Açık Radyo'da (94.9) yayınlanan Açık Dergi programında 28 Temmuz'da, Prof. Dr. Ayşe Erzan, Prof. Dr. Tosun Terzioğlu ve Prof. Dr. Ali Alpar'la, TÜBİTAK ve Boğaziçi Üniversitesi'nin ortak kuruluşu olan ve Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojileri Araştırma Merkezi'nin bir alt birimi olacağı duyurulan Feza Gürsey Enstitüsü üzerine yapılan söyleşiyi metin olarak yayınlıyoruz.
Açık dergi programında Feza Gürsey Enstitüsünü konuşuyoruz Ayşe Erzan ile. Ayşe Erzan, Feza Gürsey Enstitüsü'nün 1996 yılındaki kurucularından. Enstitünün temelleri 1983 yılında Erdal İnönü tarafından atılmıştı. 1997 yılında TÜBİTAK'ın katkılarıyla Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Yerleşkesi'ne yerleştirmişti. Son dönemde garip bir gelişme oldu.
Türkiye'nin önemli bir enstitüsü olan Feza Gürsey Enstitüsü'nün, Gebze'deki Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojileri Araştırma Merkezi'nin bir alt birimi olması uygun görülmüş. Bir süredir bu haberleri duyuyorduk. Bugün bir gelişme oldu. Radikal gazetesinden Şükrü Oktay Kılıç'ın haberi... "Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün bu konuda daha sağlıklı bir karara varacaklarını söylemiş.
Bu sağlıklı kararın ne olabileceğini de Açık Dergi içerisinde değerlendirmek istiyoruz. Ayşe Erzan, en başından beri enstitünün içerisindesiniz. Garabet denebilecek bu süreci de anlatmanızı isteyeceğim. Türkiye'deki ve hatta dünyadaki bilim çalışmaları açısından enstitünün ne açıdan elzem olduğunu ve son dönemlerde enstitünün başına gelenleri anlatır mısınız?
Ayşe Erzan: Feza Gürsey Enstitüsü daha önce Gebze'deki Marmara Araştırma Merkezi'nde kurulmuş Temel Bilimler ünitesinin bir anlamda devamı, bir anlamda da yeni bir modelin ortaya çıkmasına işaret eden ilginç bir deneme.
Boğaziçi Üniversitesi ve TÜBİTAK'ın ortaklaşa yaşama geçirdikleri Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, Türkiye'de, ister ilk Erdal İnönü'nün kurduğu tarihten itibaren ele alın, ister 1996'da Boğaziçi ve TÜBİTAK arasında imzalanan protokol ile yaşama geçirilen enstitü olarak ele alın, Türkiye'de ilk ve hâlâ da tek temel bilimler araştırma enstitüsü.
Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü'nün içinde teorik fizik, daha çok matematiksel fizik, ama aynı zamanda istatistiksel fizik, teorik katı hal fiziği çalışılıyordu. Bir yandan da hem temel hem de saf matematik diyebileceğimiz uygulamalı matematikle ilgilenen arkadaşlar vardı. Bu enstitü, çok doğru bir biçimde bütün Türkiye sathındaki fizikçilere, matematikçilere hizmet vermek için kurulmuştu.
Öyle ki sadece dört tam zamanlı, kadrolu insanı vardı. Yavuz Nutku, bu enstitünün bir anlamda kurucu ruhu diyeyim. O sürekli kadrolardan birini oluşturuyordu. Ama onun dışında da çok az sayıda, sadece dört kişi ile sınırlı, sürekli eleman olarak... Geri kalan çalışanlarının bir kısmını yarı zamanlı, genellikle İstanbul'daki diğer üniversitelerden haftada iki veya üç gün gelen insanlar, bir de doktora sonrası araştırmacılar oluşturuyordu.
Türkiye'de doktora sonrası araştırmacısı uygulamasını ilk olarak yaşama geçiren yine Feza Gürsey Enstitüsü idi. Burada yapılan etkinliklerin çok önemli bir kısmı da İstanbul ve Ankara dışındaki üniversitelerden insanların davet edildiği, yüksek lisans öğrencileri, doktora öğrencileri ve genç araştırmacıların katıldığı, yarı yılları yaz okulları, kış okulları biçiminde cereyan ediyordu.
Bu etkinliklere yurt dışından kendi alanlarında kalburüstü insanlar davet ediliyordu. Burada kendi üniversitelerinde kesinlikle imkân bulamayacakları bir araştırma, alışveriş, birbirinden öğrenme, kendine güvenini pekiştirme ortamı doğuyordu ve üniversitede bulunamayacak araştırma ortamında hakikaten o alanda ön saflarda ne tür araştırmalar yapılıyor, önemli sorular nedir ya da zorluklar nelerdir, bundan sonra araştırma doğrultuları ne yönde olmalıdır...
Bu bilgilerle donanarak kendi okullarına dönen insanlar doktoralarını, yayınlarını çok daha başarılı, dünyada bu işler ne düzeyde ne yapılıyorsa o düzeyde, o espri ile yapma imkânı buluyorlardı. Bence Feza Gürsey Enstitüsü'nün en büyük katkısı buydu.
Esasında TÜBİTAK ile yapılan genel anlaşmanın yenilenmemesi gibi bir durum söz konusu
A. E.: On iki senelikmiş protokol. 2008 yılında TÜBİTAK tek taraflı olarak yenilemeyeceğini söyledi. Kadri Özçaldıran ile bu konuyu görüşme fırsatım oldu. Kendilerine esas olarak hiçbir neden verilmediğini, sadece bir çözümsüzlükle karşı karşıya kaldıklarını söylediler.
İcabında bütün protokolü sıfırdan gözden geçirip tamamen yeni bir düzlemde sonuca ulaştırmaya hazır olduklarını söylemeye karşın. Doktora sonrası araştırmacıların kontratları yenilenmiyor ve yerlerine kimse alınmıyor.
Oradaki araştırmacı kadrosu yirmi dokuz civarındayken dörde kadar indiriliyor. Ulusal Bilim Teknoloji Enstitüsü ile onun, göz bebeği olarak görmesi gereken kurum arasında tahayyül etmesi zor bir ilişki biçimi.
Çok kısa bir süre içerisinde yer değiştirilmesini tebliğ ettiklerini de söylemek lazım.
A. E.: Hakikaten de boşaltıldı geçen hafta Perşembe akşamı.
Şu anda eşyalar taşındı Gebze'ye bildiğim kadarıyla, ama buradan bir geri dönüş olasılığı da konuşuluyor ya da bir tür orta yol mu bulunacak ne dersiniz?
A. E.: Umuyoruz, hala da umuyoruz. Bu aynı koşullarla mı olur yoksa daha geniş üniversiteler katılımıyla mı olur. Ama temel bilimler araştırma enstitüsü kimliğini koruyarak bu enstitünün faaliyetlerine devam etmesi doğrusu herkesin ortak isteğidir.
Şunu eklemek isterim ki, bu site ziyaret edilirse Feza Gürsey Enstitüsü'nde gelip ders vermiş, çeşitli etkinliklere katılmış, oradaki insanlarla ortak makaleler yazmış dünya çapında fizikçi ve matematikçilerin TÜBİTAK başkanlığına ve yeni atanan Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanı'na yazdıkları, "bu enstitü sizin gururunuzdur, dünya çapında başarılı, çok iyi şeyler vadeden, gelecek vadeden enstitüdür" diyen mektuplar var.
Bunlarla hakikaten, "Türkiye'de ilim bilim yapılmıyor zaten, ne lüzum var, bizim uygulamaya yönelik araştırmaya ihtiyacımız var" diyen zihniyetler arasında çok çarpıcı bir fark var.
Feza Gürsey dosyasına devam ediyoruz. Daha doğrusu Feza Gürsey Enstitüsü'nün Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojileri Araştırma Merkezi'nin bir birimine dönüştürülmesi tehlikesi karşısında yaptığımız söyleşilerden bir diğeri ile devam ediyoruz. Tosun Terzioğlu telefonumuzun diğer ucunda.
Ayşe Erzan ile da ayrıntılı olarak konuşmamızdan bir güven alarak TÜBİTAK'ın, enstitünün yerinin değiştirilmesine dair tebligatında, enstitünün daha iyi iş yapabilmesi için yer değiştirilmesine dair ibareler var.
Ama ne okuduklarımız ne de duyduklarımız enstitünün hiçbir şekilde işlevsiz bir halde olmadıklarını göstermekteydi. Siz esasında Erdal İnönü'nün başlattığı formattan şu andaki güncel format hakkında, esasında yepyeni bir model teşkil eden formatı hakkında değerlendirmeler yapar mısınız?
Zamanında TÜBİTAK başkanlığı da yapmıştınız. Bu modeli de konuşmak çok değerli olur, hem de TÜBİTAK'ın bu son hamlesi hakkında nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?
Tosun Terzioğlu: 1992-1997 yılları arasında TÜBİTAK başkanlığı yaptım. O sırada Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü olarak 1983'te Erdal İnönü'nün girişimiyle kurulan enstitü, Marmara Araştırma Merkezi'nde Gebze'deydi. İşler orada iyi yürümüyordu. Çünkü Marmara Araştırma Merkezi esas olarak kuruluşundan beri endüstri için araştırma yapmak üzere görevlendirilmiştir.
Temel Bilimler Enstitüsü ise, temel bilimlerde buluşlar yapacak, yani matematik ve teorik fizikte; sonra bunları makaleler halinde yayınlayacak ve gençlerin yetiştirilmesine katkıda bulunacak. Bu kısmı çok önemli. Hâlbuki Marmara Araştırma Merkezi'ne değişik üniversitelerden gençlerin gelmesi, gitmesi çok zor. Çünkü endüstriyel araştırmalar oluyor ve bunların bir kısmı gizli.
Bunun için biz epey uğraşarak yeni bir model geliştirdik. TÜBİTAK'ın temel bilimler enstitüleri, mutlaka bir üniversite ile yapılmalı. Bunu hayata geçirmek içinde 1996 yılında Boğaziçi Üniversitesi ile TÜBİTAK 12 yıllığına bir anlaşma yaptı. Feza Gürsey Enstitüsü, TÜBİTAK-Boğaziçi Temel Bilimler Enstitüsü olarak kayda geçti.
Bu enstitülerin üniversitelerde olması çok önemli çünkü genç araştırmacılar, doktora yapanlar araştırmalar yapacak, gelecekler, gidecekler, kurslar görecekler, yurt dışından ziyaretçiler olacak, araştırma yarı yılları olacak. Feza Gürsey Enstitüsü'nde bunlar gerçekleşti. Gerçekten çok verimli yıllar geçti, ama son yıllarda anlamadığımız bir şeyler olmaya başladı.
Feza Gürsey Enstitüsü'nün ödeneği giderek kısılmaya başladı. Hâlbuki TÜBİTAK'ın bütçesi müthiş bol. Ödenek varken TÜBİTAK'ın temel bilimlerde tek araştırma merkezi olan Feza Gürsey Enstitüsü'nün ödeneğinin giderek kısılması hiç birimizin aklının almadığı bir şey. Son kararı da anlamadık çünkü arkasında bir gerekçe yok.
Gerekçe; görülen lüzum üzerine... Yani bu bizim bir bakıma kötü bir devlet geleneğimiz. Görülen lüzum üzerine, yani bu "ben güçlüyüm istediğimi yaparım..." Bunun manasını ben göremiyorum. Amaç enstitüyü, "Orada da olmadı, dolayısıyla kapatalım" diyerek kapatmak ise, bu bilime yapılan en büyük kötülük olur.
İlginç tarafı, son kurulan hükümet, Sanayi Bakanlığı'nı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na dönüştürdü. Bu isim bile çok anlamlı, çok isabetli bir isim. Türkiye gerçekten iddialı bir ülke olmak istiyorsa, bilgi temelli bir ekonominin üzerine inşa edilmesi lazım. Böyle yapan, bu şekilde ileriye gitmiş olan ülkeler var. Almanya böyle iki defa ileriye gitti; Japonya, Kore...
Bütün bunlar örnekleri ama unutmayalım ki bu ülkelerde temel bilimler ciddi olarak desteklendi. "Biz sadece endüstriyel araştırma yapalım, matematiğe, fiziğe hatta felsefeye, tarihe ne lüzum var" diye bir görüşe asla yer olmadı. Kaldı ki temel bilimler çok büyük ödenekler gerektiren bir şey değil.
Feza Gürsey Enstitüsü'nün bütçesi yanılmıyorsam kısılmadan önce yılda on milyon lira idi, kısıldıktan sonra iki milyon liraya indi. Geçen sene TÜBİTAK'ın sarf etmeyip geri verdiği ödenek üç yüz milyon lira. Yani bunun otuzda birini Feza Gürsey'e verse, enstitü 2000'li yılların başlarında olduğu gibi fevkalade aktif, bütün genç matematikçilerin, fizikçilerin, geldiği, öğrendiği, araştırma yaptığı tartıştığı bir merkez haline 15 gün içerisinde gelir.
Ayşe Erzan ile enstitünün genel olarak işlevi, bu güne kadar nasıl işlemiş olduğu, dolayısıyla fonksiyonsuzluk gibi bir eleştirinin getirilemeyeceğine dair konuştuk.
Tosun Terzioğlu'da temel bilimlerde pratik bilimler tartışmasına dair bir iki görüş dile getirdi. Sizinle de esasında benzer konuları gündeme getirmeyi isteriz. Bununla beraber genel bir değerlendirme de almayı düşünüyoruz.
Mehmet Ali Alpar: O kadar tuhaf, acayip bir davranış oldu ki TÜBİTAK yönetimi açısından buranın kapatılması... Zaten hem yurt içinden hem yurt dışından gelen tepkinin büyüklüğünden belli. Bence Türkiye'nin içinden gelen tepkinin umut verici tarafı o enstitüden faydalanmış olan, çeşitli düzeydeki gençlerin asistanların, öğrencilerin tepkileri.
Çünkü lise öğrencilerinden doktora öğrencilerine kadar çok sayıda, kendi mensuplarını aşan sayıda belki binlerce yahut yüzlerce insana çok üst düzeyde eğitim verildi. Bu insanlar bilim heyecanı kazandılar. Burada görülmesi gereken Türkiye'de bilim yapılıyor. Yetmez bu kadarı ama Türkiye'de uluslararası kalitede bilim yapılıyor.
TÜBİTAK destekli temel bilim alanındaki yegâne örnek burası. Bilim yönetimi, bilim politikası açısından usul olarak ve içerik olarak da büyük bir hata var. İki taraflı hata var. TÜBİTAK gibi Türkiye'nin bilim politikasını yönlendiren bir kurumun, bu nitelikteki bir kararı, enstitünün içerisinde çalışan bilim insanlarına, bu konunu uzmanlarına sormadan üstelik sırf usulen enstitünün kendi yönetim kurulunun haberi olmadan, beyanla enstitünün kapatılması kararına gidilmesi bilim camiasına karşı bence büyük bir gaf.
Bunun bir benzeri de kendi bağlı oldukları bakana karşı yapıldı bence. Yeni bir hükümet, yeni bir bakan atanıyor. Sayın bakanın bu günkü Radikal Gazetesi'nden aldığımız beyanına göre, haberi olmadan böyle büyük yankı getiren karar bakanın önüne konuluyor. Hükümetin meşgul olduğu, son derece karmaşık siyasi konjonktür var.
Hükümetin değişeceği, seçimlerden sonra yeni bir hükümetin geleceği belli iken 5 Haziran'da bu kararı alıyorlar ve aldıktan sonra son ana kadar, ne enstitünün yönetim kuruluna ve orada çalışan bilim insanlarına duyuruyorlar ne de bağlı bulundukları bakana ve yahut yeni gelecek bakana duyurma ferasetini gösteriyorlar.
TÜBİTAK'ın muazzam bir bütçesi var buna karşılık geldikleri andan başlayarak, kendilerinden önceki bütün TÜBİTAK yönetimlerine, kendilerine destek olan insanlar dâhil, neredeyse Türkiye'deki bilim camiasının önde gelen tüm isimlerine hasmane bir tavır aldılar.
Feza Gürsey Enstitüsü aylık bir vaka değil. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Yerleşkesi ile TÜBİTAK arasında kurulmuş sırf teorik fizikçiler ve matematikçiler çalışsın diye bundan ibaret düşünülmüş bir şey değil. Tosun Bey'in başkan olduğu, benimde bilim kurulunda üye olduğum dönemde düşünülen şey bunun bir prototip olması.
Feza Gürsey Enstitüsü kendi başına başarılı ama esas olarak bir prototip olma niyetiyle kurulmuştu. Bu; şimdi kaldırılan yönetmeliğin bizim zamanımızdaki şeklinde açıkça yazıyor. Feza Gürsey Enstitüsü'nün kendisi için olan önemine ilave olarak bu teşvik edilip, başarıların artmasıyla, uygulamalı ve temel olarak başka alanlarda tekrarlanması gereken bir model.
Bunun başka ülkelerde örnekleri var. Bu enstitüler, Almanya'nın özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında araştırma potansiyelini geliştirmeye ve yeniden ayağa kaldırmaya büyük bir hizmet yapmıştır. F
eza Gürsey denildiğinde; ben kendisini şahsen tanırdım. Türkiye için çok büyük bir kültür ve medeniyet değeriydi. Böyle bir insanın bütün dünya ismini biliyor. adına kurulan enstitünün kapanması enstitünün değeriyle ilgili ve prototip olmasının ötesinde bir kadir bilmezliktir.
Son söyleşiyi sizinle yaptık. Umut verici olması açısından enstitünün geleceği hakkında son olarak neler söylemek istersiniz?
Mehmet Ali Alpar: Umut vermesi açısından değil, ben sahiden umutluyum. Sayın bakanın beyanatı, karardan kendisinin de haberi olmadığını, yeniden ele alacağını söylemesi hepimizi yüreklendirdi. Bulunduğumuzdan önceki nokta gerçekten üzücü bir noktaydı ama o noktadan çıktığımızı düşünüyorum.
Not: Feza Gürsey Enstitüsü'nün kurtarılması için açılmış olan blogdan, çeşitli imza kampanyaları ve mektuplara ulaşılabilir.
* Radyo programını Özlem Sevinç Özel metinleştirdi.