu.
Güney Afrika'nın yeni idarecileri
Afrika Ulusal Kongresi (ANC) tarafından yönetilen demokrasiye geçiş süreci, yeni liberalizme geçiş süreci tarafından sakatlanmıştır. Yeni yönetici seçkinler ve eski apartheid rejiminin faydalanıcıları, ANC'nin 1994'de iktidara gelmesinin hemen ardından, zaten ortak bir davada birleşmişlerdi. Şimdiyse ileri kapitalist dünyanın sermaye sahipleri ile olan ittifaklarını güçlendiriyorlar.
Sürmekte olan Güney Afrika geçiş süreci önemli değişimler geçirdi. Küçük bir ekonomik seçkinler grubu vahşice güçlenirken, Afrikalı orta ve profesyonel sınıflar önemli ölçüde büyüdüler. Adam Habib ve Vishnu Padayachee, 1994'den bu yana yürürlükte olan ANC ekonomik politikalarının geçişin "içerden oyuncu"ları üzerindeki etkilerini şöyle yorumluyorlar:
"Kurumsal (beyaz) sermaye, hevesli siyah burjuvazi ve siyah profesyoneller, kısa vadede yeni liberal ekonomik politikaların uygulanmasından çıkar sağladılar. Şirketler vergi indirimleri, enflasyonun inmesi ve özelleştirme programlarından yararlandılar. Aynı zamanda (giderek artan miktarda Güney Afrika sermayesinin dışarı akışına izin veren) sıkı döviz kuru denetimlerinin serbestleştirilmesinden ve özellikle Afrika ve Asya'da yeni ihracat pazarları ve bazı yatırım olanaklarının ortaya çıkmasından faydalandılar.
Siyah burjuvazi ise kamu kurumlarının özelleştirilmesi, yerel beyaz şirketlerin öz sermayelerinin balonlanması ve yabancı yatırımcılar tarafından sağlanan ortaklıklardan faydalandılar... Siyah profesyoneller de şirketlerin kotaları doldurmak için yürüttüğü açık istihdam pratiklerinden ve promosyonlarından yararlandılar.
Geçiş sürecinin merkezi öğelerinden bir diğeri ise ANC tarafından izlenen makro ekonomik stratejinin Güney Afrika işçi sınıfının bileşimi üzerindeki etkileridir. Son dönemde yayınlanan bir Reserve Bank raporu, vasıflı işçi ücretlerinde (ve üretkenliklerinde) hızlı bir yükseliş yaşanırken, sendikalı ve vasıflı işçilerle, marjinalleştirilen Güney Afrikalılar arasındaki uçurumun derinleşmekte olduğunu göstermektedir.
Son on yıl içinde, göreceli olarak daha istikrarsız ve sendikasız bir işgücü profilinin egemenliğini haber vermekte olan "standart olmayan" (geçici, sözleşmeli, taşeron, yarım-zamanlı) çalışma biçimlerinde bir artış görülmektedir. Halihazırda tam-zamanlı işler ekonomik bakımdan aktif nüfusun yüzde 40'dan biraz daha fazlasını istihdam etmektedir. Afrikalı nüfus için, bu oran üçte bire kadar düşmektedir.
Hizmet sektöründe yapılan araştırmalar sürekli ve atipik işçiler arasında önemli ücret ve prim farklılaşmalarının ortaya çıktığını göstermektedir. Hizmet sektöründeki (yüzde 90'ı sendika üyesi olan)sürekli işçilerin saatlik ücreti 9.68 R kadardır [bir Güney Afrika rand'ı (R) ABD para birimiyle yaklaşık 10 cente eşittir]. (Sadece yüzde 37'si sendikalı olan) sözleşmeli işçilerin ortalama saatlik ücretleri ise 6.68 R'dir.
Ekonomi istihdam yaratamıyor
Yaygın standart olmayan istihdamın yanı sıra işsizlik de fırlamaktadır. 2001'de, Cape Town Üniversitesi ekonomistlerinden Haroon Bhorat "resmi ekonominin istihdam yaratma performansı düştü" diye yazıyordu. Bu sonuç artan iş kaybı ve işsizliğe dikkat çeken sonraki araştırmalarca da desteklenmektedir. 2002 Mart ayı sonunda, Statistics SA resmi işsizlik oranının yüzde 26.4'den yüzde 29.5'e fırladığını bildirdi. Aynı zamanda, Norveç Kalkınma Ajansı tarafından işsizlik üzerine yapılan araştırmalar yüzde 32 ile yüzde 45 arasında değişen bir işsizlik oranı göstermektedir. Aynı araştırma şimdi işsiz olanların dörtte birinin işlerini işyeri kapanmaları nedeniyle kaybettiklerini ve iş arayanların yarısının da daha önce hiç çalışmamış olduklarını belirtmektedir.
1996 nüfus sayımına göreyse, nüfusun en yoksul yüzde 40'ı, ulusal gelirden yüzde 3'den daha az pay almaktayken, en zengin yüzde 10 gelirin yüzde 50'sinden fazlasını almaktadır. Afrikalı hanelerin en yoksul yüzde 40'ı açısından durum son 10 yılda iyice kötüleşmiştir.
Kentli hanelerin yüzde 20'sinin elektriği ve dörtte birinin akar suyu yoktur, kırsal hanelerin yüzde 80'i ise her ikisine de sahip değildir. Bu durum Sosyal Kalkınma Bakanı Zola Skweyiya'nın sosyo-ekonomik eşitsizliklerin derinleştiğini söylemesine neden olmaktadır: "Sonuç zenginlerin sayıca daha da azalarak daha fazla zenginleşmesi ve sayıca artan yoksulların daha fazla yoksullaşmalarıdır."
Ama, eşitsizlik devlet desteklerinin azalmasına paralel biçimde artmaktadır. Sayıları 13 milyon 800 bini aşmış olan yoksul Güney Afrikalıların çoğu, hiçbir sosyal güvenlik yardımı almamaktadır. Bunun anlamı yoksulların hayatta kalmak için kendilerinden başka bir kaynakları olmamasıdır.
Hükümet yoksulluk raporu hazırladı!
Hükümet tarafından 2000 Mayıs'ında yönetilen bir Yoksulluk ve Eşitsizlik Raporu kendi kendini istihdam eden işçilerin yüzde 45'inin yoksulluk sınırının altında gelir elde ettiklerini göstermektedir. Bunların yüzde 76'sı Afrikalıdır. Franco Barchiesi işsizliğin işçi sınıfının yoksulluğunu ancak kısmen açıklayabildiğini belirtmektedir: "Güney Afrika toplumunda büyük sınıfsal yoksulluk alanlarının varlığı ... ücretli çalışmanın temel ihtiyaçların karşılanması ve hanenin yeniden üretilmesi açısından uzun süreli, yapısal bir yetersizlik sergilediğini göstermektedir."
Kuzey Kwa-Zulu Natal bölgesinde ayakkabı sektörü tarafından işten atılan 60 tane işçinin, kendilerine, yaptıkları her ayakkabı başına 1 R ödeyen bir patron tarafından işe alınarak yeniden işgücüne dahil olmaları örneğine bakalım. Bu işçilerden birisi olan Lungile Ngubane'ye göre, "Ne kadar ücret alacağın günde kaç ayakkabı yaptığına bağlı, ama ben haftada ortalama 50 R yapıyorum."
"Yerelde" yeni liberal sıkıştırma Yeni liberal geçiş yoksulları ezmiş ve sıkıştırmış olmasına karşın onları aynı zamanda ateşlendirmiştir de. Güney Afrika'da anıldıkları şekliyle, "yoksullar", (kamu hizmetlerindeki özelleştirmelerin sonucu olan) elektrik ve su kesintilerine karşı muhalefet etmişler ve kendi durumlarıyla başkaları, öncelikle Soweto ve Tafelsig'dekiler ve sonra da Bolivya, Güney Kore, Amerikan hapishaneleri, Zimbabwe ve Chiapas'takiler arasında belirli bağlantılar kurmaya başlamışlardır.
Ancak bunu herhangi bir büyük ideolojiye sahip olmaksızın yapmaktadırlar. Bunlar, güya yerel yönetimi normalleştirmek ve kamu hizmetlerinin sunumunu gerçekleştirmek gibi amaçlarla, beş parasız halkı, kamu hizmetlerini parayla satın almaları gerektiğine ikna etmeye çalışan Operation Masakhane [İnşa Edelim] gibi yeniyetme otoritelere karşı isyan eden yerel aktörlerdir.
Devletin kamu hizmetlerinin sağlayıcısı ve kolektif tüketim koşullarının güvencesi olmak konusundaki isteksizlik ya da yeteneksizliği, topluluk hareketleri ateşini yakan kıvılcım oldu.
Hareketler tapu, su ve elektrik, barınma ve sağlık hizmetlerine ulaşım gibi değişik talepler etrafında şekillenmekle birlikte, yeni liberal yıkımın genel doğası bu talepleri devlet etrafında yoğunlaştırmakta ve devlete odaklamaktadır. Bir dizi eylemlilik içinde gelişmekte olan, Latin Amerika üzerine yazmış olan Manuel Castells'in "militan metropol eylemcileri" olarak adlandırdığı durumu hatırlatmaktadır.(NK)
* Monthly Review Dergisinin Ocak 2003 sayısından sendika.org tarafından çevrilen yazının yazarı, Ashwin Desai, Güney Afrika'nın Durban kentinde bulunan İşçi Koleji'nde ders veren bir köşe yazarı ve yoksul topluluk militanı. Son kitabı We are the Poors: Community Struggles in Post-Apartheid South Africa (Monthly Review Press, 2002) [Biz Yoksullar: Apartheid sonrası Güney Afrika'da Topluluk Mücadeleleri] ismini taşıyor. Kısaltılarak alınan yazının başlık ve vurguları Bianet'e aittir.