Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün(30 Mayıs) saat 09.30'da ifade veren dönemin içişleri bakanı Güneş, Avrupa Ülkücü Türkler Federasyonu Başkanı Lokman Kundakçı'yla Abdi İpekçi cinayeti konusunda özel görüşme yaptığını, ancak 16 Mart katliamına ilişkin konuşup konuşmadıklarını hatırlamadığını, konuşulduysa bile hatırlamadığını, tutanağa da geçirmediğini belirtti.
Güneş, ifadesinde sağ örgütlerden bazı kişilerin devlet tarafından kullanıldığını belirterek, bazı cinayet ve katliamların bu kişilere yaptırıldığı, 12 Eylül darbesinin de bu güçlerin eylemleri sonucunda gündeme geldiğini söyledi.
"Hatırlamıyorum, bilgim yok!"
Güneş, mahkemede şu ifadeleri kullandı:
"Benim İstanbul'daki öğrencilerin bombalanması ve öldürülmesiyle ilgili bir bilgim yoktur, ancak gazete ve basından bildiğim bilgilere göre, olayı duymuştum, o tarihlerde henüz bakan da değildim. Daha sonraki tarihlerde İçişleri Bakanı olarak görev yaptığım sırada Abdi İpekçi'nin öldürülmesi olayı ile ilgili soruşturmalar yapılırken, yurt dışındaki ülkücü görüşteki şahıslarla ilgisi bulunan Lokman Kundakçı Türkiye'ye döndüğünde kendisiyle özel bir görüşme yaptım."
"Abdi İpekçi konusunda bilgisi olup olmadığını sordum, bazı bilgiler verdi. Bu bilgiler benim tarafımdan tutanağa geçirilmedi, ancak bilgim dışında İçişleri Bakanlığında veya istihbarat teşkilatı görevlilerince dinlenip tutanak tutulmuşsa onu bilemem."
"Öğrencilerin öldürülmesi olayı ile ilgili görüşme yaptığımızı da hatırlamıyorum. Zira aradan uzunca süre geçmiştir. Bu konunun ne şekilde olduğu konusunda bilgi sahibi değilim."
"Bu özel görüşmede birçok konuya değinilmişti, sözlü olarak öğrencilerin bombalanması ve öldürülmesi olayına değinilip değinilmediğini hatırlamıyorum. Konuşulmuş da olabilir. Ancak dediğim gibi herhangi bir tutanak düzenlenmemiştir. Ben de mahiyetini hatırlamıyorum."
Üç kuşak Susurluk
Güneş, ifadesinde devletin himayesindeki Susurluk çetelerinin cinayet ve katliamlarına 12 Eylül öncesinde başladığını , darbenin de bu sayede meşrulaştığını ima etti. Güneş, ifadesinde şunları söyledi:
"Susurluk olayından sonra kamu erkini kullanan bazı odakların örgütlü olarak sivil kişileri kullandıkları ve bunlara örtülü operasyonlar yaptırdıkları izlenimi ortaya çıkmıştır."
"Ayrıca Kahramanmaraş, Çorum, İpekçi ve 16 Mart katliamlarının 1961 Anayasasının getirmiş olduğu ortamdan faydalanarak toplumsal bilinçlenmeyi engellemek amacı ile bazı suç örgütleri tarafından planlanarak yapıldığı kanısındayım. Ayrıca İçişleri Bakanı olduktan sonraki dönemlerde kamu erkini kullanan bazı kişilerin sivil kişilerden oluşan bazı kişileri kullanıp korudukları ve oluşumuna destek verdikleri izlenimini edindim."
"Bu izlenim Susurluk olayından sonraki olaylarla da doğrulanmıştır. Zira bu olaylarda daha önce sağ örgütlerde yer alıp suç işleyen bazı kanun kaçağı kişilerin kullanıldığı herkes tarafından öğrenilmiştir. Toplumun ilerlemesini engelleyen bazı güçlerin eylemleri nedeniyle 12 Eylül darbesinin yapıldığı bir gerçektir."
Hasan Fehmi Güneş'in ifadesinin tam metni:
"Benim İstanbul'daki öğrencilerin bombalanması ve öldürülmesiyle ilgili bir bilgim yoktur, ancak gazete ve basından bildiğim bilgilere göre, olayı duymuştum, o tarihlerde henüz bakan da değildim. Daha sonraki tarihlerde İçişleri Bakanı olarak görev yaptığım sırada Abdi İpekçi'nin öldürülmesi olayı ile ilgili soruşturmalar yapılırken, yurt dışındaki ülkücü görüşteki şahıslarla ilgisi bulunan Lokman Kondakçı Türkiye'ye döndüğünde kendisiyle özel bir görüşme yaptım."
"Abdi İpekçi konusunda bilgisi olup olmadığını sordum, bazı bilgiler verdi. Bu bilgiler benim tarafımdan tutanağa geçirilmedi, ancak bilgim dışında İçişleri Bakanlığında veya istihbarat teşkilatı görevlilerince dinlenip tutanak tutulmuşsa onu bilemem."
"Öğrencilerin öldürülmesi olayı ile ilgili görüşme yaptığımızı da hatırlamıyorum. Zira aradan uzunca süre geçmiştir. Bu konunun ne şekilde olduğu konusunda bilgi sahibi değilim."
"Bu özel görüşmede birçok konuya değinilmişti, sözlü olarak öğrencilerin bombalanması ve öldürülmesi olayına değinilip değinilmediğini hatırlamıyorum. Konuşulmuş da olabilir. Ancak dediğim gibi herhangi bir tutanak düzenlenmemiştir. Ben de mahiyetini hatırlamıyorum."
"08.04.1999 tarihli Radikal gazetesindeki çıkan yazı Susurluk olayından sonra kamu erkini kullanan bazı odakların örgütlü olarak sivil kişileri kullandıkları ve bunlara örtülü operasyonlar yaptırdıkları izlenimi ortaya çıkmıştır, bu şekilde o yazıya katkıda bulunuyorum."
"Ayrıca Kahramanmaraş, Çorum, İpekçi ve 16 Mart katliamlarının 1961 Anayasasının getirmiş olduğu ortamdan faydalanarak toplumsal bilinçlenmeyi engellemek amacı ile bazı suç örgütleri tarafından planlanarak yapıldığı kanısındayım. Ayrıca İçişleri Bakanı olduktan sonraki dönemlerde kamu erkini kullanan bazı kişilerin sivil kişilerden oluşan bazı kişileri kullanıp korudukları ve oluşumuna destek verdikleri izlenimini edindim."
"Bu izlenim Susurluk olayından sonraki olaylarla da doğrulanmıştır. Zira bu olayla da daha önce sağ örgütlerde yer alıp suç işleyen bazı kanun kaçağı kişilerin kullanıldığı herkes tarafından öğrenilmiştir."
"12 Eylül darbesinin meydana gelmesinin bu cinayetlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını, 21.03.1999 tarihinde Cumhuriyet dergisinde yayınlanan bir yazıda Doğan Öz isimli Cumhuriyet Savcısının öldürülmesi olayına değinidikten sonra, öldürülmesinden önce bir rapor hazırladığını ve bu rapor nedeniyle öldürüldüğünü, daha sonra bu raporun dönemin başbakanına ilettiği belirtilmektedir."
"Biraz önce ifademde bahsettiğim gibi toplumun ilerlemesini engelleyen bazı güçlerin eylemleri nedeniyle 12 Eylül darbesinin yapıldığı bir gerçektir, ancak bu 12 Eylülün gelmesinin nedenlerinden bir tanesidir. Doğan Öz benim yakın arkadaşım olur. Öldürülmesi olayı ile ilgili yargılama aşamasından ilgilendim, ancak eşi Sezen Öz'ün bir rapor hazırlayıp dönemin başbakanına sunduğu konusunda bilgi sahibi değilim."
"Cüneyt Arcayürek'in 'Darbeler ve gizli servisler tarihi" isimli kitabındaki yer alan mülakat genelde doğrudur. Fakat CIA'ye angajeyiz şeklindeki dönemin Başbakanına atfedilen sözler gerçeği yansıtmamaktadır. Sadece CIA ile istihbarat örgütü arasındaki anlaşmayı hatırlatmıştı. O husus kitapta yanlış yer almıştır, ayrıca İçişleri Bakanlığı döneminde beni aşan bir güç ve siyasi siyasi baskı yapılmamıştır. Ancak benim bilgim dışında bazı şeyler yapılmış ise onu bilemem."
"Esasen o dönemde İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde istihbarat toplayan bir bölüm yoktu. Bu hususu ben gündeme getirdim. Katılan vekillerin sorularında adı geçen Günay Uslu isimli Emniyetçiyi tanırım, sözüne güvenilir biri olduğu kanısındayım."
"Doğan Öz'le ilgili raporun Adalet Bakanlığına verildiği konusunda bilgi sahibi değilim, esasen o dönemde Adalet Bakanı Olan Mehmet Can'da bana hiçbir şey söylemedi. Ancak Doğan Öz'ün öldürülmesiyle ilgili iki görüş yer almaktadır. Kontr gerillanın öldürdüğü. İkincisi ise Sito yurdunun aranmasında ülkücü bir kişiye tokat atmasından dolayı Ülkücülerin öldürdüğü tezi daha kuvvetlidir."
"Cüneyt Arcayürek'in kitabında yer alan mülakattaki 4 kişinin Suriye'den girmelerinden sonraki aşamada Başbakanla yaptığımız konuşmada anlaşmalar olduğu söylendi. Fakat buna rağmen bir suç işlediklerini, Başbakanın beni bağlamayacağını söyleyerek ilgili şahısların Karataş Savcılığına teslimini sağladım. Daha sonraki aşamayı bilemem. İstihbarat örgütleri arasındaki işbirliği anlaşmasının detayını ben bilmiyorum, zira İçişleri Bakanının da bunu bilmesi mümkün değildir. Zira İstihbarat örgütü bize bağlı değildir, fakat dediğim gibi ben buna rağmen ilgili şahısları pasaport kanununa muhalefetten Yargıya teslim ettim."
"Biraz önce ifademde dediğim gibi Lokman Kundakçı ile İçişleri Bakanlığı teşkilat yasasının bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak bir kısım olayların ortaya çıkmasını sağlamak amacıyla Marmara Köşkü'nde özel bir görüşme yaptım, bilgim dahilinde herhangi bir kayda geçirilmedi, ancak benim haberim olmadan bu konuşmalardan ilerde faydalanmak amacıyla kayda alınmış ise onu bilemem. Esasen değişik basınlarda ve Uğur Mumcu'nun kitabındaki bant çözümlerine bakıldığında da kayıtlara geçen beyanlarda farlılıklar olduğu görülecektir. Bu olayların aydınlatılması için sözlü bir konuşma yaptık. Bu konuşmaların basın ve başka şahısların eline ne şekilde geçtiğini bilme olasılığım yoktur."
"Lokman Kundakçı ile ilgili görüşmemiz yaklaşık 5 saat kadar sürmüştür. Bant çözümlerindeki alınan konuşmalardan daha uzun bir konuşmadır ve bant çözümlerindeki bilgilerin de sağlıklı olduğu konusunda kuşkuluyum."
"Lokman Kundakçı ile yapmış olduğum görüşmemdeki elde ettiğim bilgileri en üst düzeydeki yetkililerle değerlendirdik, ancak 16 Mart olaylarıyla ilgili güçlü bir katın elde edemedik. Kam aydınlandığını söyleyemeyiz. Zaman zaman bunu engelleyen bir gücün olup olmadığı kuşkusunu duydum. Biraz önce söylediğim gibi bilgiler değerlendirildi. Fakat ne gibi işlem yapıldığı konusunda somut bir şey söyleyemem. Emniyet birimleriyle konuşulmuştu. Cumhuriyet Savcılığına intikal edip etmediğini bilmiyorum."
"Biraz önce ifademde açıkladığım gibi Lokman Kundakçı ile yaptığım görüşme İçişleri Bakanlığı bünyesinde emniyetin en üst düzeyindeki görevlilerle görüşüldü ve istihbarat bilgisi olarak değerlendirildi. Ben bunun dışında başkaca C. Savcılığı ve makama iletmedim. Zira bilgiler ilgili mercilere sunulmuştur. Lokman Kundakçı görüşmesi ciddiye aldığım ve yararlandığım bir görüşmedir."