Uygulama kapsamında Beyoğlu, Bakırköy, Beşiktaş ve Kadıköy gibi ilçelere 24 saat kayıt yapan kameralar yerleştirilecek. Yani artık sadece marketler ve alışveriş merkezleri gibi mekânlarda değil, Beyoğlu'nda yürürken de gözetleneceğiz.
Devlet bu uygulama ile asayişin sağlanabileceğini, suç oranının düşeceğini, özel hayatın korunacağını iddia ediyor, fakat bu uygulanmanın gösterilmeye çalışılandan farklı bir işlevi olmadığını düşünmek için ya abartılı bir iyi niyete ya da Amerikan vatandaşı saflığına sahip olmak gerekir.
Can güvenliğini koruma iddiasındaki bu uygulamanın, sinsi ve büyük bir projenin önemli bir basamağı olduğu aşikar. Basitçe söylemek gerekirse, bu uygulama, belki de ilk kez üniversite girişlerine yerleştirilen kameralarla başlayan "kamusal alan röntgenciliği"nin ikinci büyük adımı; ileride karşımıza ne şekilde çıkacağı belli olmayan bu röntgenciliğin nihai hedefi ise, kameralar olmadığında bile uysal davranan, kendi kendim gözetleyen ve dolayısıyla, kontrol eden, "normalize"olmuş bireyler yaratmak.
Gözetleyenin iktidarı
Gözetlemenin tarihine bakarsak Michel Foucault'nun bu konudaki çalışmaları bize ayna tutar. Ona göre modern toplumda iktidar teknikleri ve stratejileri daima var olagelmiştir.
Bunlar başlangıçta ordular, hapishaneler ve fabrikalar gibi belli kurumlar içinde gelişseler bile etkileri sosyal hayatın dokusuna nüfuz etti.
Foucault, modern toplumda gözetimi anlatmak için, Bentham'ın Panopticon hapishanesi metaforunu kullanır. Panopticon, Bentham'ın yarattığı hapishane modelidir.
Foucault'nun sözleriyle, Panopticon, mahkûmda, iktidarın otomatik olarak işlemesini sağlayan bilinçli ve sürekli bir izlenebilirlik hâli yaratmak amacıyla mekânsal birimler oluşturma yoludur.
Bentham'ın Panopticon'u bu düzenlemenin mimari biçimidir. Çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule vardır. Bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniş pencereleri mevcuttur. Amaç, mahkumların sürekli izlendikleri fikrine kapılmalarıdır.
İzlenmese bile izlendiğini, ya da her an izlenebileceğini düşünen birey, kendi kendine bir oto kontrol mekanizması geliştirir ve kendini denetlemeye başlar.
Panopticon'da mahkum, görülmekte ama görememektedir, görülüp görülmediğini bilmemektedir. Sonuç olarak, bu hapishane modelini oluşturan Bentham da, Foucault da, gözetlemenin insan davranışı üzerindeki gücünü kabul ederler. Çünkü gözetim başlı başına bir iktidar kaynağıdır.
Neden gözetlenmek isteniyoruz?
Bunun çeşitli açılımları vardır. Gizlilik hakkını totaliter yönetimler dışında tüm ülkeler kabul etmekle birlikte neyin gizlilik kapsamına girdiği konusundaki uygulamada ciddi sorunlar mevcut.
Resmi otoriteler daha sağlıklı kamu hizmetleri sunmak, suçlularla mücadele etmek, vergi toplamak gibi makul gözüken nedenlerle düzenli olarak sıradan insanlar hakkında enformasyon toplamaktadır.
Karl Marx, gözetimi emek ve sermaye arasındaki mücadelenin bir öğesi olarak görmüştür. Ona göre gözetim, işçilerin izlenmesi, görülmesi ve sermayenin denetim yapmak için kullandığı bir araçtır.
Max Weber ise, tüm modern örgütlerin, bürokrasi içinde verimli pratik arayışının bir parçası olarak dosyalarda veri saklama ve çağırma yollarını geliştirmeleri üzerinde durur. Bu tip dosyalar özellikle devlet yöneticilerinin toplulukları fişleyebileceği kişisel bilgileri içerir.
Özellikle son zamanlarda türeyen terör korkusu insanların tüm bu denetimlere karşı çıkmamalarında hayli etkili. 11 Eylül sonrasında, insanların kendilerini tehdit altında hissetmesi nedeniyle, arttırılan güvenlik önlemlerinin, kendi iyilikleri için olduğuna dair bir inanç ortaya çıktı.
Michael Moore, Fahrenheit 9/11'de bunun üzerinde durmuş ve ABD'nin yapay bir korku atmosferi yaratarak, insanları nasıl denetlenmek ve gözetlenmeye razı hale getirdiğini gösterdi.
Kamusal alanın göbeğine yerleştirilmesi planlanan gözetleme sisteminin nedeni asayişin sağlanması olarak lanse edilmiş olsa da asıl hedef, yaptığı her hareketin kayıtlara geçeceğini düşünerek davranan bireyler oluşturmak.
Kısacası, henüz Batı toplumlarında olduğu gibi yeterince "modernleşememiş" ve sinsileşememiş; aleni, tepeden hükmeden vulgar bir iktidarın egemen olduğu bir toplumu, yukardan denetim olmadan kendilerini ve birbirlerini gözetleyen bireylere dönüşümünü sağlamaya çalışan ucuz bir "Amerikan rüyası"yla karşı karşıyayız.
Toplumsal muhalefete alan daraltma
Planlanan sistemin akla getirdiği diğer bir konu ise özellikle Kadiköy, Beşiktaş ve Beyoğlu meydanlarının siyasi eylemler için önemli noktalar olması.
Yerleştirilecek kameralar hiç şüphesiz basın açıklaması, toplantı gibi temel haklarım kullanan kişilerin deşifre edilmesine de hizmet edecektir.
Böylesi bir gözetleme mekanizması siyasi eylemlere karşı tavrı pek de hoşgörülü olmayan iktidarla beraber düşünüldüğünde, bireylerin politik tutumlarına yansımaları açıktır.
İktidarın gözü gitgide daha içeri sokulmaktadır. Nisan ayında meydanlara yerleştirilecek sistemin ardından, iktidarın gözü daha iyi görebilmek ve bununla bağlantılı olarak daha iyi denetleyebilmek adına başka gözetim sistemleri geliştirecektir.
Toplum hapishaneye dönüştü
Kaçıp saklanacak bir yer kalmadığında çaresiz gözetlenmeyi kabulleneceğiz. Nasıl, ne kadar, hangi şekilde tam olarak gözetlendiğimizi bilmeden hayatımızı sürdürürken -tıpkı Bentham'ın Panoptikon'unda olduğu gibi- kuleden bizi izleyenleri göremeyeceğiz.
Bentham'ın Panopticon isimli hapishane projesi her ne kadar onun teklif ettiği şekliyle hayata geçirilmemiş olsa da, günümüzde gelişmiş toplumlar Panopticon tipi büyük birer hapishaneye dönüştü.(JB/EÜ)
* Janet Barış'ın yazısı Siyasi Gazete'nin Şubat 2005 sayısından alındı.