“Bu dava sonucu gösteriyor ki muhalefet ve toplum kendi ile yüzleşmeli…”
Dr. Elçin Aktoprak
“Seçmenine önereceği bir şey kalmadı, kendisine tehdit olarak gördüğü her kesimle size istediğimi yaparım mesajı veriyor.
“Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ve bu kararlar birbirinden bağımsız değil…”
Prof. Dr. Ülkü Doğanay
İki akademisyen, Dr. Aktoprak ve Prof. Dr. Doğanay, dün (25 Nisan 2022, Pazartesi) Gezi davasında iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırışmış müebbet, Yiğit Ekmekçi, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Tayfun Kahraman’a da 18 yıl hapis cezası verilmesini en yalın haliyle böyle yorumluyor.
“Dava kararlarının siyasete yansımasını anlamak için sürecin en başına Gezi Direnişi’nin başladığı günlere gitmek gerektiğini” belirten her iki akademisyen de davanın bir dönüm noktası olduğu görüşünde.
Dr. Aktoprak: İktidar kendi gücünü gösteriyorUzun zamandır hissettiğim durum tam olarak bu dava sonucu ile aynı. O da hayal kırıklığı. Bu davanın sonucunun kendimizle yüzleşme açısından dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Bu dava bize toplumdaki saflaşma ve kutuplaşmanın boyutunu gösterdiği gibi iktidar tarafından nasıl derinleştirildiğini de gösteriyor. Ayrıca şunu da gösteriyor. İktidar kendi gücünü gösteriyor. ‘Demokles’in kılıcı’* gibi hepimizi birbirimizin üzerinden sallandırıyor aslında. Bizi başkalarının üzerinden, başka birini de o başka birileri üzerinden kutuplaştırıyor. Kutuplaştırdıkça kendi gücünü gösteriyor, Buradan bir çıkış yolu var. Hepimizi birbirimiz üzerinden tehdit olarak görmek üzerine hareket edenlere karşı, birbirimizi tehdit olarak görmekten vazgeçerek yavaş yavaş çözüme ulaşacağız. Kendimizle yüzleşelimAyrıca şunu da söylemek lazım. Bunu kabul edip yola öyle devam etmek belki de. Ağır yenildik. Bu nedenle toplum olarak biz kendimizle yüzleşmeliyiz. Hakiketle yüzleşme komisyonları kuruluyor, yüzleşme çağrıları yapılıyor bunu biz kendimiz açısından da yapmalıyız. Biz neden o salonları doldurmak da bu insanlar bunca ceza aldı. Hep karşı tarafla yüzleşme çağrıları yapılıyor. Bizim kendimizle yüzleşmemiz de bu kadar ağır bir yenilgi ile olacak belki de. Toplumun kendiyle yüzleşmesi… |
Prof. Doğanay: Gezi’yi hep “milli irade” karşıtı ilan ettiBugün verilen cezaların nedenini ve topluma etkisini anlamak için Gezi Direnişi'nin başladığı günlere gitmek gerekiyor. Aslında Gezi başladığı andan itibaren iktidar açısından şok etkisi yarattı. Çünkü bu kadar kısa zamanda kitleselleşceğini kimse tahmin etmiyordu. O dönemi hatırlayın, iktidar gücünü eline almış bir AKP ile karşı karşıyaydık. Çevre duyarlılığı ile yola çıkmış bir protestonun bu kadar kitlesel hale gelmesi iktidar açısından beklenmedikti. Üstelik o dönemlerde Arap baharı gibi halk hareketleri yaşanıyor olması nedeniyle bir yerden de korkuya dönüşmüştü. Ki bu korkuyu ta o zamanlardan itibaren Gezi’ye yönelik iktidar açıklamalarından anlıyorduk. Hiçç bir şekilde protestoya katılanlarla uzlaşmayan bir dil vardı. Hatta bunu geçenlerde Ali Babacan da bir söyleşide açıkladı. “O dönemim başbakanı ile defalarca uzlaşın konuşun en azından taleplerini dinleyin dediğimiz hale ikna edemedik” dedi. Tam olarak Erdoğan o dönem, Gezi’ye katılanları dinleyip “biz halkımızın istemediği bir şeyi yapmayız” deseydi bugün geldiğimizde nokta olmayacaktı. O dönem Gezi döneminde eylemlerin kriminalize edilmesi buna polis müdahalelerinin neden olması bugünü hazırlan bir süreç oldu. Gezi’nin hemen sonrasında, protestolar yaşandıktan sonra “Milli irade mitingleri” yaptı. Öyle bir hava yarattı ki sanki Gezi, milli iradeye karşıydı, sanki bu protestoların amacı milli iradeyi yok etmekti. Gezi’yi milli iradeye aykırı diye göstermeye çalışıyordu oysa protestolara katılma hakkı en önemli siyasal araçlardandır. Protesto bir demokratik katılım hakkıdırBiz demokratik katılımdan söz ediyorsak eğer medya ifade özgürlüğü bunun en önemli araçlarındandır. Bir aracı da protesto hakkıdır ve bu da yurttaşların iktidar denetlemesiyle olur. Sadece gidip oy vermek değildir. Dünkü sonuç bize iktidarın artık ustalık devri ilan ettiği o dönemden itibaren protesto hakkımızı dahi yok sayması, sayacağı oldu. Bu karar, demokrasiden uzak bir dönemin bizi beklediğini ve en ufak bir protestonun bile “iktidarı devirmeye” yönelik lanse edileceğinin göstergesi oldu. Ayasofya, İstanbul Sözleşmesi ve bu karar…Bu karardan çok üzgünüm. Çünkü bu süreci hep birlikte gördük. Önce Ayasofya’nın dönüştürülmesi, sonra bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesinde gördük. Şimdi de bu karar geldi. Dikkat edersiniz hepsi de kendi kitlesi açısından önemli kritik eşikler içeriyor. Bu son aşama ile iktidar diyor ki ‘Ben her şeyi yapabilirim.” Seçmene de muhalefete de koru yaratmak istiyor. Seçmenine önereceği bir şey kalmadı. Kendisine tehdit olarak gördüğü her kesimle size istediğimi yaparım mesajı veriyor. “Benim her şeyi yapabilme gücüm var” diyor. Türkiye’de seçim iktidarı dönüştürecek bir araç olarak halen bir seçenek. Seçimi tümüyle yasaklayamaz, fakat ona yol açacak bir strateji izleyebilir. Muhalefet da iktidardan pek farksız değil. Bir çözüm önermediği gibi aynı dili kullanıyor. Oysa protesto hakkı anayasal bir hak bunu vurgulamıyor, “sandık var sandıkta değişecek” diyor. Oysa gösteri hakkının meşru olduğunu önce muhalefet gösterirse toplum da gösterir. |
Gezi Davasında İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi Osman Kavala'ya hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası verdi. TIKLAYIN - Gezi'de karar: Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye 18 yıl hapis |
(EMK)