Eleni Dimopulu, 1945 doğumlu, Atina'da yaşıyor, emekli öğretmen, sol birlik partisi Synaspismos üyesi.
Eleni Hanım 6-7 Eylül olaylarında 10 yaşındaymış, 1965'te 20 yaşındayken Atina'ya gitmiş.
Bize o günü ve sonrasını anlattı...
"O yıllarda azınlıkların yaşadığı semtlerde azınlık dernekleri, kültür ya da kilise dernekleri vardı. Babam kilise derneğindeydi"
"Alasta ağabeyin arabasını saklayalım"
Dimopulu'nun babası Fransız lisesini bitirmiş, bir süre, küçük kamyonetlerle mal taşıdıktan sonra muhasebeciliğe başlamış.
"Babamın, reklamı olsun diye yanında Apikoğlu yazan kamyonu varmış. Bizim sokağın köşesinde Ulvi adında bir bakkal vardı. 6 Eylül günü Ulvi zilimizi çaldı, öğleden sonra 16:00-17:00 gibi. Anneme 'Alasta ağabey nerede?' diye sordu. Annem 'Yok' deyince, 'Ablacım gelir gelmez bana gelsin, otomobilini saklayalım' dedi.
Ulvi bakkal Eleni'ye ve annesine neden babasının arabasını saklamak gerektiğini söylememiş. "Siz bana bırakın" demiş...
"Sonra babam döndü, 18:00-19:00 gibi. Bir ağaç altına sakladılar otobomili, babam bize bir şey anlatmadı yine gece."
Dimopulu o gece ne olduğunu şöyle anlatıyor:
"Şangır şungur camlar kırılmaya başladı. Annem babam balkona çıktı, İstanbullular sokakta koşuyorlar.o zamanlar bizim 'hamal' sandığımız Anadolu'dan gelmiş insanlar koşuyorlar."
Komik bir şey oldu diye not düşüyor:
"Bizde Yunanistan'dan ve Roman'ya dan misafir üç kişi vardı. Romanya'dan gelen anti-komünistti, 'Bunları komünistler yapıyor' dedi. Bütün kötülükleri komünistler yapıyor sanıyor ya... Atina'dan gelen misafirimiz de mutfak dolabına saklandı."
"Burada Rum yok"
10 yaşındaki Eleni, balkondan içeri girmiş, evdeki Meryem Ana resmini kucağına almış, titremeye ve kusmaya başlamış.
"Fakat çok müthiş bir şey oldu. Biz, zaten öyle dediler, cama Türk bayrağı astık, Ulvi bakkal bizim kapımızın önüne durdu ve 'Ne oluyor yahu, burası Müslüman evi, namaz kılıyorlar' dedi.
"Sokağın öbür köşesinde bir Rum bakkal vardı, onu yıktılar, bakkal ve ailesi çatıdan kaçtılar, adam çatıyı geçti, çocuklar geçti, kadın çatıdan düştü ve ömür boyu felç kaldı."
Eleni "Ben propoganda yapmak için konuşmuyorum. Türkler yardım da ettiler bize" diyor ve şöyle anlatıyor:
"Babamın yardımcısı bir hamal vardı, Ali. Çok zayıf, fakir bir adamdı. Babam ona çok yardım ediyordu. Aksaray'da oturuyordu. O gün sabaha karşı 05:00'te zil çaldı, annem 'Kimdir bu saatte?' diye açtı kapıyı, bir de baktık Ali. Ali'nin kemerinde bir bicak, annem 'Ali bizi kesmeye geldi' saniyor. Ali de diyor ki 'Ablacım bu bıçağı ilk kez kullanıyorum, ben sizi korumaya geldim."
"Ali o gece bizde uyudu. Sabah gitti."
Eleni'nin yaşadığı mahallede ölüm olmamış.
"Ya taksim ya ölüm!"
"Bir mahallede durmuyorlardı, yakıp yıkıp geçip gidiyorlardı, 'Ya taksim ya ölüm'* diye bağırıyorlardı" diyor.
Peki nasıl açıklamışlardı o geceyi anne-babası Eleni'ye...
"Açıklamadılar, bunu yapanlar kötü olan Türklerdir' dediler."
Sonrası ise şöyle...
"Tuhaf bir histir. Güvenli hissedemedim kendimi. Türkçe hocalarımı çok seviyordum, mahalledeki arkadaşlarımı. Türk erkeklerle flört ediyordum, bütün bunlar böyleydi. ama daima bir soru vardı: Yarın ne olacak acaba?
"Yunanlılarla Türklerin arası iyise herşey iyiydi ama onların arasında sorun olunca bizim kafamıza iniyordu."
Eleni 1964'te Türkiye Rumları Yunanistan'a gönderdiğinde gitmiş...
"Bizim aramızda sen Yunan uyruklusun, Türk uyruklusun diye bir ayrım yoktu, ama Yunan uyrukluları gönderdiler. Ben Rumum Türk uyrukluyla evlenemem diye bir şey yoktu. Etrafımda Yunan uyruklularla evli birçok insan gitmeye mecbur edildi."
Dimopulu Yunanistan'da öğretmen olmak üzere eğitim almış... "Sonra İstanbul'a döndüm ancak burada Türk hükümeti Yunan diplomasını kabul etmedi. Çalışmak için Yunanistan'a döndüm. Orada şimdiki kocamı tanıdım. Kaldım" diyor.
"Vatandaş Türkçe konuş"
Eleni'nin ailesi emekli olduktan sonra Atina'ya yerlemişler. Babası Fener'deki tel ve çivi fabrikasında çalışıyormuş.
"Bakırköy'den Beyoğlu'ndaki Zapyon Rum Lisesi'ne trenle giderken, arkadaşlarıyla Rumca konuşulduğunda 'Vatandaş Türkçe konuş' diye uyarıldıklarını anımsıyor...
"Güne güne seneden seneye bilmiyordum ne olacak."
Yunanistan'da da Türkiye'den gelenleri Türk sandıklarını anlatıyor:
"Çok komilkti ya da trajikti... Bir kadın ilk defa Yunanca konuştuğumu duyunca şaşırdı. 'Türkiye'den geldin nasıl biliyorsun' dedi, 'Ben Türk değilim ki, Rumum, Hıristiyanım, Yunanca biliyorum' dedim."
Yunan hükümeti de uzun zaman Yunan kimliği vermemiş, Eleni seneler sonra Yunan kimliği alabilmiş.
"150 bin kişiydik İstanbul'da. Şimdi 2 bin, 3 bin Rum kaldı."
"Onların da yarısı ihtiyar, Balıklı Rum'da falan kalıyorlar. Yarısı orada kalan, işleri olan, para kazanan insanlar."
"Büyük gidiş 64'te, 74'te de Kıbrıs olayları vardı, Türk ordusu Kıbrıs'a girdi. O zaman da gidenler oldu."
"1943 Varlık vergisinden beri falan daima bir baskı vardı."
"Bu yıl evimi gördüm, ağladım"
İlk kez 2008 Mart'ta İstanbul'a gelmiş, "Korktum, hislerimden korktum" diyor.
"İstanbul benim yurdum. Bakırköy'e gittim, evimi gördüm ağladım, otelime döndüm."
"İstanbul çok güzeldi, şimdi daha da güzel olmuş. Ben Türkiye'deyken biz Rumlar biraz gericiydik. Ben şimdi sol taraftayım. başka türlü görebilirim hayatı ve tarihi."
"Yunanistan'da da kendi memleketini üstün gören milliyetçi insanlar var, Türkiye'de nasıl her sabah ant içiliyor, Yunanistan'da da böyle. İki memlekette de aynı olan çok şeyler var, çocuklar böyle büyürlerse, genç
olunca savaşa gidebilirler diye..." (NZ)
* O yıllarda Kıbrıs cumhuriyetindeki gerilimlerle ilgili Türkiyede yaygın slogan.