Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’ndaki 633. Haftalarında gözaltında kaybedilen Halil ve Kasım Alpsoy için toplandı.
633. haftada, Ankara'da işlerine geri iade talebiyle 66 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ve oğlunun cesedini talep ederek Dersim'de 79. Gündür açlık grevinde olan Kemal Gün’ün taleplerinin karşılanmasını istediler.
"Gülmen ve Özakça KHK ile gerekçesiz bir biçimde ellerinden alınan çalışma haklarını savunuyorlar. 70 yaşındaki Kemal Gün ise hava bombardımanında hayatını yitiren oğlunun cenazesini alabilmek için açlık grevini sürdürüyor. Eylemcilerin insan haklarına saygı ve insan onurunun korunmasını içeren taleplerinin derhal karşılanmasını istiyoruz.
" 633. buluşmamız aynı zamanda Anneler Günü'nde gerçekleşiyor. Anneler Günü nedeniyle İstanbul'un dört bir yanından Galatasaray'a gelenleri de selamlıyoruz. Bu hafta 23 yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan bir hakikat ve adalet mücadelesine eşlik edeceğiz. Kasım Alpsoy ve Halil Alpsoy'u unutmadık diyeceğiz. "
Eren: Bu anneler ayaklarının altının öpülmesini istemiyor
1980 yılında İstanbul'da kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi İkbal Eren şöyle seslendi:
"Yarın anneler günü yönetenler çıkıp diyecek ki eli öpülesi anneler, ayaklarının altı öpülesi cennetin ayaklarının altında olduğu anneler diyecekler. Buradaki anneler ayaklarının altının öpülmesini istemiyor. Buradaki annelerin yaşadığı cehennemi görün. Burada Galatasaray’da bir cehennem var. Bu annelerin cehennemini 633 haftadır görmüyorsunuz. Anneler bu cehennemde evlatları için hak ve adalet arıyorlar.
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynen kendi cümleleriyle şunu diyor. 'Reza Zarrab burada ya da değil ama vatandaşımız’. Ve şöyle devam ediyor ‘Devletlerin görevi vatandaşların hakkını korumaktır. Eğer korumazsak kendi vatandaşını korumayan bir ülke konumuna düşeriz’. Şimdi hangi vatandaşın hakkını koruyorsunuz? Biz vatandaş olarak kapınıza geldiğimizde bizi yok sayıyorsunuz. Hukuk ve adalet sizin için bireysel.
"Ankara'nın göbeğinde Nuriye ve Semih 66 gündür adalet arıyor. Onları vatandaş olarak görmüyorsunuz. Siz ne yaparsanız yapın biz sevdiklerimizin akıbetini öğrenmek için burada adalet arayışına devam edeceğiz.”
Yıldız: Oğlum neredesin?
90'larda tek çocuğunu Murat Yıldız’ı gözaltında kaybeden Hanife Yıldız söz alan kayıp yakınlarındandı:
“Oğlum şahsında tüm aramızda olan ve ayrılan annelerin bütün evlat acısı ve eziyet çeken annelerin en içten duygularımla acılarını paylaşıyorum. Benim annemden başlıyorum belki o oğlundan sonra çok yaşamadı ama hep torunu için benden bir haber bekliyordu. Bir gün bir haber geldi annen hasta diye yanına gittiğimde kendinden habersiz yatıyordu. Komşular dedi ki hep seni ve oğlunu sayıkladı. Biz bu acıları yaşarken başkaları da bu acıları yaşamasın istedik. Kimileri cezaevlerine koşuyor kimileri mezarlıklara koşuyor. Bütün anneler bir yerlere koşturuyor.”
“Burada bir sürü Kürt anne var ben de artık kürtlüğümü açıklayayım” diyen Hanife yıldız okuduğu Kürtçe şiirle tek çocuğu Murat'a seslendi “Oğlum neredesin?”
Canan: Arşivlerdeki kayıtları açın
Uzunda zamandır Yüksekova'da bir araya gelemeyen Cumartesi Anneleri önce sokağa çıkma yasakları şimdi ise OHAL nedeniyle dışarı çıkamıyorlar. Bugün onlar adına Canan ailesinden Tayyüp Canan şunları söyledi:
"Bir hafta önce Cumhurbaşkanı şunu söyledi 'Eğer bir suç işlenir ise ve suçlu cezayı çekemiyorsa o suçlu buna devam eder.’ Ben de şimdi soruyorum peki kayıplarımı alıp sorgulayıp işkence edenler ve kaybedenler suç işlemedi mi? Evet suç işlediler. O halde devlet arşivlerindeki kayıtları açın ve bunları bir an önce yargı önüne çıkartın.”
Emine Ocak’tan mektup: Son nefesime kadar kayıplarımızı soracağım
Arık dizleri tutmadığı içine alana gelemeyen Emine Ocak'ın Galatasay'a gönderdiği mektupta şu ifadeler yer aldı:
"Annelerin evlatlarına sevinçle sarılarak kutladığı anneler günü öncesinde aranızda değilim. Yaralıyım. Bu meydandaki tüm anneler tüm kadınlar yaralı. Bizim için anneler günü acı geçiyorsa her günden daha zor geçiyorsa çocuklarımızın eli bize uzanmıyor diyedir. Sesi kulağımıza ulaşmıyor diyedir. Her şeyden vazgeçip mezarlarına çiçek götüremiyoruz diyedir. İşte bu yüzden özel günler Galatasaray'daki anneler için daha zor. Daha dayanılmaz. Anneler Günü'nde çocuklarımızı kaybedenleri koruyanların yalanları daha da büyüyor. Biz annelere bu acıları yaşatanlar ceza aldığında adalet geldiğinde mezarlarına bir çiçek götürdüğümüzde çocuklarımızın kokusunu duyacağız. Çocuklarımızın yaralarıyla kendi yaralarımızı birleştirdiğimizde belki o zaman bizim de kutlayacağımız günler olur. Galatasaray'da birlikte diz çürüttüğüm anneler, kardeşler, çocuklarım hepinize ayrı ayrı sarılıyorum. Son nefesime kadar kayıplarımızı soracağım. Adalet, barış isteyeceğim. Kimse ölmesin demeye devam edeceğim.”
Üçüncü kuşak sesleniyor: Meydanları terketmeyeceğiz
Hali ve Kasım Alpsoy'un torunları meydandaki üçüncü kuşak olarak konuştu.
Helin Alpsoy: Ben 1994 yılında gözaltında kaybedilen Halil Alpsoy'un torunu Helin Alpsoy. Dedemi kaybedeli 23 sene oldu ve katilleri hala bulunmadı. Ben dedemi çok özledim babaannem amcalarımı ve babamı bu meydanda büyüttü. Şimdi sıra bizde. Biz de babam ve amcamlar gibi bu meydanlarda büyüyeceğiz ve dedemin katilleri bulunana kadar bu meydanları terk etmeyeceğiz.
Gülbahar Alpsoy: Dedem 23 yıldır kayıp. Dedemin ne bir mezarı ne de onu bulabileceğimiz bir y ol yok. Ben üçüncü kuşak olarak dedem Kasım Alpsoy’un torunuyum. Dedem gibi kayıp bir sürü insanın aileleri ve torunları var. Burada hepimizin acısı aynıdır. Ben dedemi arıyorum ve yeni kayıplar istemiyoruz. Ben ve tüm kayıp yakınları kayıplar bulunana kadar buradayız mücadelemizi sürdüreceğiz.
"Hakikati gizlediler"
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplar İçin Komisyon adına yapılan açıklamayı Cumartesi İnsanları’ndan Rezzan Karaman okudu.
Açıklamada Kasım ve Halil Alpsoy’un hikayeleri şöyle aktarıldı:
“37 yaşındaki Halil Alpsoy 12 Mayıs 1994 gecesi eşi ve 40 günlük bebeğiyle birlikte akraba ziyaretinden dönüyordu. İstanbul Kanarya’daki evinin önünde bekleyen polisler tarafından gözaltına alındı. Eşi itiraz edip bağırınca kimliklerini gösteren polisler: ‘Merak etme. Karakola kadar götürüyoruz. Yarım saat sonra gelir’ dediler. Halil Alpsoy bindirildiği beyaz Toros marka bir araçla götürüldü. Ve bir daha evine dönemedi.
18 gün sonra, işkenceden tanınmaz hale gelmiş bedeni İstanbul’a 530 km uzaklıktaki Kırıkkale’de ormanlık bir alanda bulundu. Kardeşleri onu elindeki çocukluktan kalma izden teşhis edebildi.
“Halil Alpsoy'un gözaltına alınmasından bir hafta sonra, polisler amcasının oğlu Kasım Alpsoy’un Adana’daki evine de baskın yaptı. Uzun menzilli silah taşıyan çelik yelekli polisler 18 Mayıs 1994 günü sabaha karşı 30 yaşındaki Kasım Alpsoy’u evinden alarak Adana İstihbarat Dairesi’ne götürdü.
“Gözaltına alındığı günün akşamı Kasım Alpsoy’u serbest bırakıp kimliğini alıkoydular. ‘Yarın gel. Kimliğini al’ dediler. Eve geldiğinde işkenceden perişan haldeydi. Eşine daha önce İstanbul’da gözaltına alındığında kendisini sorgulayan timin Adana’ya gelerek oradaki işkencesine de katıldığını söyledi. Ertesi gün, kimliğini almak üzere bir akrabasıyla MİT binasına gitti. Akrabası tüm gün kapıda bekledi ancak Kasım Alpsoy o binadan bir daha çıkmadı.
“Bugüne kadar, Kasım Alpsoy ve Halil Alpsoy’un gözaltına alındıkları inkar edildi. Ailelerinin tüm başvuruları karşılıksız bırakıldı. Devlet kurumları onları gözaltına alanların, işkence ile sorgulayanların ve kaybedenlerin yargılanmaması için işbirliği içinde çalışarak bütün bilgileri ve hakikati gizlediler.
“Devlet Kasım ve Halil Alpsoy’un kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstleninceye kadar ve onları kaybedenler adil bir biçimde yargılanarak hesap verinceye kadar bu dosyalar bizim için kapanmayacak." (HH/BK)