Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik (BM) Konseyi Başkanlığı'na İran ile nükleer krizin yaşandığı, ABD birliklerinin Irak'tan çekilmeye hazırlandığı bir dönemde geliyor. bianet'in sorularını yanıtlayan siyaset bilimci Haluk Gerger, "Emperyalizm politikalarının yürütülmesine yardım ve yataklık yapan Türkiye'nin yeri 'saldırı ve savaş' cephesindedir" diyor.
*Türkiye, bu süreçte İran ile nükleer krizin aşılmasında nasıl bir rol oynayabilir?
Türkiye'nin bu konuda alabileceği rol, İran'ın atacağı adımla orantılıdır ve bunu dışında bir özerk etkisi sözkonusu değildir. Türkiye canhıraş bir biçimde İran'ı "uluslararası camia" söylemiyle Amerikan taleplerine uymaya razı etmeye çabalıyor ama elinde yakarmaktan arada da "kötü sonuçlar" tehdidinden başka kozu yok. ABD karşısındaysa, gücü, onun mesajlarını aktarmaktaki etkinliğinde sadece. O yanda da kendisinden menkul bir etkisi yok. Bence bunun adı "sıfıra sıfır elde var sıfır"dır. Diplomaside acizliği gösteriyle değil ancak güçle aşabilirsiniz. İran da, ABD de Türkiye'nin gücü konusunda yeterli tecrübeye sahiptirler.
ABD ordusunun Türkiye üzerinden Irak'tan çekilmesi konuşulurken, Türkiye'nin görevi ne ifade eder?
ABD Irak'a BM kaynaklı bir "uluslararası meşruiyet"i alarak girdi. Bunun ne kadar sahte olduğunu, yalana, dolana, manipülasyona bağlı olduğunu, BM'yi de rezil ettiğini biliyoruz. ABD'nin umurunda değil ama şimdi BM kalksa da bu sahte çekilişe bir kılıf bulsa, bunun ilanı da "Başkan Türkiye"ye düşse, sadece çok komik olmaz mı? Şayet bir şeyler "ifade edecek" olursa, ancak Türk kamuoyuna eder ve herhalde o da Erdoğan'a yeter.
Türkiye bölge ve dünya barışında nasıl bir "liderlik" üstlenebilir?
Barışın baş düşmanı emperyalizmin bütün değerlerini, stratejik hedeflerini, politikalarını, inşa etmek istediği düzeni sadece benimsemekle de kalmayan, o politikaların kendisine verilen rol çerçevesinde yürütülmesine yardım ve yataklık yapan Türkiye'nin yeri "saldırı ve savaş" cephesindedir ve orada da konumu hizmetliler sınıfındadır. İnsanlık, özellikle de mazlumların dünyası, sonunda, görüntüye değil, öze bakar. O zaman da Türkiye'nin gerçek yeri kolay anlaşılır. Kendine aşık Türkiye kamuoyunun tatlı rüyaları kalır geriye.
Türkiye'nin Başkanlığı sırasında 20-22 Eylül tarihlerinde "Bin yıllık Kalkınma Hedefleri Zirvesi" gerçekleşecek. Türkiye'nin tam bu dönemde başkanlık koltuğuna oturması önemli mi?
Türkiye'nin BM üyeliği sicilinde pek çok kara lekeden biri de, bu ülke yöneticilerinin Soğuk Savaş döneminde "gelişmekte olan ülkeler"e yapılacak ekonomik/mali yardımlara karşı çıkmış olmalarıdır. "Yardım"ın, Türkiye gibi, Batı Bloku'nun militanlığının yapılması koşuluna bağlanmasıydı gerekçe de. Şimdi de "teröre karşı olmak" diye zımni bir anlaşma zaten var. Türk yetkililer sanırım "uluslararsı camia"nın bu "konsensus"unu anlatmaya başlamışlardır yoksulların dünyasında. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu dönüşümlü aylık başkanlığındaki ulaklık rolü yardım verecekler bakımından önemlidir herhalde. (SP)