Tunceli Üniversitesi tarafından düzenlenen I. Uluslararası Tunceli (Dersim) Sempozyumu, Baskın Oran'ın Dersim'e dersine iyi çalışmadan gelip, Dersim halkının referandumda verdiği "Hayır" oylarını, "Stokholm Sendromu" ile açıklamaya cesaret edebilecek kadar sığ açılış konuşmasında, Alevi inancı ve Kürt kimliğine yönelik hala sürmekte olan baskı, sindirme ve şiddetin vebalini, 1938 kırımı ile temsil edip, sonraki dönemlerde Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarından sorumlu Türk-İslamcı dünya görüşünün bugünkü iktidarın yapısal bir unsuru olduğunu örten yaklaşımına rağmen; Dersim meselesine yönelik samimi ilgisiyle sempozyumun bütün oturumlarına katılan Tunceli Valisini korumak üzere oturum salonları, lobiler, lokanta ve kafeteryada dolaşan siyah giysili ve telsizli çok sayıda sivil polisin, katılımcılar üzerinde yarattığı "kontrol edilme ve fişlenme" duygusuna rağmen; Tunceli Üniversitesinin sayın Rektörünün, sempozyumu mali olarak destekleyen Cumhurbaşkanına karşı duyduğu minnetle, iktidara yönelik son derece de düzeyli eleştirilere bile kendisini siper etmesine rağmen ve malum cemaatin hayaletinin ortalıkta dolaşmasından tedirgin olan Dersim halkının sempozyuma yönelik protestosuna rağmen, I. Dersim Sempozyumu'nu cesur ve sonuçları açısından da başarılı buluyorum. Neden mi?
1.Sempozyum boyunca, açılış konuşmasındaki hileye hiç ödün verilmediği gibi, Dersim halkına yönelik "Stokholm Sendromu" aşağılaması, çeşitli oturumlarda yapılan konuşmalarda Baskın Oran'a iade edilmiştir.
2.Sempozyumun esası olan, Dersim'e gün ışığında bakabilmeyi sağlamak, gölgeler ve hayaletlerden korkmadan, açıkça, cesurca, vicdanla ve sorumlulukla bakabilmeyi sağlamak amacı, bence gerçekleşmiştir. Ortalıktaki hayaletler, Dersim çalışan araştırmacıların, yazarların, sanatçıların ve belgesel sinemacıların samimiyet ve vicdanla gerçeği ortaya koyma çabalarını gölgeleyememiştir. Sempozyumun Cumhurbaşkanının himayesinde yapıldığı, "Alevi Açılımcı" eser sayıda katılımcı ve sayın Rektör tarafından birkaç kez hatırlatılmasına rağmen, bu himaye, sempozyuma katılanların büyük çoğunluğu tarafından bir "ihsan" olarak algılanmamıştır.
Çünkü sempozyumun katılımcıları da mağrur Dersim halkı gibi, ihsanla gölge / himmetle biat arasındaki ilişkiyi çok iyi bilirler. Üstelik bu himayenin bir sonraki seçimlerde oya tahvil edileceğinin ve Baskın Oran'ın kapanış oturumunda iddia ettiği gibi Türkiye'nin çektiği doğum sancılarının ulus devletten demokratik devlete geçişin değil, tam tersine, doğmakta olan sivil-otoriter devlete duyulan tepki olduğunun da farkındadırlar. Bu nedenle de, himaye eden iktidar, sempozyumun bir Cumhuriiyet Halk Partisi (CHP) eleştirisine indirgenmesi muradına ulaşamamıştır.
Sempozyumda Dersim kıyımı bir devlet politikası olarak ele alınmış ve devletin devamlılığına vurgu yapılmıştır. Alevi ve Kürtlere karşı 38 kıyımından sonra gerçekleştirilen katliam, şiddet ve baskıların bu devlet politikasının uzantısı olduğu gerçeği göz ardı edilmeyerek, beklenen tuzağa düşülmemiştir.
3. Sempozyum, konusunun tabiatı ve gereği olarak öncelikle Dersim Kıyımına odaklanmıştır. Bu odaklanma bir yanıyla, Şükrü Aslan'ın ifadesiyle "herkesin bildiği sırrı" artık konuşmak, gerçeklerle mitleri birbirinden ayıracak bilimsel tartışma ortamını yaratmak için elzemdi. Ama diğer yanıyla da bu travmayı paylaşarak yasın herkes tarafından kabul edilmesi için zorunluydu. Çünkü, Vamık Volkan'ın dediği gibi, bir toplumsal travmadan kaynaklanan acı, ancak yasın herkes tarafından kabul edilmesi ve meşru olarak yaşanabilmesi durumunda azalabiliyor. Bu nedenle bu sempozyum Alevi ve Kürtlerin yaslarını açıkça yaşamaları için atılan çok değerli bir adımdı.
Ancak bu yasın gün ışığında yaşanması kadar resmi olarak da kabul edilmesi gerekiyor. Bu talep sempozyumda açıkça dile getirildi. Bu talebin iki yönü vardı. Birincisi devlet otoritesinin bu yası resmi olarak kabul ederek özür dilemesi, ikincisi ise, devletin arşivlerinde bulunan ve CHP'yi tehdit için kullandığı tüm belgeleri hiç beklemeden açmasıydı. Çünkü hiç kimsenin tarihsel gerçekleri kendine saklamaya ve kendi çıkarına uygun biçimde kullanmaya hakkı yoktu.
4. Sempozyumun odağını 1938 kıyımı oluşturmasına rağmen, tarih, sosyoloji, antropoloji, kültürel çalışmalar, siyaset bilimi, ekonomik kalkınma, planlama ve çevre konularında, çok sayıda bildiri sunuldu. Bunlardan büyük çoğunluğu, benim bu güne kadar katıldığım ulusal ve uluslararası konferanslarda dinlediklerimden çok daha nitelikli çalışmalardı.
Örneğin, Türkiye gibi kültürel antropolojinin zayıf olduğu bir ülke için sempozyumdaki bazı bildiriler beni çok umutlandırdı. Burada etkilendiğim çalışmaları tek tek sayarsam, paralel oturumlar nedeniyle kaçırdığım diğer çalışmalara haksızlık olur. Nasılsa sempozyum kitabında hepsi basılacak demekle yetineceğim.
5. Sempozyumda yukarıda söz ettiğim odaklanmaya da bağlı olarak az sayıda çevre oturumu vardı. Ancak Munzur Vadisinde yapılması planlanan baraj ve hidroelektrik santrallerine (HES) yönelik tepkiler diğer oturumlarda da dile getirildi. Çünkü Munzur Vadisi sadece korunması gereken bir ekosistem değil, aynı zamanda Dersim kültürünün barındırdığı inanç ve değerler sisteminin kurucu bir öğesiydi. Munzur Çayı sıradan bir akarsu değil kutsal bir ırmaktı Dersim için. Bu nedenle de Munzur Vadisine yönelik her türlü müdahalenin azımsanamayacak bir dirençle karşılaşacağına dair güçlü bir izlenim edindim sempozyum sürecinde. Muhatapların bu durumun sıradan bir çevre koruma bilincinden daha fazla bir şey olduğunu anlamalarını umut ediyorum.
Son olarak, beni sempozyumun yapıldığı mekanda arayıp bulan, Muğla Üniversitesinde bulunduğum yıllardan tanıdığım Dersimli genç arkadaşlarımla yaptığım sohbetten ve Eğitim-Sen'in Tunceli Şubesinin sempozyumu protestosundan yola çıkarak, oradaki dostlarımın haklı kaygı ve tedirginliklerini biraz olsun hafifletmek için, şunu söylemek isterim; Bu sempozyumda kazanan taraf Dersim'dir. Bazı Can'lar da sırf bunun için kendilerini ateşe atmışlardır. O mucize gibi coğrafyanın pek çok Can'ı gibi. Bu nedenle Şükrü Aslan'a hepimizin teşekkür borcu var. (HK/TK)
* Hatice Kurtuluş, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü.