Rebecca Solnit’in Guardian’da yer alan “Gisèle Pelicot has rewritten her story – and electrified women all over the world. But what about men?” başlıklı yazısını Aksu Bora Birikim için çevirdi.
Tecavüze uğrayan kadınlar pek çok ülkede –galiba çoğunda– hukuk sistemi tarafından bir kez daha şiddete ve istismara uğruyor. Yine de Gisèle Pelicot, şimdi tarihi bir kararla suçlu bulunan kocasının ve diğer 50 erkeğin suçlarıyla hesaplaşırken, anlatının kontrolünü ele geçirdi, böylece Fransa'da ve tüm dünyada bir kahraman haline geldi.[1]
Gisèle, kocasının kendisine uyuşturucu verdiğini ve bilinci yerinde değilken gelip tecavüz etmeleri için internette yabancılara sunduğunu öğrendikten sonra evini, evliliğini ve hayatına dair kendine anlattığı hikâyeyi terk ederek bir süre inzivaya çekildi.
Ortaya çıktığında, onu feminist bir kahramana dönüştüren iki önemli karar vermişti. Tecavüzcülerin ve onları yönlendiren kocanın cezalandırılması, bir tür adaletti (bazı cezalar şok edici derecede kısa görünse de) ancak bu adaletin tamamen eski hikâye bağlamında gerçekleşmesi de mümkündü: Kadının mahkemede utandırılması, suçlanması, zorbalığa uğraması. O bu hikâyeyi yırtıp atarak yerine kendi hikâyesini koydu.
Verdiği kararların biri, tamamen pratikti: Adının gizli tutulması hakkından feragat etmek ve kamuya açılmak. Avukatı Stéphane Babonneau şöyle söylemişti: “Tercihini gizlilikten yana kullansaydı, kapılar ardında yalnızca kendisi, biz, belki ailesi ve karşı tarafta da 51 sanık ve 40 savunma avukatıyla baş başa kalacaktı. Bir yanda kendisi bir yanda 90 kişi olarak dört ay boyunca mahkeme salonunda kapalı kalmayı istemedi.”
Bu cesur bir karardı ve sonuçta, karşısında oturan 90 kişiye karşı arkasında kadın haklarını destekleyen milyonların olması, gün be gün mahkemeye giderken ve oradan çıkarken onu çiçeklerle, tezahüratla desteklemeleri, gösteriler yaparak Fransa'nın yaygın kadın düşmanlığıyla yüzleşmesini talep etmeleri anlamına geldi. Bu eylemler bir başka hükmün göstergesiydi – belki de mahkeme kararından bile daha güçlü bir hükmün.
Bu büyük toplumsal tepki, Gisèle Pelicot'nun diğer kararının, ahlaki ve psikolojik kararının sonucuydu: Utancı reddetmek. Tecavüz mağdurları cinsel saldırıdan sonraki her aşamada – tecavüzcü, avukatı, polis, mahkeme sistemi ve medya tarafından– özel ve kamusal olarak utandırılırlar. Olanlardan dolayı suçlanırlar ve bunun kendi hataları olduğu söylenir; geçmişteki cinsel aktiviteleri, kıyafet seçimleri, dışarıda olma kararları, tecavüzcüyle etkileşime girmeleri –eğer girdilerse–, ölümle tehdit edildikleri halde savaşmamaları nedeniyle kınanırlar. Olayın travması hafızalarını karıştırmışsa, rutin olarak itibarsızlaştırılırlar. İnandırıcılıktan uzak, intikamcı, güvenilmez ve yalancı oldukları söylenir. Genellikle bu toplumda çok yaygın olan utanç, tecavüzün kendisinin yaptığı şeyi tekrarlayarak daha en baştan içselleştirilir: güçsüzleştirir, susturur, travmatize eder.
İşte Pelicot'nun hikâyesinin dünyanın her yanındaki kadınları heyecana boğmasının arkasında, bu gerçek vardı. Mahkemeye giderken haysiyetine sahip çıktı, destekçileri ona çiçekler getirip önünde kuyruklar oluşturduğunda görünürlüğü kabul etti. Saklanma arzusu göstermedi. Şöyle dedi: “O kadınların 'Bayan Pelicot başardı, biz de başarabiliriz' demelerini istiyorum. Tecavüze uğradığınızda ortada bir utanç vardır ama bu, bizim için değil, onlar içindir.” Tecavüzcüleri kast ediyordu, tecavüze uğrayanları değil.
Pek çok kadın başına gelmesi muhtemel şeylerden duyduğu haklı korku nedeniyle suç duyurusunda bulunmayı reddediyor. Bu, geride kalmış bir sorun değil. Daha 9 Aralık'ta bir kadın 2021 yılında birden fazla kadına cinsel tacizde bulunduğunun bir soruşturma sonucunda ortaya çıkmasının ardından istifa eden eski vali Andrew Cuomo'ya karşı açtığı cinsel taciz davasını geri çekti. Gothamist 'in eski çalışanla ilgili haberi: “Charlotte Bennett ve avukatı Debra Katz, Cuomo'yu, ‘davacıyı küçük düşürmek için tasarlanmış tacizkâr taleplerde bulunarak mahkemenin araştırma sürecini bir silah gibi kullanmakla’ suçladı. Bu talepler arasında jinekolog randevuları ve diğer tıbbi kayıtların istenmesi de vardı.” (Cuomo'nun avukatları Bennett'in “iddialarını tamamen çürüten, davalıyı aklayacak çok sayıda belgeyle yüzleşmekten kaçınmak için” davasını çektiğini iddia ediyorlar.)
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
(AB/EMK)
[1] Gisele Pelicot davası, bir başka, ama bu kez kurmaca davayı anımsatıyor: Pınar Kür’ün Asılacak Kadın romanını (ki bu roman da bir gazete haberinden esinlenmişti). Orada da “libertine” bir koca, genç karısını içkiyle uyuşturup tecavüz etmeleri için mahallenin erkeklerine sunar. Pınar Kür, hem bu adamları hem onlardan çok farklı olduğuna inanan ve kadını kurtarmaya soyunan Yalçın’ı (ki kocayı öldürerek kadının suçlanmasına ve asılmasına sebep olacaktır) hem de davaya bakan hakimi mükemmelen resmeder. Herhalde bu yüzden, roman yayımlanır yayımlanmaz, yasaklanır. – Aksu Bora
[2] Libertine, özgürlükle aynı kökten gelmekle birlikte, ahlak dışılık gibi negatif bir anlam da taşıyor. Alışılagelmiş ahlak düzenine karşı çıkan kişi demek. Bir taraftan “çapkınlık”, “hafif meşreplik”, bir taraftan “sefihlik” gibi çağrışımları var. Alışılagelmiş ahlak düzeninin koruduğu bir kişiden mi yoksa o düzenin cezalandırdığı birinden mi söz ettiğimiz, libertine’i özgürlükçü mü yoksa sefih mi kabul edeceğimizi etkiler muhtemelen. Marquis de Sade’ın en bilinen “libertine” olduğunu hatırlatmak yeterli olur sanırım!