Bugün en seçkinlerin yıllık toplantısı Davos'ta başlarken bir eski dostumla sıkça yaşadığım bir tartışmayı hatırlıyorum.
Bu tartışma hep bir yerlerdeki milyarderlerin sayısıyla ilgili bir haberle başlar: "ABD harika iş çıkarıyor - kaç milyarderleri olduğuna bir bakın!" veya "Çin, milyarder sayısındaki artışa bakıldığında durumunu düzeltiyor gibi görünüyor." veya "Şimdi Hindistan'da kaç milyarder olduğuna bir bakın!"
Dünyanın ilk trilyonerinin ortaya çıkması olasılığıysa, dostumun neredeyse dayanılmaz bir heyecana kapılmasına yol açar: "Kim olacak acaba?"
Bu dostane kışkırtmalar sonunda çatlar ve ona genellikle şöyle karşılık veririm: "Gerçekten insanlığın bir trilyonere ihtiyacı mı var? Nasıl olup da birisi ilk trilyoner olduğunda dünya daha iyi bir yer olacak?"
Sonra, ona süper zengin insan sayısının bir ülkenin büyüklüğü hakkında hiçbir şey söylemediğini hatırlatmama sıra gelir. Büyüklük, benim için, nüfusunun genel mutluluğuyla çok daha ilgili. Kimilerine sorarsanız milyarderler zenginlik (ve onların gözünde bu nedenle mutluluk) yaratıyor, ama pratikte tanım gereği, daha çok [zenginliği] istiflediklerini söylemiş oluyorlar.
Büyük servetler, dostum gibi pek çok kişi arasında hayranlık uyandırsa da başkalarında yalnızca kıskançlık ve nefreti arttırır. Çoğunluğa neredeyse zenginlerin geride bıraktığı artıklarla geçinmeleri gerektiği söylenirken, çok az sayıda insanın hiç de adilane olmayan bir biçimde yararlanmasına özgülenmiş olarak algılanan bir sistem bana hiç de istikrarlıymış gibi görünmüyor. Orada hiçbir ulusal yarar görmüyorum.
Dahası, aşırı eşitsizlik bir insan hakları sorunu. Başka pek çok şeyin yanı sıra, yolsuzluğa ve kamu kaynaklarının kötü yönetimine katkıda bulunuyor, bu da insanların onurlu bir yaşamın anahtarı olan uygun fiyatlı sağlık hizmetleri, kaliteli eğitim, yeterli konut, yaşanılabilir bir ücret, sosyal güvenlik ve güvenli içme suyuna erişimlerini daha da azaltıyor.
İnsan Hakları Gözlem'in (HRW) araştırmaları insanların haklarının yoksullukta daha sık ihlal edildiğini ortaya koyuyor. Aşırı servet eşitsizliği, aşırı güç eşitsizliğini ve dolayısıyla insan hakları ihlallerine yönelik daha büyük bir potansiyeli beraberinde getiriyor. Elbette güçsüzler güç sahiplerine göre bunu çok daha sıklıkla yaşıyor.
Milyarderlerin özel jetlerinin Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantısına gelmeye başlamasıyla birlikte, Oxfam, küresel eşitsizlik üzerine yeni raporunu yayınladı. Rapor şöyle:
"2020'den bu yana dünyanın en zengin beş kişisi servetlerini iki katına çıkardı. Aynı dönemde, küresel ölçekte neredeyse beş milyar kişi daha fakirleşti. Zorluk ve açlık, dünya genelinde birçok insan için günlük bir gerçeklik halini aldı. Şimdiki hızla, yoksulluğun sona ermesi 230 yıl sürecek, ancak ilk trilyonerimizi 10 yıl içinde görebiliriz."
Bu bana büyüklük gibi gelmiyor.
(AEK)