Alataş, zanlı O.S.'nin poster havasında Samsun'da çekildiği Eminyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan tarafından da açıklanan fotoğrafıyla ilgili, Samsun Emniyet Müdürü'nün de derhal geçici olarak görevden el çektirilmesi gerektiği görüşünde.
"Soruşturma başlamış ve soruşturma sürecinde bazı kamu görevlilerinin olaya karıştığına dair emareler, kuşkular varsa, ilk iş o kamu görevlilerinin geçici olarak görevden uzaklaştırılması gerekir. İstanbul Emniyet Müdürü'nün ve İstanbul Valisinin derhal el çektirilmesi gerek.
"Samsun'daki fotoğrafı çeken veya çekilmesine fırsat veren ya da bu konuda ihmali olan kamu görevlileri için de aynı şey geçerli. Samsun Emniyet Müdürü'nün de görevden alınması gerek."
Trabzon Emniyet Müdürü ve Trabzon Valisi daha önce görevlerinden alınmıştı.
4 ihbar, sıfır koruma
NTV'den Erdoğan Durna'nın haberine göre, Dink cinayetiyle ilgili gözaltına alınan Erhan Tuncel, ilki 2006'nın başında olmak üzere dört kez zanlılardan Yasin Hayal'in Dink'i öldüreceğine dair ihbarda bulundu.
Trabzon'da McDonalds'ın bombalanması sırasında gözaltına alınan ve muhbir olması karşılığında, hakkında dava açılmayan Erhan Tuncel'in, geçen yıl Trabzon emniyetine başvurarak, Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldüreceğini ihbar ettiği ortaya çıktı.Ancak bütün bu ihbarlara karşın ne Hayal takip edildi; ne de Hrant Dink için bir koruma önlemi alındı.Trabzon Emniyeti bu ham bilgiyi 19 Şubat 2006 tarihinde İstanbul Emniyeti'ne bildirdi. Bilgi notunda Yasin Hayal'in İstanbul'da yanında kalacağı akrabasının ismi ve adresinin de bulunduğu, ancak İstanbul polisinin yaptığı incelemede bilginin doğrulatılamadığı ortaya çıktı.
Yasin Hayal'in İstanbul'a gelmemesi ve notta adı geçen akrabasının bulunamaması üzerine İstanbul polisi durumu Trabzon'a iletti.
Trabzon polisine Erhan Tuncel'in daha sonra yaptığı 3 başvuru ise İstanbul'a bildirilmedi.
Alataş, bütün bunların ihmal ve görevde kusur olduğunu söylüyor. Çünkü " Gecikerek geçirilen her an faillerin gizlenmesine ve delillerin karartılmasına hizmet ediyor." Kamu görevlileri hakkında derhal adli ve idari soruşturma başlatılması gerektiğini de söylüyor.
Alataş: Hrant hak savunucusuydu, özel olarak korunmalıydı
İstanbul Valisi Güler, Dink'in öldürülmesini izleyen saatlerde basına sürekli olarak "Dink'in koruma talep etmediği için kendisine koruma verilmediğini" söylemişti.
Dink, 2 Şubat 2006'da tehdit edildiğini gösteren belgelerle Şişli Adliyesi'nde suç duyurusunda bulunmuştu.
Yusuf Alatş'sa, Dink'e zaten koruma verilmesi gerektiğini söylüyor. "Koruma için mutlaka başvuru gerekmez. Devletin zaten bütün yurttaşlarının can güveliği koruma yükümlülüğü var. Kişinin tehlikede olduğuna ilişkin objektif bir durum ortaya çıkmışsa, 'başvuru yok, koruyamayız' denmesi mümkün değildir. Hrant'ın tehdit edildiği açıktı; biliniyordu. İnternet sitelerindeki sürekli kışkırtıcı, hedef gösteren yayınlar da biliniyordu."
Alataş, Birleşmiş Milletler'in insan hakları savunucularının korunmasıyla ilgili devletlere yükümlülük yükleyen bildirgeyi anımsatıyor: "Hrant aynı zamanda bir insan hakları savunucusuydu. İnsan hakları savunucuları dünyanın her yerinde risk altındadır. Çünkü aykırı düşünceleri, özgürlükleri savunurlar. BM bildirgesi bu yüzden var. Devletlere 'insan hakları savunucularının riski daha fazla. Onları özel olarak koruma yükümlülüğü altındasın' diyor bu metin."
"Meclis komisyonu kurulmalı"
Alataş, Meclis'in de Hrant Dink cinayetiyle ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasının gerektiğini de belirtiyor.
"Böyle bir komisyon yargının görevini yapmayacak. Cinayetin siyasi sorumlularının, idari anlamdaki sorumlularının araştırılması, bundan sonra alınacak tedbirlerle ilgili çalışmalı. Cinayet nasıl bir ortamda gerçekleşti, hazırlayan nedenler, medyanın, siyasetçilerin açıklamalarının, İnternet sitelerinin rolü, yükselen milliyetçilik ortamı, açılan gereksiz davalar nasıl etkiledi sorularının yanıtlarını bulmalı. Sonuçta bu cinayeti yaratan ekonomik, sosyal, siyasal nedenleri belirleyecek ve alınması gereken tedbirleri tespit edip Meclis'te bunları önerecek bir komisyon olmalı bu."
"Derin devlet var, diyen hükümet kamuoyunu arkasına almalı, cinayeti aydınlatmalı"
Alataş, şimdiye kadar hiçbir kuşkulu siyasi cinayette, asıl faillerin, tetikçilerin arkasındaki örgüt, kişi ya da güçlerin belirlenemediğini anımsattı ve Başbakan'ın "Türkiye'de derin devlet var" sözlerine dikkat çekti:
"Sorumluluk hükümette. Delilleri bulacak, ortaya çıkaracak olan güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri bu hükümete, İçişleri Bakanlığı'na, Başbakan'a bağlı. Başbakan da derin devletin varlığından söz ederken, kamuoyunu arkasına alarak, Dink cinayetinden başlayarak bunları planlayan, azmettiren, finanse eden, faillere geleceğe yönelik garantiler veren mekanizmayı bulup çıkarmakla yükümlü."
"Samsun'daki fotoğraf bir mesaj"
Alataş, sanık O.S.'nin Samsun Emniyeti'nde çekildiği resmen açıklanan poster havasındaki fotoğrafını da bu bağlamda değerlendiriyor.
"Derin devlet bir ihbarı hasır altı edebiliyor ya da bazı delilleri gizleyebiliyor. Hiç çare bulamazsa, topluma bu kişinin yurtsever, vatansever olduğuna ilişkin mesaj veriyor. Zanlının Samsun'da poster gibi fotoğrafının çekilmesi tesadüfi değildir. Tamamen topluma bir mesajdır: 'Bu ülke bölünme tehdidi altında, bu ülkede yurtsever insanlar ülkesi uğruna suç işleyebilir' mesajı bu."
Özgürlükleri savunan herkes tehdit altında
Şu an Türkiye'de özgürlükleri savunan herkesin tehdit altında olduğunu söyleyen Alataş ırkçılığa dikkat çekiyor:
"Ankara'nın değişik ilçelerinde, ülkenin değişik yerlerinde silahlı eğitimler verildiği basında yer alıyor. Jandarma kökenli emekli askerlerin örgütlendiği legal kurumlar ve onların ilişkileri var. Ama sitelerinde açıkça ırkçılık yapılıyor. Açıkça Kürtlere, Ermenilere, farklı kimliklere karşı yayınlar yapılıyor. Bazı televizyonlarda Etyen Mahçupyan açıkça hedef gösteriyor, tehdit ediliyor."
"Savcılar harekete geçmeli" diyen Alataş, "Sırada kimin olduğu bilinmiyor. Tehdit altında birçok kişi var. İnsan haklarına ve özgürlüklere sahip çıkan herkes tehdit altında." (TK)