Sorular, sorunlar ve olası çözümler ellerimizle dokunduğumuz yaşamlarımızdan ayrı bir yerde bulunmuyor. Hele de kadınlar açısından, kuramların yaşamlarımızla bağını kurmadan bir yerlere varılmıyor. Tıpkı annelerimizi görmezden gelerek kadın sorununa dokunamayacağımız gibi.
Kadın özgürlüğü üzerine kafa yormak için annelerimizin yaşamları üzerine düşünmekten daha iyi bir başlangıç noktası ne olabilir ki. Kadın hareketinin tüm amatörleri (profesyonelleri de) işe anneleriyle ilişkilerini sorgulayarak başlamalı.
Kişisel bir hesaplaşma
Niyetim annelerin ne kadar cefakar, fedakar ya da mağdur oldukları üzerine laf etmek değil. Sözünü ettiğim daha çok kişisel bir hesaplaşma.
Çoğunlukla kendimizden "geri" gördüğümüz, dar dünyalarını, çaresizliklerini farkında olmadan küçümsediğimiz, dinler gibi yaptığımız ama hiç sonuna kadar dinleme zahmetine katlanmadığımız, yakınmalarını kanıksadığımız, o bize en yakın (aslında önemli işlerimizin, "mücadele"lerimizin gölgesinde kalan) kadınlarla, kendi annelerimizle ilişkilerimizi yeniden ele almak gerekiyor.
Kimi zaman bıktırıcı gelen, o ezberlediğimiz yakınmaların satır aralarında kızlarıyla dayanışma arayışlarını ne kadar hissedebildik acaba? Ömürleri boyunca kimse tarafından dinlenmemiş sözlerini gerçekten dinlemeye çalıştık mı?
Ezilenlerin yanındayız ya! Yanı başımızdakini görebildik mi acaba? Yoksa bu önemsenmemişleri biz de mi göz ardı ettik farkında olmadan. Çokça sözünü ettiğimiz kadın dayanışması kuşak farkını aşıp onlarla ilişkilerimize yansıyabildi mi? Dahası böyle bir derdimiz oldu mu? Yoksa bizim için kadın kurtuluşu annelerimizin içimizi bunaltan dertleri ile alakasız bir şey midir?
Baba karşısında anne...
Babalarımızla ilişkilerine "anne-baba-kız" örüntüsünün dışına çıkarak bakabildik mi? Kolay değil. "Kızlar", kadın hakları savunucusu olabilir, devrimci ya da yurtsever olabilir ama aile ilişkilerine ha deyince dışarıdan bakamaz.
Çocukluğumuzdan beri imgelemimize yerleşen güçlü-haklı erkek imajı var, sonra en sert tırmıklarla kazınsa bile yapışkan izler bırakan aile ideolojisi ve kültürel değerler var.
Tüm bunlar daha başından anneyi baba karşısında (ve tabi bizim gözümüzde) bir sıfır geride bırakıyor. Toplumun omuzlarına yüklediği "zayıflık" da eklenince onları görmezden gelmemiz ve sorunlarını sanki onların doğal bir uzantılarıymış gibi algılamamız öyle kolay oluyor ki.
Özel olanın politik oluşu kadar, kişisel olan da toplumsalı barındırmaktadır. "Güçlü" kızlar "güçsüz" anneleriyle ilişkilerini sorgulamadan özgürleşme sürecine girilemeyecek. Ne de olsa bu süreç, "güçlü/güçsüz" ayrımının yadsınmasıyla başlıyor.
Annelerimizle yeniden ilişkilenmenin tam zamanı. Annelerini yitirdikleri için şanslarını yitirmiş olanların burukluğunu giderecek olan tek şey de bu.