Londra’da yaşayan müzik prodüktörü ve ses mühendisi Glasxs (Melis Uslu) ile müzik prodüktörü ve besteci Serkan Çinioğlu, Sezen Aksu’nun en hareketli parçalarından biri olan “Seni Yerler”i cover’ladı.
Serkan Çinioğlu’nun dinamik dokunuşlarıyla, Glasxs’in kendine has vokaliyle bambaşka bir hâle bürünen şarkı vesilesiyle Glasxs’e ulaştık; müzik kariyerini, müzik endüstrisinin mevcut durumunu ve yeni projelerini konuştuk…
“Yaptığım müziğin etkileri hep şehir ve doğa etkileşimleri dahilinde”
Bildiğim kadarıyla “Glass” ismiyle yola çıktın, aynı isimli bir grubun olması sebebiyle sonradan Glasxs olarak yola devam ettin, ediyorsun değil mi? Biraz bu süreçten bahseder misin?
Evet, ilk olarak Glass’tı isim. Alex Turner’ın “Glass in the Park” şarkısından geliyor. Aynı isimli pek çok grup olması ve aslında asla aratsanız ulaşılamayacağınız çok günlük bir kelime olduğuna aydığımızda The Weeknd, FKA Twigs’in de benzer bir durumdan geçip yaptıkları gibi çözümü bir harf oyununda bulduk, ortaya bir x koyduk. O zamandan beri de Glasxs olarak devam ediyorum. Pek çok zaman keşke kendi adımla çıkış yapsaydım dediğim oldu, ama artık Glasxs hayatımın bir müzik projesi olmaktan çıkıp direkt ben oldu, değiştirmek istemedim.
Biyografinde “doğa ve robotları bir araya getiren Londra merkezli bir müzik prodüktörü ve ses mühendisidir” yazıyor. Doğa ve robotlar nasıl bir araya geliyor ve bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Bu aslında ilk biyografimin ilk cümlesiydi, sonra da hep orada kaldı. Glasxs her ne kadar benim bu müzik proje personam olsa da onu oluşturan kişi olarak yaptığım müziğin etkileri hep şehir ve doğa etkileşimleri dahilinde olduğunu düşündüm. Doğada hep kendimizi en iyi hissederiz ama hep şehirlerdeyiz, bu gidip gelme, kaçıp geri dönme bu fikrin ilham kaynaklarından oldu. Prodüktörlüğünü yaptığım müzik türünü düşününce de kaotikleşen synth elementleriyle bu işin diğer tarafına robotlardan bahsetmek çok yerindeydi sanırım.
İlk olarak Alpha Minus’la yaptığın şarkıyla piyasaya giriş yaptın ama asıl çıkışın “Yemen Türküsü”yle oldu. Örneği çok ama bir cover’la çıkış yapmak biraz risklidir. Dinleyici, müzisyenin kendi işini görmek ister. Bunu göze almış mıydın?
İlk olarak debut albümüm Planet Reverse’ün ilk single’ım olan “The Boy With No Soul” ile çıkış yaptım. Sonrasında albümde yer almayan ve şu anda platformlarda bulunmayan “Houses and Rivers” single’ımı yayımladım. Planet Reverse debut albümümü bağımsız olarak paylaştım.
Sonrasında ikinci albümüm “Mavi Toz Ormanda” için Sony Müzik ile anlaştıktan sonra onlar Planet Reverse’ü de tekrar Sony Müzik etiketiyle yayımladılar. Belki tarihler bundan karışık görünmüştür. Alpha Minus’la bir şarkı yapmadım aslında, Alpha Minus benim debut albümüm Planet Reverse’ten She Won’t Give a Fu** şarkımı remixledi, ama tabii bu ben çoktan albümümü yayımladıktan sonra oldu. “Yemen Türküsü” ise ikinci albümüm Mavi Toz Ormanda’nın çıkışından hemen önce oldu. Yani sanıyorum dinleyici kendi işimi çoktan görmüştü “Yemen Türküsü” çıkmadan önce.
Diskografinde çok fazla cover var. Neden bu kadar fazla cover yapıyorsun? Ve cover yapacağın şarkıları neye göre seçiyorsun?
Aslına bakarsanız şimdiye kadar Prenses Anksiyete/Princess Anxiety double-albümümü iki albüm değil de tek albüm gibi sayarsak yayımlanmış toplam 4 albümüm var. Ve bir sürü de albümde yer almayan orijinal teklim. Genele bakınca fazla cover yaptığımı düşünmüyorum. Cover yapmayı da çok seviyorum. Bu küçüklüğümden beri sevdiğim şarkıları başka başka şekillerde mırıldanıp durmamdan geliyordur diye de düşünüyorum aslında. Baktığınızda, bir müzisyen olarak müziğe girişimiz, başka müziklerin bizi doğduğumuzdan beri etkilemesiyle başlıyor. İşte o bazı başka müzikler beni çok etkiliyor, kendi yorumumla yenilemeden duramıyorum belki de.
“Endüstri, 'oyunu kurallarına göre oyna'dan öteye gidemiyor”
Medyafaresi’nden Belemir Çelebi’ye 2018 yılında verdiğin röportajda, “Yaptığın müzikle kendini istediğin şekilde ifade edebiliyor musun?” sorusuna şu cevabı vermişsin: “Hep şöyle düşündüm, yaptığım, yapacağım müzik benim de açıp dinlemek istediğim, yaparken, söylerken, çalarken mutlu olduğum bir şey olmalı, öyle de tüm bu şarkılar. Öyle olunca haliyle ifade ediyor hissediyorum kendimi. Anlatacağım şeyi bu şekilde anlatıyorum. Umarım insanlar da öyle düşünüyordur. Ne tatlı olur.” Bu durumun sekte uğradığı zamanlar oldu mu? Röportajlarından okuduğum kadarıyla, yaptığın müziğin dinleyici kitlesini de göz önünde bulundurduğumuzda biraz titiz ve dolayısıyla kafanda hep “Acaba?” sorusuyla dolandığını düşündüm. Sen nasıl değerlendirirsin bu görüşümü?
Hâlâ birebir aynı şeyi düşünüyorum. Kendi sevdiğim/dinlemek istediğim müziği yaptığımı düşünürken, insanlardan da benzer tepkiler almak çok doyurucu oluyor. “Acaba?” olan yegâne şey içinde bulunduğumuz müzik endüstrisinin tam da bu çağına nasıl denk geldiğimizdir sanırım. 2018’deki bu söyleşi çok masum görünüyor şu an, halbuki şimdi içinde bulunduğumuz endüstri, “oyunu kurallarına göre oyna”dan öteye gidemiyor. “E ama ben oyun oynamıyorum ki?” diyecek oluyorsun, “Seni algoritmadan silerim o zaman” diyor endüstri. Yani 2018’de tatlı tatlı “Heey istediğim müziği yapmak, bunu insanlarla paylaşmak”tan sürekli bunu yapmak için sürdürdüğümüz bir savaşa döndü belki de.
Sürdürdüğümüz diye çoğul konuşuyorum çünkü biliyorum ki sadece Türkiye’de de değil, tüm dünyada en bağımsızından en çok bilinen pop yıldızına kadar herkes aynı hislerde. Hiçbirimize müzik yapmaya başladığımızda, ilerde bazı uygulamalar için içerik üreticisi olmanız gerekecek, sadece müzik yapmanız yetmeyecek, Tarkan’ın albümünü 4 yıl bekleyip albümleri sırasıyla dinlediğimiz zamandan; “Albüm mü yaptın haydi bir sonraki ay yeni şarkını çıkart”a dönecek diye uyarıda bulunmamıştı.
Yani demeye çalıştığım, “acaba”lar o masumiyetten uzaklaştı ama işte işin bu taraflarına odaklanmadan yine istediğim müziği yapmaya çalışmak dışında da bir şey yapmıyorum. Yapamam da diye düşünüyorum. Dinleyicilerden aldığım tepkiler, kendimi anlatabildiğim yönünde. Ama bunun üstüne de oturup düşünmüyorum açıkçası, çünkü içimden gelmiş, samimi bir şey olmayacak öylesi. Gerisi de ulaşacağı yerler-kişiler biraz şans meselesi. En en en kısası, yaptığım müziğe odaklanmak yerine bunlara odaklanırsam bir şey yapamam diye düşünüyorum.
Kendisi de senin gibi bir prodüktör olan Serkan Çinioğlu’yla Sezen Aksu’nun “Seni Yerler” şarkısını cover’ladınız. Şarkı nasıl ortaya çıktı? İşin başında iki prodüktör olunca süreç biraz daha kolaylaşıyor mu?
Serkan’la yıllardır ortak şarkılar yapıyoruz, müthiş bir prodüktör ve çok iyi bir dost. Geçen sene bu müzik ortaklığını biraz daha geliştirdik. Seni Yerler de bu ortaklığın yenisi. “Seni Yerler” Serkan’ın harika prodüksiyonu/şarkısı, ben de vokallerde yer alıyorum. Tabii, işin direkt içinde iki insan, aslında aynı dili konuşuyoruz, kolaylaşıyor mutlaka. Şarkı zaten şahane. Sezen Aksu’nun efsane bir şarkısı. Serkan bir gün bu süpersonik altyapıyla gelip “Seni Yerler’i söyler misin?” dedi, ben de bayılarak söyledim.
Sırada ne var?
Henüz hiçbir yerde paylaşmadık ama, 13 Aralık’ta yepyeni bir şarkımız geliyor Serkan Çinioğlu ile. UK Garage, lo-fi pop sevenler özellikle sevecektir diye düşünüyorum. Bayıldığım bir şarkı oldu. Umarım herkes bayılır! Bu tatlı söyleşi için çok teşekkürler!
(BS/VC)