Kemerburgaz Üniversitesi'nden Doç. Dr. Gülçin Coşkun Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Suruç katliamı ile başlayıp yükselen şiddet olayları karşısında insan, yurttaş ve yıllardır devlet üzerine kafa yoran bir sosyal bilimci olarak susmak imkansızdı.
İmzaladığım barış bildirisi, içimde yükselen öfkenin ve isyanın barışçıl yollarla dile gelmiş haliydi. Ancak otoriterleşen iktidarların eleştiriye tahammülsüzlüklerini tarihsel örneklerle derslerde anlatmış olmama rağmen barış bildirisinden sonra yaşananlar kesinlikle öngörebildiğim bir süreç değildi.
Bu süreçte meslektaşlarım, dostlarım sadece işlerinden olmadılar; en temel yurttaşlık haklarından mahrum bırakıldılar. Sosyal çevrelerinden dışlandılar. Hatta maalesef bu süreçte ölüme itilenler oldu. Gün gelip bunlara sebep olanların hukuk karşısında hesap vereceğini ummak istiyorum, her ne kadar kaybedilen canları ve yılları tazmin etmek mümkün olmasa da.
Geride bıraktığımız aylarda ve mahkemeye gelmeden önce, yaşananlar üzerine bol bol düşündüm. Siyaset teorisi, insan hakları hukuku ve anayasa hukuku açısından söylenebilecek çok söz var. Ancak savunma yapmaya gerek yok. Çünkü bizim tarafımızdan işlenen bir suç yok.
Burada bir kere daha belirtmek isterim ki imzaladığımız metin kesinlikle bir barış çağrısıdır ve hiçbir suç unsuru içermemektedir. Hatalarla dolu olan iddianame, metinde yazılmayanlar üzerinden yola çıkarak suçlar yaratmaktadır. Dolayısıyla asımda geçersiz bir iddianamedir.
Ayrıca hiçbir şiddet çağrısı içermeyen, tümüyle barışın tesisine çağrı yapan bir metinle kamusal alanda görüş açıklamanın kesinlikle Anayasa'nın 26. Maddesi tarafında korunan ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmek isterim. Son günlerde gazetecilere, akademisyenlere ya da insan hakları aktivistlerine karşı açılan davalarda ifade özgürlüğü hakkının tümüyle yok sayıldığını gördüğümüz için bu konuda bir iki cümle etmek istiyorum.
Modern demokratik devletlerde yurttaşlık bağı hak ve sorumluluklar üzerinden kurulur. Dolayısıyla yurttaşlar, sadece vergi ödeyip devletin kendine biçtiği kalıp içerisinde hareket eden bir insan sürüsünden ibaret değildir. Yurttaşların sahip olduğu hakların en başında, devletin temsilcisi olarak hareket eden memurların ve kolluk kuvvetlerinin insan haklarına saygılı ve anayasanın çizdiği sınırlar içerisinden hareket edip etmediğini denetleme hakkı gelir.
Devletin temsilcilerinin kararlarını ve eylemlerini eleştirmek ve bu görüşleri kamusal alanda ifade etmek bu sürecin bir parçasıdır. Üniversitede bu alanda ders veren bir öğretim üyesi olarak, görüşlerimi ifade ermenin benim için sadece bir hak değil, sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla devletin temsilcilerinin kararlarına ve eylemlerine yönelik eleştirilerimi dile getirmek, ifade özgürlüğümü kullanmak yurttaş olarak hakkım ve siyaset bilimci olarak sorumluluğumdu.
Sonuç olarak belirtmek isterim ki imzaladığım metin, barış için bir çığlıktır. Tek amacı barışın yeniden tesis edilmesi için devleti önlem almaya çağırmaktır. Sadece barış amaçlayan bir bildiriyi imzalayarak anayasamız ve uluslararası anlaşmalar tarafından korunan ifade özgürlüğü hakkımı kullandım. Bu eylem hiçbir suç unsuru içermediği için beraatımı talep ediyorum. (HA)