Yırt, yapıştır, kes... Bunlar, çocuk kitaplarıyla tanıdığımız Gökçe İrten için işinin bir parçası, ama bir yandan da bir meditasyon biçimi.
"Siz Hiç Bir Kitaba Sarıldınız mı?", "Hepimiz", "Beni Görebiliyor musun?", "Kim Bu Gelen" gibi kitaplarını çocuklarla buluşturan İrten, son olarak ise Doğan Çocuk'tan çıkan "Kendin Gibi"yi yazıp resimledi.
Yazar ve illüstratör İrten kitaplarındaki kolajlarıyla ilgili olarak, "Çocuklar için kâğıt, kalemin algısı dışında yırtmak, yapıştırmak büyük bir rahatlık ve özgürlük. Yırtsın, yapıştırsın, kessin. Benim atölyelerimde de böyle. Kesinlikle yetişkinler de bunu yapmalı" diyor.
Neyse ki bu duyguları sadece ben yaşamıyorum!
Güzel Sanatlar Seramik Bölümü mezunusunuz. Çocuk kitabı yazmaya nasıl başladınız?
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar’dan mezun olduktan sonra Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar’da yüksek lisans yapmaya karar verdim. Orada da çocuk kitabı üzerine bir tez yazmak istedim. Aslında bunun geçmişi de şöyle; bir program kapsamında bir yıllığına İspanya’ya gitmiştim. Şehirde gezerken kitapçılara çok girip çıktım ve müthiş illüstrasyonları olan çocuk kitapları görüyordum. O zamandan kafama yer etti. Seramik okumama rağmen iki boyut da seviyordum. Tezimi çocuk kitapları üzerine yapmak istedim.
"Öyküyü sessiz film gibi anlatmak fikri ilginç"
İlk kitabınız sessiz kitaptı. Sonradan yazılı kitaplarınız yayımlandı. Bu geçiş nasıl oldu? Üretim süreci açısından ikisi arasında nasıl farklar var?
Metin kullanmadan resimle bir şey anlatma fikri bana ilginç geliyor. Yazıdan destek almadan tüm hikâyeyi bir çocuğa sessiz film gibi anlatmak fikri ilginç. Ben her zaman yazı yazmayı seven bir çocuktum. Duygularımı da aileme, sevdiklerime yazarak ifade ederdim. Yazmayı hep sevdim. Metin ve resim birbiriyle konuşmaya başladığında bambaşka şeyler ortaya çıkıyor. Metinde söyleyemediğini resimde, resimde ifade edemediğini metinde anlatıyorsun. O da bambaşka bir güç.
Aklıma bir görsel geliyor öyle çizmeye başlıyorum. Komikli bir şey yazmaya başlayayım diyorum bazen de. Sessiz kitapta metin desteği yok ama bir senaryosu yani bir kurgusu var. Muhakkak yine bir hikâye üzerinden gidiyor.
Metni kağıda döküp yazmaya başladığımızda ise işin içine editör de giriyor. Çocuk kitaplarında çok az metin kullanmalısın mesela. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum ve çok da eğleniyorum. Çünkü bir söylediğin farklı bir şeye çevrilebilir. “Siz Hiç Bir kitaba Sarıldınız mı?” kitabımda mesela, virgülü nerede kullandığınıza göre anlam değişiyor.
"Çocuğum resmi eliyle tutup sayfadan çıkarmak istiyor!"
Kolaj çocukların dünyasında daha dikkat çekici bir tarz diyebilir miyiz? Hem kitaplarda incelerken, bakarken hem de kendileri uygularken… Atölyeler de yapıyorsunuz sanırım. Çocuklar bu türe nasıl yaklaşıyor?
Kolaj çekici. Özellikle birkaç aileden şöyle bir yorum geldi bana; öyle gerçekçi olmuş ki çocuğum eliyle tutup çıkarmak istiyor. “Beni Görebiliyor musun?” kitabımı aileme ithaf etmiştim. İlk sayfaya bir fotoğraf koymuştum, eliyle çıkarıp almak istemiş biri. Bunları duymak güzel. Eğlenceli şeyler.
Çocuklar için kâğıt, kalemin algısı dışında yırtmak yapıştırmak büyük bir rahatlık ve özgürlük. Yırtsın, yapıştırsın, kessin. Benim atölyelerimde de böyle. Kesinlikle yetişkinler de bunu yapmalı. Yani kağıdı yırtmadaki duygusal rahatlık çok iyi. Benim rahatlama yöntemlerimden biri de kağıt kesmek, yırtmak ve yapıştırmak. Bunları bir meditasyon yöntemi olarak yetişkinlere de öneririm.
"İki hayal gücü birleşince..."
Kendi yazdığınız kitapların yanı sıra başkalarının hikâyelerini de resimliyorsunuz. Sizin için değişen neler oluyor süreçlerde?
Evet, kendi kitaplarımı yazmadan önce başka yazarların kitaplarını çizdim. Onlar da başka bir keyif oluyor. İki hayal gücünün birleşip ortaya bir şey çıkması gerekiyor. Ben tek başıma daha rahat ediyorum tabii ki. Bazen denir ya sanatçıların bir noktada sınırlanması iyi olur, aksi halde o kadar büyük denizdesin ki nereden başlayacağını bilemiyorsun. Bazen yazarken ben de öyle olabiliyorum. Yazarla çalıştığımda da hâlihazırda önüme bir metin gelince çizmekte daha rahat olabiliyorum. Ama bir yandan da başka birinin kafasında kurguladığı bir karakterle senin kafandakini birleştirip çizmen gerekiyor, bu git gelli bir süreç.
"Bremen Mızıkacıları çizimi hâlâ gözümün önünde"
Çocukken - hikâye veya çizimler - en etkilendiğiniz kitabı hatırlıyor musunuz?
Çocukken pop - up kitaplarım da vardı. Açılıyor, içinde bir şeyler çıkıyor, o hareketlilik hoşuma gidiyordu. Böyle sorunca aklıma ilk olarak “Bremen Mızıkacıları” geldi. Hayvanların üst üste olması… Hâlâ o çizim gözümün önünde. Eşeğin üstünde köpek, onun üzerinde horoz… Hikâye olarak da “Şeker Portakalı” geldi aklıma.
Kitabı MoMA'da
Kitabınız “Hepimiz” New York'taki Güzel Sanatlar Müzesi MoMA’da satılmaya başladı. Bu süreç nasıl ilerledi? Bu size ne hissettiriyor?
Çok mutlu oldum ve gururlandım. Chronicle Books’un resimli kitaplar alt başlığında basıldı. ABD’de oradan satılıyor. Ve yurtdışından sadece yüzde 2’lik oranda bir alan ayırıyor. Yüzde 2’ye girmiş olmak benim için zaten çok mutluluk verici bir durum. Çünkü zor bir pazar. Ardından MoMA ve Brooklyn Müzesi’nde de yer aldı kitap. MoMA’da gördüğüm andan itibaren gözleri dolu dolu olan emoji var ya, öyle oldum. Hayaldi gerçek oldu.
Anne olduktan sonra çizimlere, öykülere yaklaşımınız değişti mi? Bebeğinize neler okumayı tercih ediyorsunuz ya da onun dikkatini neler çekiyor?
Deniz 1,5 yaşında. Henüz böyle bir değişim olmadı çünkü çok küçük. “Board book” denilen kitaplara bakıyor, ilk kelimeler, hayvanlar, hayvan sesleri gibi. Henüz çok başındayız kitapların. Çok da zorlamıyorum. Bir şeyi erkenden gösterip ilgisini çekmezse uzaklaşmasını istemiyorum. İlerleyen zamanlarda daha başka bir hayal gücü evrenine geçecek ve ben de ona başka hikâyeler anlatmaya başlayacağım. O zaman eminim gerçek ilham kaynağım Deniz olacak. İlhamımı doğurdum diyebilir miyiz acaba?
Başarılı olma baskısı
Doğan Çocuk’tan çıkan son kitabınız “Kendin Gibi”nin fikri nasıl oluştu?
Gerek sosyal medya gerekse dünyanın şu anki hızıyla, sanki hepimizin her an başarılı olmalıymışız gibi bir algı var. Bence günümüzün en büyük dertlerinden biri bu. Bütün güzellik ve başarı standartlarına uymalıyız gibi yansıtılıyor her şey. Bu benim de canımı sıkıyor, çocuğum olduktan sonra da bu standartların onun üzerinden yaratacağı baskı da canımı sıkıyor. Hepimizin üzerinde görünmez ve her gün artırılan bir baskı var. Başarılı olma baskısı, çok iyi bir anne olma baskısı, çok zayıf ve güzel olma baskısı...
“Kendin Gibi” işte böyle ortaya çıktı. Ben tek değilim. Bu durumdan sıkılan ve yorulan başka insanlar da var. Ve özellikle çocuklarımızın üzerinde bu baskıyı oluşturmamalıyız. Kitapta beden olumlama da var, başarısız olunabileceğiyle ilgili algı da… Kilolusundur ama çok iyi koşabilirsin. Çok iyi zıplayan biri vardır, kanguru gibi, ama sen de kendin gibi çok iyi zıplayabilirsin. Hepimizin vücut gücü de başka. Herkes kendine göre bir şeyleri iyi yapabiliyor. Bu gücü herkese vermek istedim ve bu kitabın gücü bu. Kendimiz olduğumuz sürece her zaman başarılı olabiliriz yeter ki o baskı üzerimizden kalksın ve kendimiz gibi kalabilelim. (AÖ)