Rana Talo, 2011’de Suriye Ayaklanması başladığında Halep Üniversitesi’nde öğrenim görüyordu. Hayatının bu denli değişeceğini ve kendi deyimi ile "Başlarına bu kadarının gelebileceğini" asla düşünmüyordu. Ama ısrarla şunu yineliyordu; "Biz şanslı olanlardanız".
Ayaklanma yavaş yavaş bir iç savaşa evirilmeye başladığında ailesi ile birlikte ülkeyi terk etti. Ve zorlu bir yolculuk ile Kasım 2012’de Halep’ten Ceylanpınar’a ulaştı. İlk yıl bir düzen kurmakta zorlandılar. Türkiye’de kalabilecekleri güvenli bir yer ve aralarında Türkçe bilen yoktu. Antep’te akrabaları vardı ama aralarına hem sınırlar hem de kaybolan bir dil girmişti. Kimse Arapça konuşmuyordu.
"Güven içinde yaşayacağım bir evim yok"
Kasım soğuğunda Ceylanpınar’a geldiler ve kalacak bir yer aradılar. Rana o süreç için “Sürekli bir koşturma içindeydik, bir yuva peşindeydik” diyor. Sonraki yıl kendini güven içinde hissetmese de burada devlet bursu ile Akdeniz Üniversitesi’nde siyaset bilimi eğitimine devam etti, bu sene de doktora programına kayıt oldu. Türkçesi ilerlese de dil farkının karşılaştığı en büyük engellerden biri olduğunu söylüyor.
Kendisi son bir kaç yıldır daha mutlu olduğunu söylüyor ama hem Suriye’de hem de Türkiye’de siyasi ortamın gittikçe kötüleştiğinin altını çiziyor.
Türkiye'deki 4. yılında Halep-Ceylanpınar hattındaki kaçış hikayesini anlatıyor.
Hala Halep’te miyiz?
Yarın okulda ne olacak diye düşünüyordum… Matematik dersinden nasıl yırtabiliriz?
Öğrencilerin masumiyetini hatırlarken mermi sesleri beni uyandırdı, ben neredeyim?
Mermi bu sefer çok yakındı, tam kalbimden vuracaktı diye düşündüm.
Sonu gelmeyen mermiler. Mermiyle aramda mesafe ve korkutucu bir sessizlik var. Bu bir düğün ya da yeni silahı ile oynayan bir komşu değil.
Hala Halep’te miyiz?
Telefonum çaldı, ağabeyim;
“Muhammed merhaba, sorun nedir?”
“Bir odaya saklan, Özgür Ordu Ras al Ayn’a ulaştı”
“Zaten bütün ev bir ev koridor… Hamodi çok korkuyorum”
“Korkma, ben yoldayım, babamı da kaldır.”
“Ne yapacağız?” Babama sorsam bomba sesine alışmış, yeniden uykuya dönmek istiyor.
Şehrimiz yerle bir olurken nasıl uyuyabiliriz?
Bombardıman gözümüzü kırpmamıza izin vermiyor… Şehrimiz yerle bir olurken nasıl uyuyabiliriz?
Ağabeyim bize nasıl ulaştı bilmiyorum… Sarı boya ile kaplıydı… Kıyafetlerinin yarısı yoktu, yalın ayaktı ölümden kaçmıştı.
“Çantanı hazırla seni almaya geliyorum.”
“Nereye gideceğiz?”
Hepimiz aynı anda aynı soruyu sorduk.
“Bizde herkes gibi Türkiye’ye gideceğiz.”
Yanıma ne aldığımı bilmiyorum… Aynaya baktım nasıl giyinmeliydim… Başörtüsünü nasıl takmalıydım? Nereye gidiyorum? Bayılacak gibiydim.
Sınıra yürüyerek gittik…
Ağabeyim ve onun bir arkadaşı ile yürüyorduk. Kahramanlardı onlar… Yolun güvenli olduğundan emin olduklarında ‘hızlı’ derlerdi. Biz de koşardık.
Uzaklaştıkça arkamı kontrol edip anneme bakardım. Kalbinden rahatsız olan annem koşabiliyor muydu?
Ve yere düştüm…
“Anne, Anne... Allah aşkına annem koşamıyor Zain”.
Kuzenim Zain ise bana “Ağlama ben ona gidiyorum, ağlama” diyor.
Zain'in annemi birinin motoru ile yolculuk etmeye nasıl ikna ettiğini, o motoru nasıl bulduğunu asla unutmayacağım.
Zain…
Zain ki kendi annesini iki gün önce bombardımanda kaybetmişti.
Ve biz sınırdaki korkunç yolculuğumuza devam ettik. Yol bitmeyecek gibiydi. Mermi çılgınlığı arttıkça ağabeyim bana “Duvarın kenarından yürü” diyordu.
Sürekli ağlıyordum. Hayatta kalacağımızı düşünmüyordum. Ama hayatta kaldık. Annem, akrabalarım ve arkadaşlarım hepsi bizimleydi.
Şehrime baktım. Hafızamdaki mekanlara karşı yeni saldırılar gerçekleşiyordu. Mermiler gözyaşlarım gibi durmuyordu.
Bu manzara gözyaşlarımı hak ediyor! Biz hayallerimizi bir kenara bıraktık… Sınırı geçtik… İnsanlıktan uzaklaştık…
Oradaki şekilleri çok iyi hatırlıyorum bir de bizi sınırı geçirecek olanlardan birinin gözlerini.
Hayatımda gerçekliği en net şu an hissediyordum!
İki sırın kesişme noktasında durduk
Şanslı insanların sırası
Rana talo'nun ailesinin Halep'teki evi. Bir komşusu 1 yıl sonra yollamış fotoğrafı. "Çiçeklerimiz solmuş" diyor Rana...
Ve sınırı karanlıkta yürüyerek geçtik.
Şanslı insanların sırasındaydık… Bizi alıyorlardı.
Mahvolmuş hayatlar sırasında, kamplara, kaderlerine doğru yürüyen insanlar…
Ortada duruyorduk. Bekliyorduk.
Babam tozlu telefon defterini çıkardı, kalın gözlüklerini taktı ve numaralara göz gezdirmeye başladı. Bense kimsenin cevap vermeyeceğini düşünüyordum.
Belki biz de şanslı olurduk… Biri telefonu açtı ve babama hemen geleceğini söyledi.
Yere çöktük onun gelmesini bekledik. Babama sürekli Tahir Amca’nın gelip gelmeyeceğini soruyordum. Babam tedirginlik ile cevap veriyordu “Evet gelecek kızım, evet”
Ve geldi. Savaş olmayan topraklardan gelen adam. Arapça bilmiyordu… Ben ağlıyordum. Önce beni gördü: “Ailen nerede” diye sordu.
Hepsinin iyi olduğunu söyledim.
Sakinleşti… Yanımda olmadıkları için onlardan birini kaybettiğimi düşünüyordu?
Ama görmüyor muydu ben vatanımı kaybettim! (BZ/HK)
Çeviren: Begüm Zorlu
Manşet fotoğraf: Beha el Halebi - Halep/AA
ARAP AYAKLANMALARI'NIN 5. YILI YAZI DİZİSİ
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları Yazı Dizisine Başlarken
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları'nın 5. Yılı: Kronoloji
25 Ocak Pazartesi - Yedi Ülkede Arap Ayaklanmaları'nın Dünü Bugünü
26 Ocak Salı - Mete Çubukçu Ayaklanmaların 5 Yılını Anlattı
27 Ocak Çarşamba - Mısır'da Her Şey Mümkündü; Buraya Nasıl Geldik?
28 Ocak Perşembe - Tahrir ve Küresel Kalabalık Üzerine
29 Ocak Cuma - Mısır Devrimi'nin Sesi Essam'ın Hikayesi: "Çalınan Bahar"
1 Şubat Pazartesi - "Ulusal Mutabakat Sağlanmadan Mısır Halkı Güvende Olmayacaktır"
2 Şubat Salı - Can Ertuna'nın Gözünden Arap İsyanları
3 Şubat Çarşamba - Amerikalı Bir Gazetecinin Ortadoğu Güncesi
4 Şubat Perşembe - "Mısır, İran Devrimi Gibi Kendi Değerlerinden Döndü"
5 Şubat Cuma - "Görmüyor musun Ben Vatanımı Kaybettim?"
7 Şubat Pazartesi - Arap Devrimleri ve Suriye: Beş Yıl Sonra