Gezi direnişi sırasında çalıştığı NTV televizyonunda kanalın direnişe yönelik yayın politikası sebebiyle ayrılan Özkan Güven bianet'e konuştu. Güven çalıştığı kuruluşun direnişe suskun kalması üzerine NTV binası önündeki protestonun çalışanlar üzerindeki etkisini şöyle aktarıyor:
"Hayal kırıklığına uğramış yüzlerce insan NTV'nin kapısının önüne gelerek kanalı protesto ederken neler hissedebileceğimizi tahmin edebilirsiniz. Kötü"
İstifa gibi bir tercih tüm çalışanlar için zor verilen bir karar iken Güven bu kararını "Ama altı üstü bir tabak yemek; onu da bir şekilde doldururduk. Hala aç değilim ama kafam rahat!" sözleriyle anlatıyor.
İşte penguenleri seven ama sokaktaki halkı görmezden gelen bir medyanın mutfağından istifa eden Özkan Güven'in hikayesi.
NTV'den ayrılma sürecinizi anlatabilir misiniz? Nedenleri neydi? Ne tepki aldınız? Özellikle istifa maddi açıdan zorlayan bir süreçtir, bu kararı hangi koşullarda aldınız?
30 Mayıs'ta, Gezi'deki ağaçları korumak için çadır kuran insanlara yönelik gerçekleştirilen acımasız müdahale, isyanı da beraberinde getirdi. Bu isyanın nedenlerini hepimiz biliyoruz. Özgürlüğümüz elimizden alınıyordu, yaşama biçimimize müdahale ediliyordu. Gücün kibri de beraberinde getirebileceğini bilecek yaştayız. Ve kibir her şeyi yaptırabilir insana. Koca kent, bu kibrin aleviyle gaza boğulurken, içine kimyasalların karıştırıldığı suyla yıkanırken televizyonlar nedense penguenlerin üreme alanlarını, Gazi Antep'in meşhur içli köftesinin yapılışını daha enteresan buluyordu.
Penguenleri ben de severim. Bu dünyadan penguenlere sarılamadan gitmenin endişesini de taşırım ama, gözlerini yakın mesafeden atılan gaz fişeğiyle kaybeden, sopalarla vura vura öldürülen, palalarla saldırıya uğrayan, sekiz yaşında Talcidli suyla tanıştırılan insanlar şimdi haberlere konu olmayacaksa ne zaman olacaktı? Çalıştığım NTV de diğerleri gibi yaptı; sustu. Hayal kırıklığına uğramış yüzlerce insan NTV'nin kapısının önüne gelerek kanalı protesto ederken neler hissedebileceğimizi tahmin edebilirsiniz. Kötü. Gezi direnişinde, tüm televizyon kanalları halkı halktan sakladı. Medya, insanların ameliyatlı yerlerine vurdu. Biz de Program Müdürü Murat Toklucu, editör arkadaşlarım Onur Yazıcıoğlu ve Burcu Doğan ile birlikte ayrılma kararı verdik. İzne çıktık ve dönüşte istifalarımızı verdik.
İstifanın bizi maddi olarak zorlayacağını biliyorduk elbette. Ama altı üstü bir tabak yemek; onu da bir şekilde doldururduk. Hala aç değilim ama kafam rahat!
"Editoryal bağımsızlık hiç olmadı"
Gezi direnişi ile beraber gerek işten ayrılan/atılan medya çalışanları gerekse kamuoyunda sansür konusu en çok tartışılan konu oldu. Ki NTV de bu sebeple protesto edilen kuruluşlar arasında geliyordu. Bu sansür Gezi ile mi başladı, yoksa ortada belirli bir kırılma mı vardı?
NTV, ''Türkiye'nin Haber Kanalı'' mottosuyla hareket eden ve bugüne kadar insanların güvenini kazanan bir televizyon kanalıydı. 15 yılda oluşturulan algı, 15 günde yerle bir oldu, insanlar büyük hayal kırıklığına uğratıldı. Bu kadar tepki alışının arkasında Gezi direnişindeki tavrı vardı. Sadece NTV'de değil tüm kanallarda ve gazetelerde editoryal bağımsızlık diye bir kavramdan söz edemeyiz. Bu, Gezi'den önce de böyleydi.
Gezi öncesinde haberlere müdahale ile sonrasını karşılaştırdığınızda nasıl bi tablo çıkıyor? Gezi'den önce editoryal bağımsızlık daha mı fazlaydı? Öyleyse ne değişti, hangi faktörler etkili oldu?
Hemen tüm televizyon kanalı veya gazete sahibinin medya dışında ilgilendiği ticari alanlar var. Bu da onları devletle, hükümetle karşı karşıya getiriyor. Bu ağ içinde iyi ilişkiler kurmaları gerekiyor. Onlara ''Uslu çocuk olursanız Şirinler'i de görebilirsiniz'' dendiği için sansür devreye giriyor. Kuru Kahveci Mehmet Efendi bile tam bağımsızlığını kazanmışken medyada editoryal bağımsızlığın olamayışı üzücü elbette.
Bir üstteki soruya istinaen özellikle genel bir medya değerlendirmesi yapılması gerekirse, söz konusu editoryal bağımsızlık ve sansür olduğunda medyanın yaşadığı handikaplar nelerdir? Patronajın etkisi nedir? Bu handikapların sonuçları nedir?
Editoryal bağımsızlık olmadığında ne olduğunu görüyoruz. Halkı halktan saklamanın, gerçeği çarpıtmanın zehirli meyvelerini yiyoruz. Sadece hükümet rahatsız olmasın diye tüm bu olup bitenler. Çünkü Başbakan kızabilir, o medya kuruluşunun sahibi gazaba uğrayabilir, ihaleler güme gidebilir, silinebilirsiniz. Hal böyle olunca gerçeği vermek yerine hükümetin rahatsız olmayacağı haberler verirsiniz, bir tartışma programına alacağınız konukları karpuz gibi seçmeye başlarsınız.
"Medya uzun süre yaralı kalacak"
Medyanın bundan sonra nasıl bir okur/izleyici ile karşılaşacağını, nasıl bir değişime uğrayacağını düşünüyorsunuz? Ya da değişime uğramayacak ve bugüne kadar olduğu gibi mi devam edecek?
Medyanın yara aldığını hepimiz gördük. Uzun bir süre yaralı yaralı yürüyecek gibi de görünüyor. Güç dengeleri değiştiğinde belki habercilik anlayışı da değişecek. Ama o zamana kadar geniş bir kitle, haber ihtiyacını sosyal medyadan karşılamaya devam edecek. Çünkü okur/izleyici'nin gözü Gezi direnişiyle birlikte açıldı ve kimsenin gözünün yaşına bakacağını sanmıyorum. Yalan haber yapanlar veya sansürcülerin en fazla 10 dakika içinde deşifre edildiği bir zamanda yaşıyoruz. Kim gerçeğe en yakınsa ona uzanacak eller. Bu şimdilik sosyal medya gibi görünüyor.
Son olarak bundan sonra siz mesleğiniz ile ilgili ne yapmayı planlıyorsunuz. Gezi, istifa sizde neyi değiştirdi?
Mesleğimden soğuduğum bir dönemi yaşıyorum. Şimdilik hiçbir şey yapmayı planlamıyorum. Televizyon seyretmiyorum iki aydır, gazete almıyorum. Durmak bazen iyi gelir, iyi olmayı bekliyorum. Sonrası Allah kerim.
Özkan Güven kimdir?
Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi'nde çalışan Güven, ardından Sabah, Milliyet ve Star gazetelerinde muhabirlik ve editörlük yaptı. 2012'nin başında NTV'de program editörü olarak çalışmaya başlayan Güven 28 Haziran'da Gezi direnişindeki yayın politikası sebebiyle NTV'deki görevinden istifa etti. (EA)