Guardian gazetesi 8 Mart dolayısıyla hazırladığı haberde feminist düşünürlere ve aktivistlere nasıl bir değişim görmeyi istediklerini ve bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden umutlu olup olmadıklarını sordu…
Dünya Kadınlar Günü’nde erkek şiddetinin son bulması, iş yerinde eşitlik sağlanması ve kadının eşit temsilinin sağlanması taleplerinde bulunmak yeni karşılaşılan bir durum değil. Aksine bu değişimler için talepte bulunmak değişmeyen tek şey. Ama artık feministler durumun farklı olabileceğini söylüyor.
Geçtiğimiz Ekim ayında Hollywood’da ortaya dökülen cinsel taciz vakalarının yankıları hala devam ediyor.
Bu yılın başında, 300 kadar Hollywood çalışanı, cinsel istismarla savaşan kadınları desteklemek için Zaman Doldu (Time’s Up) bağış programını başlattılar. 250 fazla çalışanı olan İngiltere’deki bütün firmalara bir ay içinde cinsiyete bağlı maaş farklılıklarını bildirme zorunluğu getirildi. Dünya çapındaki kadınlar, hem evde hem de iş yerinde maruz kaldıkları baskıcı uygulamalar hakkında sesini duyurmaya başlayacak.
Feminist düşünür ve aktivistler Zaman Doldu (Time’s Up) ve #Bende (#MeToo) hareketlerinin artık geri dönüşün olmadığı anlamına geldiğini söylüyor.
Rebecca Solnit – Köşe yazarı, tarihçi, aktivist ve Harper’s Magazine’de yardımcı editör
“Bu çalışma için gerçek manada yol almaya başladığımız 2014 yılında, şöyle söyledim: ‘Tüm hayatım boyunca bunun için bekledim.’ Bunca zaman boyunca istediğim şey ise birinin çıkıp bütün kadınları olmasa da kadınların çoğunu etkileyen bu durumu devasa, her alana nüfuz eden, sosyal ve kültürel bir problem olarak teşhis edebilmesi ve ihtiyacımız olan değişimin, kadının doğru erkeği bulması veya ne giyilip nereye gidileceğini öğrenmesiyle değil ancak çok derin ve toplumsal bir dönüşümle mümkün olacağını anlamasıydı. Erkeklerin bizi tahrip etmesi sorununu nasıl halledebileceğimize dair pek çok öneri aldık. Bir hastalığa tanı koymaya çalışıyormuşuz gibi hissettik ve ancak bu yaptığımız işle hastalığı tedavi edebilecektik. Ve artık şu anda bunun için konuşabileceğimiz daha önce olmayan daha rahat bir alan var.
Şu an geri dönüşü olmayan bir anda olduğumuzu hissediyoruz. Öyle hissediyoruz çünkü daha önce olmayan bir şekilde birçok erkek bu durumun boyutu ve yaşananların çirkinliği hakkında dehşete düşmüş durumda. Ancak erkek egemenliği bir muharebe olmadan pes etmeyecek.
Her vaka özelinde bu etkinin hissedilmesi gerek. Artık erkeklerin kendini çalışma arkadaşlarını elle veya göz ile taciz etmede serbest hissedemediğini düşünüyorum. Bu her ne kadar ölçülemeyecek bir başarı olsa da önemli bir adım. Ve değişimle ilgili en çok dikkatimi çeken durum ise, çoğu zaman değişimin ölçülebilir veya hesaplanabilir olmayacağı ve sonuçta meydana gelen olayların artık gözlenmeyen şeyler üzerinden olacağı. Patronların yapacakları şeylerin yanına kar kalmayacağını, kadınların da buna katlanmak zorunda olmadıklarını düşünmesi gibi.
İyimser değilim ama umutluyum. Hukuk ve yasalardaki değişimdense bilinçlenme ve görünürlük açısından daha fazla bir değişim gerçekleştiğini düşünüyorum.”
Nadifa Mohamed- Yazar
“Bence kolektif bir heyecan var. Ve bu heyecan sadece korkutucu, ürkütücü suiistimallerde değil daha yaygın olarak görülen ufak tefek olaylarda da yakınma hakkını elde etmekten geliyor.
Kullandığımız dil bile değişti. Artık insanlar ırkçı ve cinsiyetçi seviyede tahrip ediciliği olan küçük çaplı saldırganlıklardan bahsediyor ve bu gerçekten çok iyi. Artık daimi olarak zarar gördüğünü, hayatının bitme noktasına geldiğini söylemiyorsun ama bu gene de bir saldırı ve birçok açıdan, her zaman gerçekleşiyor. Şu an bunu konuşabilmek için bir dilimiz ve dinlenmek için bir fırsatımız var.”
Susie Orbach - Psikoterapist, psikanalist ve yazar
“Bence bu çok heyecan verici bir an ve farklı nesillerden destek toplamaya başlıyor. Ayrıca #BenDe hareketi bir bakıma kadar sınıflar arası genellikle ise etnik gruplar arası ve ırklar arası bağlantıyı sağlıyor. Daha önce görünmez olan birçok konunun görülmesine olanak sağlıyor.
Dünyanın nasıl inşa edildiğini görmek için yeni bir merceğimiz var. Bir savaş aracı olarak kullanılan tecavüzü Batılı kadının yerine getirdiği kadınlık beklentilerini ilişkilendirebilen bu mercek ile her alanda farklı açılardan değerlendirme yapılabiliyor. Bu hem duygusal hem entelektüel hem de politik katmanlarda şekilleniyor.
Bence bazı erkekler arasında bunun çok ileriye gittiğine dair düşünceler var ama bu izlenimi konuştukları kadınlardan almıyorlar.”
Caroline Criado-Perez - Gazeteci, feminist kampanyacısı, ve The Woman’s Room’un (Kadın Odası) eş kurucusu
“İnsanların gerçekten bunun hakkında konuşuyor olması mükemmel ve bu bir değişimin yaşanabileceğini hissettiriyor. Ancak hayatın tüm aşamalarında görülecek gerçek bir değişimi getirip getirmeyeceği konusunda şüphelerim var.
Ünlülerin ve politikacıların siyah giyinerek veya bir tişört giyerek bunun önemli olduğunu söylemesi çok kolay. Asıl zor olan yasamayı farklı süreçlerde kadının geride kalmasını engelleyecek biçimde değiştirmek. Bu sadece insanların davranışlarıyla değil, toplumu meydana getiren önemli yapı taşlarıyla ilgili.”
Kat Banyard - UK Feminista’nın kurucusu
“Cinsiyetçiliğe karşı artan eylemlerin kalıcılaştırılmasını sağlamak herkesin en önemli rolü olmalı ve bu eğitim kurumlarının değiştirilmesini de kapsıyor. Nesiller arası bir değişimi sağlamak için okulların insanlara cinsiyetçiliğin ve cinsiyetçi tacizlerin otoriteler tarafından göz ardı edilen, rutin deneyimler olduğunu öğreten bir yer olmasını engellemek gerek.
UK Feminista ve National Education Union’un yaptığı bir araştırmaya göre okullarda cinsel taciz, cinsiyetçi dil ve cinsiyet rolleri yaygın bir şekilde yer alıyor ve öğretmenler buna karşı çıkmak için yeterli araçlardan mahrum hissettiklerini raporluyor. Bu yüzden Ofsted, öğretmen eğitim programları ve Depatment for Education acil bir şekilde öne çıkmalı ve eyleme geçmeli.”
Laura Bates- Everyday Sexism’in kurucusu
“Hem heyecanlı hem de tetikte hissediyorum. Bir yanım bunun gerçekten de bardağı taşıran son damla olduğuna inanmak istiyor bir yanım da bana deneyimli bir feminist olan Cynthia Enloe’nun sözlerini hatırlatıyor: ‘Bu kaçıncı bardağı taşıran son damla?’
“Cesur ve muhteşem kadınlar ilk adımı attılar. Şimdi ise bize düşen uygun raporlanma süreçlerini, bilinçsiz ön yargı eğitimlerini, cinsiyetler arası ücret farkı girişimlerini, hayatta kalma destek servislerini, Eşitlik Yönetmeliğinin 40.maddesini tekrar yürürlüğe koymayı, işverenlerin çalışanlarının üçüncü kişiler tarafından tacize uğraması karşısında korumasını takip etmek. Yapısal yaklaşımların alınıp alınmayacağı, bunun bir dönüm noktası mı yoksa geçici bir medya parlaması mı olduğunu gösterecek.”
Minna Salami- Afrika ve Afrika diasporasını feminist bir açıdan inceleyen MsAfropolitan bloğunun kurucusu
“Kadın tarihi kadın farkındalığının anlık çıkışlar yaptığı anlardan oluşur. Biliyoruz ki şu anda kesinlikle böyle bir anın ortasındayız. Bunu özellikle heyecan verici yanı ise sosyal medya ve çoğulcu forumlarda gerçekleşen konuşmalar sayesinde, bunun özel alanda olduğu kadar kamusal alanda da cinsiyet normlarına bir karşı çıkış olması. #BenDe ve Zaman Doldu kampanyalarının popülerliği bu muhabbetleri evin içine taşıdı.
“Havada çokça cesaret, yüreklilik ve kararlılık var. Asıl heyecan verici gelişme ise ana akımda feminist konuları hakkında oluşan farkındalık. Feminizm hakkında yıllardır konuşan ve yazan biri olarak, feminizmin birden ortak bilinçte yer edinmesini hayretle karşılıyorum.”
Julie Bindel- Serbest gazeteci ve politik aktivist, Justice for Women ( Kadın İçin Adalet)’in kurucusu
“Bu yıl birkaç önemli zafer elde ettik. John Worboys’un tecavüz mağdurlarının Büyük Şehir Polis Teşkilatı tarafından tazminat almasından ve şartlı tahliye kurulunun Worboys’u tahliye etme kararına karşı çıkma hakkı elde etmesinden seks işçiliği için zorlanan kadınların potansiyel işverenlerine sabıkalarını göstermeme hakkını elde etmelerine kadar. Ama bence her zafer için savaşmamız gerekiyor ve bu kadar yapısal bir baskıyla çevrelenmiş kültürün içinde yaşarken kazandıklarımızla yetinip dinlenemeyiz.”
Emma Dabiri- Goldsmiths’te görsel sosyoloji alanında doktora araştırmacısı, Soas’ta Afrika bölümünde öğretim üyesi
“Daha konuşmamız gereken bunca şey varken, ne kadar değişimden söz edebilirim bilmiyorum. Hegemonyacı menfaatlerle iş birliği içinde olan radikal bir dille karşı karşıyayız. Görünen o ki bu alanda daha fazla kadın, daha fazla kuir ve daha fazla kahverengi bedenin yer alması için fırsat var ama bu insanlar mevcut durumun içinde eritecek mi? Sanırım burada kendimize şu soruyu sormalıyız: Aslında neyi başarmak istiyoruz? Feminizm sadece neoliberal bir düzen içinde tüketim seçeneklerimizi arttırmak mı demek yoksa gittikçe radikalizm ve sosyalizmle kopardığı bağları tekrar oluşturmak mı demek? (EÜ/HK)
* "Leading feminists on why Time's Up and #MeToo mean there's no going back" başlıklı yazıyı Elif Ünal Türkçeye çevirdi.