Gökkuşağını sığdırmışlar bu küçücük şeyin içine, baksana Güneş’te nasıl da parlıyor?
…
Alem demek; eğlence demek! Eğlence demek; Misket demek!
Misket demek?
Her şey demek! Ben, sen, biz demek!
Ersin ve Deniz demek!
Farazi Tiyatro’nun ilgi çeken oyunu “Misket”, böyle başlıyor. Orkuncan İzan ve Turgay Korkmaz’ın sahnede hayat verdiği “Ersin” ve “Deniz” gözlerin tam da ikisinin olduğu bir yede küçük bir kasabada, benzer mş duyguyu paylaşmaya çalışıyorlar, deniyorlar ve deniyorlar. İlk başta pek de başarılı olamıyorlar.
Biri sabah 8.00 akşam 18.00 rutininde akan “bekçilik” mesleğine hayatını adarken, diğeri yaşadığı kentten ayrılmaya karar veriyor.
Oyun, kimi yerde kapitalist sistemin dayattığı hayatlara eleştiri sunarken kimi yerde de değişime göz kırpıyor.
Cilveli bir oyun “Misket”, kıpır kıpır neşeli. “Misket”i oyuncuları Korkmaz ve İzan’dan dinledik:
“Günümüz ilişkilerinin tıkanıklığını da görüyoruz oyunda. Hem kendilerinden hem çevrelerinden sakladıkları kendilerini bulma, itiraf etme ve inkâr etme hikayesi. Bu aşkın her iki tarafının da erkek olması sadece teferruat.”
“Misket”’in ortaya çıkış hikayesini anlatır mısınız?
Turgay Korkmaz: Oyunu 2020 yılında yazdım… Orkun’la beraber Bilkent’ten mezun olduktan sonra İstanbul’a yerleştik… Hali hazırda birkaç oyun yazmıştım. Misket’i yazdıktan sonra nasıl yapacağımızla ilgili arayışlara girdik ve süreç bizi buralara kadar getirdi…
Orkuncan İzan: Bilkent Tiyatro Bölümü’nde okurken her fırsatta İstanbul’a gelip burada oynanan oyunları izlerdik. Tiyatroların durumu, seyircinin ilgisi, nelerin eksik olduğu üzerine hep tartışırdık. Aslında mezun olup İstanbul’a gelmek ve tiyatro yapmak bizim için şans eseri ortaya çıkmış bir şey değildi. Çok önceden karar verip planladığımız bir süreçti.
Faraza Tiyatro’yla da ülkemizde ve dünyada yaşanan çözülmeye muhtaç problemleri bu toprakların insanlarının hikayeleriyle ve bizden bir dille anlatmayı amaçlıyoruz. Bu noktada Misket oyunu da bunun çok net bir örneği oldu.
Turgay Korkmaz: Oyunu yazmaktaki ana unsur sadece bir tiyatro bakış açısı değil bu konuya-ötekileştirmeye karşı düşüncemizin iyiden iyiye netleşmesi ve sanki biraz eksik kaldığını hissetmemdi… Acaba zaten öteki olarak görülen bir şeyi, daha da öteki kültürlerle mi anlatıyoruz da tam olarak seyirciyle bütünleşmiyor…
Biz de ötekileştirilenleri bizim gibi davranan, bizim gibi yaşayan, bizim gibi tartışan iki karakter üzerinden anlatmanın daha makul olacağını düşündük… Ayrıca çocukluğumda tanıdığım kişiler ve şahit olduğum olaylar oyunun temelini oluşturdu diyebilirim.
“Ara sıra küçük homurdanmalar oldu”
Sevgi, aşk, kavuşma halleri üzerine bir oyun aslında, Quir bir yanı da var, siz oyunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Orkuncan İzan: Önlerine engeller konmuş ve birbirine kavuşamayan iki aşığın engellerle mücadelesi… Bu ana tema zaten sanatın her disiplininin her zaman beslendiği güçlü bir tema. Misket’in de asıl dayandığı yer burası.
Günümüz ilişkilerinin tıkanıklığını da görüyoruz oyunda. Hem kendilerinden hem çevrelerinden sakladıkları kendilerini bulma, itiraf etme ve inkâr etme hikayesi. Bu aşkın her iki tarafının da erkek olması sadece teferruat.
Turgay Korkmaz: Aslında tema tam da söylediğiniz gibi bir aşk hikayesi… Yeni bir şey söylemiyoruz, öyle de bir niyetimiz yok… Yalnız her aşk hikayesini diğerlerinden ayıran, onu değerli yapan gerçek ve saf yaklaşımlarıdır. “Misket”, tam bu noktada aşk duygusunu bile tanımlayamayacak kadar köşede kalmış/bırakılmış Ersin ve Deniz’in birbirlerini aşkla bulma hikayesi… Quir yanı ise, o da bir aşk değil midir zaten?
Oyunla ilgili transfobi ve homofobi tepki aldınız mı?
Turgay Korkmaz: Çok enteresan bir şekilde seyirciden asla büyük bir tepki almadık. Ara sıra küçük homurdanmalar oldu ama bu bile o seyircinin o an yaşadığı çelişkinin katarsisi gibiydi…
Dahası tepkiden ziyade homo fobik olanların oyundan sonra bu yaklaşımdan vazgeçtiğine dair çok mesaj aldım… Ya da son sahnede Deniz’in seyircinin gözünün içine baktığı yerde yaşlı teyzelerin gülümseyerek ikna olduklarını, kabul ettiklerine şahit olduk…
Orkuncan İzan: Tiyatronun amacı tam da bu zaten. Seyirciye ‘’bir de bu taraftan bak’’ dedirtmek. Son yıllarda çok fazla quir temalı oyun yapıldı. Büyük çoğunluğu da benzer sloganları atıyordu. Ama Misket o alışılmış kalıpların dışında bir dille ve insanlarla bu hikayeyi anlattığı için en homofobik kişiyi dahi düşünmeye sevk etti.
Festivallere gidiyor musunuz mesela tepkiler nasıl oluyor?
Turgay Korkmaz: Aslında bu sene daha çok festivallere katılmaya başladık. Geçtiğimiz günlerde TheatreIst Showcase kapsamında oynadık… Yurtdışından tiyatro yönetmenleri ve yapımcılarının izlediği bir organizasyondu… Oyun sonrası hemen bir festival daveti aldık.
Orkuncan İzan: Şimdilik sadece Ankara ve İzmir’e turne yaptık. Mayıs ayında her iki şehre de yeniden gideceğiz. Burada ilginç bir şey var. İstanbul’da oynadığımız zaman oyunun açılışındaki köçek dansına seyirciler önce tereddütlü yaklaşıyorlar ancak oyunun teması ve anlatmak istediği konu İstanbul seyircisini kendine çekiyor. Ankara’da ise dans başladığı anda salon alkışlarla eşlik etmeye başlıyor. Seyirciye baktığımızda yerinde duramayan, oynayan omuzlar görüyoruz.
TheatreIst Showcase’de yabancı seyirciye oynarken büyülenmiş bir merak içinde köçek dansı izleyen insanlar gördük.
Bu yüzden yurtdışı festivallere ve turnelere ağırlık verdik. Şimdilik tarihleri çok net olmasa da kısa süre içinde Misket’i yurtdışına da çıkaracağız.
Oyuncular zor bir rol üzerine çalışıyor ve gerçekten sahnede iyiler, bunu nasıl başardılar?
Turgay Korkmaz: Sonuçta yazdığım bir oyun olduğu için karakterlerimi çok iyi tanıyorum… Ancak oyunun prova aşamasında yönetmenimiz Kayhan Berkin’in yönlendirmesiyle işi bir ilişki noktasında tuttuk…
Bu ilişki bizi ister istemez hem canlı tuttu hem de metnin gerekliğine hizmet etmemizi kolaylaştırdı. Diğer bir yandan Orkun’la beraber hem okul öncesi hem de okulda sahne pratiğimiz çoktu… Tabii, birbirimizi de çok iyi tanıyorduk…
Orkuncan İzan: Karaktere hazırlanırken her şeyden önce kendimi sorguladım. Acaba ben ne kadar homofobiğim diye. Çünkü riskli karakterler oynuyoruz, bilmeden birilerini kırabiliriz diye düşündüm. Heteroseksüel biri olduğum için karakterin mutlaka yakalayamayacağım ve empati kuramayacağım noktaları olacaktı.
Buraları en aza indirgemek lazımdı. Bu noktada karakteri o kadar çok kurcaladım ki neredeyse oyunun yazarı ve karakterleri yaratan Turgay kadar ben de karakterlere hâkim oldum. Ondan sonrası zaten bir oyuncu için çorap söküğü.
Oyunu nerede izleyebilirsiniz?
29 Mart – Hann Sahne
7 Nisan – Baba Sahne
19 Nisan – Hann Sahne
24 Nisan - House of Performance
10 Mayıs - CerModern Ankara
23 Mayıs - İzmir Sanat Merkezi
(EMK)