"ABD Ortadoğu Türkiye" kitabının yazarı Doç. Dr. Haluk Gerger, Türkiye'de karar vericilerin kendilerinin de kontrol altında tutamadıkları bir kışkırtma yarattıklarını, Irak'ta kalıcı bir operasyonun iç ve dış savaş anlamına geleceğini, Türkiye'yi batıracağını söylüyor.
Gerger'e göre çözüm Türkiye'de karar sürecine hiç dahil edilmeyen emekçi yığınların yazgılarını Kürtlerle birlikte emperyalizme karşı kurması. Ancak savaşın dilinin egemen olduğu ortamda barış yanlılarının elindeki tek koz, "ısrarla gerçekleri söylemek."
bianet'in sınır ötesi operasyon tartışmaları, çatışmalar ve Ortadoğu politikaları üzerine görüştüğü Gerger'in saptamaları şöyle.
Operasyon senaryoları: Birinci senaryo, ABD Türkiye'ye icazet verir, Türkiye daha önce yaptığı gibi dağı taşı bombalar, gider. Ama bu Türkiye'deki düdüklü tenceredeki buharı almaya yetmez. Çünkü özellikle medyada, çok büyük bir kışkırtma var.
İkinci senaryoda, ABD de kendi jetlerini gönderir, bu hava saldırısını birlikte yapabilirler. Ama bunun da yetmesi zor. Çünkü içerideki müthiş kışkırtmanın yarattığı dalgayı tatmin zor. Dolayısıyla bu iki senaryo da anlamsız kalacak; daha büyük sorunlara yol açacak. Çünkü bunlarla ne PKK biter, ne de Kürt sorunu ortadan kalkar.
Felaket senaryosu: ABD taraflardan birini seçmek istemiyor. Irak, Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasında açık bir tercih yapmak istemiyor. Olaylar ABD'yi de aşıyor. Bu durumda kötü senaryo şöyle gerçekleşebilir: Türkiye Irak'a kalıcı b ir operasyon yapar. Bu operasyon mutlaka iç savaşa dönüşme tehlikesi içeren bir iç operasyonla birlikte olur. İç-dış savaş diyalektik bütünlüğü ortaya çıkar. İşte bu andan sonra ne olacağını bilemeyiz.
Kalıcı operasyonda Türkiye batar: Böyle bir durumun altında ilk kalacak olan Türkiye olur. ABD, Kürtler, Irak, bütün bölge tamamen zora girer, herkes kaybedebilir ama, Türkiye'nin yaşayacağı politik, ekonomik, rejimsel, askeri bunalım çok boyutlu olur. Bildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti bu ağırlıkla çöker. Böyle bir durumda ABD'yle Türkiye de çatışabilir. ABD çuvalın daha büyüğünü de geçirebilir. Pandora'nın kutusundan neler çıkacağını bilemeyiz.
Türkiye'nin bunu kaldıracak ekonomik gücü de yok: Türkiye askeri, ekonomik, politik, ideolojik olarak ABD'ye bağımlı. Ama ayrıca, bir işgali kaldıramayacak kadar da güçsüz. Bu ekonomik yapıda tek bir banka bile üç beş milyar doları dışarı çıkarabilir. Buna Irak'tan gelen cesetleri, içeride pek çok şehirde linç, kargaşa, iç savaş görüntülerini, olağanüstü hal ve sıkıyönetim görüntülerini ekleyelim. Bütün bunların bir de Türkiye'nin ordu ve hükümetten oluşan ikili iktidar yapısı içinde düşünürseniz, böylesi bir Türkiye uçuruma gider.
Medyanın kışkırtıcılığı: Bu yükün ağırlığı altında ezilecek Türkiye'nin egemenlerinin sesi olan medya, bu senaryoyu akıl almaz bir sistematik ve kışkırtmayla yeniden üretiyor. Türkiye'de şoven söylemli, macerayı kışkırtmaya yönelik yayınlarda yer alanların özel olarak ABD'ci ve İsrailci olduklarını biliyoruz. Türkiye'yi böyle bir maceraya ABD ve İsrail karşıtı görünen bir pozisyonda görünüp de itenlerin acaba ABD'de başka bir uzantı damarları var mı?
PKK ve Irak batağı: PKK'nin ne yapmaya çalıştığını kestirmek zor. PKK içinde politik çözümü beklemekten, silah bırakmaktan yana olan ama Türkiye'nin de bilinçli etkisiyle zayıflayan bir damar olabilir. Bir de Türkiye'ye göre tavır geliştiren, Irak bataklığına çekildikçe Türkiye'nin daha fazla kaybedeceğini hesaplayan bir başka kanat olabilir. ABD yetkilileri SSCB Afganistan'a girdiğinde "İşte şimdi kazandık. SSCB'yi Vietnam'a benzer bir batağa soktuk" diyordu. PKK içinde böyle düşünen bir kanat olabilir.
Asıl sorun, bu damarı ideolojik ve politik olarak ortaya çıkaran Türkiye'nin Kürt sorununu çözmemekteki ısrarı ve inadı. Bu aymazlıktan da, kendi çıkış yollarını berhava ettiği için imkansızlıktan da, bu savaşın sürmesinden yarar gören odakların kışkırtmasından da olabilir.
ABD'nin tutumu: ABD Irak bataklığında, Irak'taki Kürtlere muhtaç. Bu karşılıklı çıkarların çakıştığı, iki tarafın birbirine muhtaç olduğu bir koşullar çerçevesi. Türkiye bunu okuyamıyor.
ABD de PKK'nin silahlı gücü karşısında çaresiz. Askeri durumu ortadayken Kürdistan Bölge Yönetimi'nin dağlarında avlama operasyonu yapamaz. Türkiye ABD'den imkansızı istiyor. Türkiye'nin saldırgan tavrı ABD'yi kaçınılmaz olarak Türkiye karşısında konumlandırır.
ABD-Türkiye ilişkileri krizde: Türkiye soğuk savaş döneminde ABD'nin tek militan dostuyken, üzerinde şantaj gücü vardı. Şimdi nesnel durum değişti. ABD'nin birden çok İncirlik'i, bölgenin başka yerlerinde kurabilecek imkanı var. Doğu Avrupa, Kafkaslar, Ortadoğu'da Türkiye'nin çok rakibi var artık. Ortadoğu'da en büyük rakip de Kürdistan.
Türkiye bu yeni ortakları gördükçe ayağının altındaki en önemli rejimsel desteğin, emperyalist desteğin de kaydığını görüyor. Hırs küpü olmasının nedeni de bundan. En çok da Kürtlere kızıyor. Türkiye'nin ABD'nin işbirlikçisi olma tekeli kırıldı. Temel ihtilaf burada. ABD de bunun rahatlığıyla davranıyor.
Barış yanlılarının elindeki tek koz gerçekleri söylemek: Öyle dinamikler harekete geçirildi, hepimiz öyle bir iç ve dış savaş sarmalı içine alındık ki, yapacak çok fazla şey kalmadı. Taktik belirleyebilecek lükse sahip değiliz. Çok az sayıdaki insan, halklara karşı doğruları söylemek gibi bir görevi ifa edebilirler. Cesaretle gerçeği söylemek. Emperyalizmle işbirliği üzerindeki ihtilafı ve konuşulmayanı, yani Kürt sorununu sürekli olarak dile getirmek gerek.
Emperyalizmi denklemin dışına çıkarmak: Bugün Türkiye'nin geleceğinde en çaresiz olan Türkiye halkının kendisi; çalışan emekçi yığınları. Hiçbir rolleri kalmıyor. Türkiye'yi yönetenlerin de ciddi etkileri kalmıyor, savrulmuş, ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Türkiye'nin kaderi iki gücün elinde: ABD, yani emperyalizm ve bütün Kürtler. Türkiyelilerin yeniden kendi yazgısında söz sahibi olmasını yolu, bu yazgıyı Kürtlerle birlikte oluşturmak. Emperyalizmi bu denklemden düşürmenin yolu ortak kardeşlik yazgısı. Ama kışkırtmaya uyanlar bu şansı tepiyor, Türkiye halkı tarih önünde yalnızlaşıyor. Milli Mücadele'de Mustafa Kemal Kürt beylerine Kürt kıyafetiyle boşuna gitmedi. Oyunu öyle bozdu. Bugünkü ulusalcılarsa emperyalizmi bilerek ya da bilmeyerek denklemin ana parçası yapıyorlar. (TK)