“Robert Kolej Konuşmaları” dizisinin Ocak ayı programında ikinci konuğu olan psikolog yazar Gündüz Vassaf, “Nereden geldik nereye gidiyoruz – 22. Yüzyıldan türümüze bakılınca” başlıklı konuşma yaptı.
28 Ocak Salı günü İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ve Robert Kolej işbirliğiyle Pera Müzesi Oditoryumu'nda düzenlenen etkinliğe çok sayıda kolejli, Vassaf'ın arkadaşı ve takipçisi katıldı.
“Hoşluklardan bahsedeceğim”
Gündüz Vassaf, “dünyanın gidişatına bakarken; küresel ısınma, savaşlar, yeniden baş gösteren "milliyetçilik ve köktendincilik” gibi konularla “eskiden her şey daha iyiydi, artık her şey kötüye gidiyor” diyenler olmasına rağmen hoşluklardan bahsedeceğinin altını çizerek başladı konuşmasına.
“Türümüzün iyiye, güzele gidebileceği inancını paylaşmak için buradayım” diyen Vassaf, başarılı olamayacağını bilmesine rağmen bu konuda dinleyicileri ikna etme çabasında olduğunu belirtti.
“Ölümsüzlük arzumuz”
Dünyaca ünlü ve Vassaf'ın da çokça takdir ettiği psikiyatristlerden Robert Jay Lifton'ın türümüzün ölümsüzlük arzusuyla yaşamını devam ettirdiği ifadesini hatırlatıp ölümsüzlük beklentilerini kalıtımsal (biyolojik) ölümsüzlük, dini ölümsüzlük, yaratıcı ölümsüzlük ve tarihi ölümsüzlük şeklinde gruplandırdı. Vassaf'a göre “her yaptığımız hareketle teker teker türümüzün tarihini yaratıyoruz ve tarihi ölümsüzlük arzumuzu güçlendiriyoruz.”
“Kötümserlik kötüye güç vermek”
Türümüzün özelliklerine baktığında en çok inandığı şeyin “umut ve sevgi” olduğunun altını çizen Gündüz Vassaf, egemenlerin iktidar dilini aşabileceğimize inandığını belirtti ve Gezi protestolarını hatırlattı.
“Gerçekçi olmak ile kötümser olmak arasında büyük bir fark vardır. Kötümserlik kötüye güç vermek, bizleri edilgen kılmak demektir ve her şey kötüye gidiyor ifadesi de büyük bir yalandır” diyen Vassaf, ABD'de 20-25 yıl önce psikologların yaptığı ve ahlaksızca diye nitelendirdiği bir deneyi hatırlattı.
Deney kısaca şöyle; ilkokulda öğretmen sınıfa girer ve çocuklara bilim adamlarının tespitlerine göre mavi gözlülerin çok çok zeki ve akıllı olduğunu ama kahverengi gözlülerin daha yavaş öğrendiğini söyler. Ve o hafta içinde kahverengi gözlülerin dersteki performansı çok daha düşükken mavi gözlülerin başarı grafiği hemen yükselir. Bir hafta sonra ise öğretmenin geçen hafta söylediğinin tam tersini yani kahverengi gözlülerin daha zeki olduğunu söylemesiyle başarı grafiği de tersine döner.
“Savaş psikolojisi var, barış psikolojisi yok”
Söylenene hemen adapte olduğumuzu göstermek adına anlattığı deneyden de yola çıkarak “türümüzün tarihini de gözden geçirdiğimizde hep bu yanlış ve ezik renkte gözümüz olduğuna inandırıldık” diyen Vassaf, bunun en büyük örneğinin “savaş” olduğunu söyledi.
Türümüzün tüm tarihine bakıldığında barış süreçlerinin savaşlardan fersah fersah fazla olmasına rağmen, barış üzerine yazılanların savaş üzerine olanlara asla yaklaşamadığını belirtti; “psikolojide bile askeri psikoloji (military psychology) diye bir alan varken hala barış psikolojisi diye bir dal yok.”
“Kalıtımsal kötülük?”
Kalıtımsal ve kültürel olmak üzere iki temel argümana dayandırılan “savaş insan türünün kaçınılmaz bir özelliğidir” inancının büyük bir yalan olduğu üzerinden kalıtımsal argümanın detaylarını anlatan Vassaf'a göre; uzun bir süre “kendi içinde neden dahi olmaksızın savaşıp birbirini öldüren tek tür” olarak tanımlandı türümüz.
30 yıl kadar Afrika'da şempanzelerle yaşayan Jane Goodall da bu argümanı biraz daha genişletmiş oldu. Çünkü yüzde 98-99 DNA ortaklığımız olan bir türde de durup dururken savaşmayı yahut ırza geçmeyi gözlemleyebiliyorduk.
“Çocuklar kölelerimiz”
Fakat bundan on yıl önce bize kalıtım olarak şempanzeler kadar yakın bonobo türü incelendiğinde onlarda hiç savaş olmadığı görüldü; adeta savaşmayıp sevişiyorlardı.”
Konuşmasının sonunda farkında olmayarak bir şey yapmadığımız bir durum olarak nitelendirdiği “çocuk” meselesine değindi Gündüz Vassaf: “22. Yüzyıldan türümüze bakıldığında en büyük eksikliğimiz ise çocuk tarihimizin olmaması. Çocuklarımıza hala ismini ve dinini biz veriyoruz, yeni kölelerimiz ne yazık ki çocuklar. 18 yaşına geldiğinde her birey kendi dinini/dinsizliğini, ismini seçebilmeli.” (PÇ/HK)