Yazmaya başladığından bu yana kadınlar ve çocukları odağından hiç uzaklaştırmadan yaşamın her alanında kalemini cesaretle kullanan Tülin Tankut’un son kitabı “Serbest Düşüş” Kadın Yazarlar Derneği Yayınevi’nden çıktı.
Geçtiğimiz yaz aylarında yayımlanan Serbest Düşüş, Tankut’un uzun döneme (1990-2017) yayılan gazete ve dergi yazılarından yapılan bir seçkiden oluşuyor. Sevim Korkmaz Dinç tarafından yayına hazırlanan kitabını Umut, Özgürlük ve Barış Dileğiyle Kadınlara ve Çocuklara ithaf eden Tülin Tankut, kendi deyimiyle bir kadın kuruluşunda 80’li yılların başında başladığı hak arama mücadelesini toplamış bir anlamda kitabında.
Çocuk oyunu, roman, deneme –eleştiri alanında birçok kitabı ve birçok ödülü olan Tülin Tankut ile son kitabı Serbest Düşüş’ten yola çıkarak günümüzü konuştuk.
Kitabınızda; küresel çocuk hareketi, günümüzde anne-baba olmak, çocuk kitaplarında toplumsal ayrımcılık sorunu ve çocuklara yönelik cinsel istismar konusunu da içeren 19 başlık altında çocuğu odağa alan yazınız var. Buradan hareketle geçtiğimiz dönemde zaman zaman Ak Parti hükümetinin yetkili ağızlarından kızlarını okula göndermeyen ailelerin kontrol edileceğini ve bu konuda projeler hazırlandığını duymuştuk. Sizce hedefe ulaşılabildi mi?
Bu o kadar kolay olsaydı o dönemde çocuk gelin sayısı beş milyonu bulmazdı. Kızlarını okula göndermeyen ailelere yaptırım, ceza uygulanıyor mu? Şiddetin önleneceği yolunda da sözler veriliyor ama hak ihlallerinden geçilmiyor, şiddet cezasız kalıyor. Yapılması gereken suçun işlenmeden önlenmesi değil midir? Ancak devlet, erkek şiddetini ortadan kaldırmaya istekli görünmüyor. Yalnızca bizde mi? Kadın cinayetlerini önlemeye yönelik uluslararası mücadelelerin ardı arkası kesilmiyor.
Söz şiddetten açılmışken, kadına şiddetin özgüllüğü için ne söylersiniz?
Kapitalist düzen, tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi, eşitsizliği tüm kurumlarında barındırdığı için şiddete gebedir. Cinsiyetçiliği nedeniyle de, kadınlara kendi yaşamları üzerinde söz hakkı tanımaz. Kadın üretici olarak çalıştığında bile kazandığı parayı kontrol edemez. Kadınların isyanı işte bu eşitsizliğedir: Kadın neden erkeğe bağımlı olsun? Neden bağımsız, yasal bir yetişkin olarak toplumdaki yerini almasın? Hak arayışına çıktığında erkek baskıyı artırıyor. Artık şiddet, kadınların hukuksal başvuru hakkını kullanmasını engelleyecek boyutlara vardı. Ama kadını hiçbir şey yıldıramıyor; siber şiddet bile.
Cinsiyet eşitsizliği engelinin aşılabilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Demokrasi kültürünün ailede başlaması gerekir; en başta kadınlar ve çocuklar hakları konusunda eğitilmeliler; ama ataerkil aile yapımız buna izin vermez. Eğitimsizlik ve inançları istismar eden siyasi çevrelerin giderek artan faaliyetleri de ataerkil geleneklerin sürdürülmesini kolaylaştırıyor.
Ama kadınların geleceği için iyi haberler var, deniyor. 4. sanayi devrimiyle gündeme gelen robotların ev ve bakım işlerini üstlenmesiyle, kadınların zaman sorununu çözeceği için onları meslek seçiminde özgürleştireceği yorumlarına katılıyor musunuz?
İstatistikler, yeni teknolojileri kullanan sektörlerdeki erkek istihdamının kadın istihdamından daha yüksek olduğunu gösteriyor. Teknolojinin de cinsiyeti var. Yönetici konumundaki kadınlar bile, aile sorumlulukları ağır bastığından işlerini bırakabiliyorlar. Dolayısıyla kadınlara yönelik ayırımcılığın, yeni teknolojinin istihdamında hemen ortadan kalkacağını ummak aşırı iyimserlik, kanımca.
Serbest Düşüş’ü okurken tarihte bir yolculuk yapıyoruz adeta. 2005 yılında yazdığınız bir yazınızda televizyonlardaki kadın programlarına değinirken, ‘…ikna olan durumunu değiştirmeyi düşünmez, kendini aldatmayı sürdürür,’ diyorsunuz. Aradan geçen 13 yılda sizce kadın programlarında bir değişik gözlüyor musunuz?
Aynı şeylerin yinelenmesi olacak ama vurgulamakta yarar var kanımca: Küresel medya ve onun dünyadaki uzantıları, neoliberalizmin toplumsal eşitsizliği ve yoksulluğu derinleştirdiğini kamuoyundan gizliyor. Dolayısıyla hedefinde toplumsal algıyı uygulanmakta olan neoliberal politikalarla uyum içinde yönetmek var. Konut kredisiyle, kredi kartlarıyla başı dertten kurtulamayan aileler, tüketim toplumunun sunduğu nimetlerin, buna karşılık kendi çektikleri yoksulluğun, yoksunluğun farkındalar. Peki, ama tüm dünyada ekonomik ve toplumsal krizler, neden siyasi tepkilere yol açmıyor? Güçlü lidere duyulan ihtiyaç nereden kaynaklanıyor?
Türkiye deseniz, toplumumuzda “itaat kültürü” yerleşiklik kazanmıştır. İtaat beklentisiyle kadınlara ve gençlere bir tür “reşit olmama hali” yaşatılmak istenmektedir. Ana akım medya da günümüzde, geçmişe oranla ipin ucu kaçsa da doğru (!) yoldadır: Kadınlar için kendilerini “kadın dünyası”na bukağılayıp hoşça vakit geçirteceği umulan özel programları devreye sokarak işlevini yerine getirmektedir. Bu arada boşanmak istediği için öldürülen kadın sayısının hızla artışına karşı üzüntülerin dile getirilişi de ihmal edilmez.
Önümüzdeki dönemde sorunların kadınlar için daha da ağırlaşacağını düşünüyor musunuz?
Bıçak kemiğe dayandığında neler olacağını kestirmek güç. Ama dünyada geniş kadın kitleleri devletlerin, bağımsız kadın hareketlerinin taleplerini dinlemeleri için baskıyı artıracaklardır, diye düşünüyorum. Ayrıca kadınlara erkeklerden gelen destek artıyor gözlemlerime göre. “Heforshe” hareketini biliyorsunuz. Erkekler iktidardan pay alsalar da erkek olmanın sıkıntılarını yaşıyorlar. Erkeklerin katılımı olmadan toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl sağlanır? Ama “erkeklik” rolüyle içtenlikle yüzleşmek ve örgütlenmek isteyenlerin palazlanması durumunda sistem, örgütlenmelerinin önüne engeller dikecektir. ( LGBTİ hareketine bakın, mücadelelerinde ne büyük zorluklara göğüs geriyorlar.) Türkiye’ye gelince; kız çocukları bebeklikten itibaren hala kadınlık durumu üzerine üretilmiş klişelerin gölgesinde büyütülmeye çalışılıyor. Kadın gerçeğinin, özgürlük yönünde değişmekte olduğu gözden kaçırılıyor. Oysa internetin yaygınlaşması kadınlar arası iletişimi kolaylaştırdı; sosyal ağlar kadınlara kısa sürede topluca hareket etme olanağı sağladı. Bundan geri dönüş yok.
Toplumsal muhalefetin gelişmesinin önündeki engellerden yakındınız. En büyük engel ne sizce?
Gerçeğe ulaşmanın güçlüğü. Dünyayı saran küresel medyanın kitleleri etkileme gücü, küresel egemenlerin silah gücünden bile daha büyük bir tehlike arz ediyor. Küresel medya aracılığıyla - televizyonu, interneti, akıllı telefonu, online oyunları v.b. - dünyada tüketim ideolojisi dışında bir ideolojisi olmayan bir izler- kitle yaratıldı.
Peki, siz yazar olarak gündemi takip etmek için doğru kaynaklara ulaşabiliyor musunuz?
Yazmak insana sorumluluk yüklüyor. Topluma sağlıklı bilgi verme işlevini ekonomik ve siyasal baskılara göğüs gererek sürdüren internet sitesi, yazılı basın gibi, yayın organlarından yararlanıyorum. Onların varlıklarını sürdürebilmeleri için de okurlarca desteklenmesi gerekiyor. Aslında yalnızca cinsiyet eşitsizliğinin mağduru kadınlar değil, tüm sömürülen ve ezilen kesimlerin gerçek çıkarlarının bilincine varabilmeleri için bu bağımsız yayınlara ihtiyacı var. Politik bir tavır almadan kendimizi dönüştürmek başka türlü mümkün mü?
Çocuklar üzerine çok üreten bir yazar olarak, küresel medyanın algı yönetiminin sanal alemde, çocuklar üzerinde yarattığı etkilerden de kısaca söz eder misiniz?
Bizim kuşağı şöyle ya da böyle, anne babalar yetiştirdi. Bugünkü kuşağın yetiştirilmesinde sanal dünya etkili oluyor. Ortaya da herkesin yakındığı, daha önce görülmemiş, özellikle şiddet ağırlıklı sorunlar çıkabiliyor. Biz toplumsallaşırken okuduğumuz kitaplar etkili olurdu. Çocuk edebiyatının bu kitaplar arasında ayrı bir yeri vardı; ki bu gün hala o ayrıcalıklı yerini koruyor. Teknik buluşlar için bile çocukların hayal gücünü geliştirecek kitaplar gerekli. Örneğin, Einstein’ı Einstein yapan da hayalleri değil miydi?
Söyleşiyi yine kadınlara dair bir soruyla bitirelim: “Evkadınlaştırma” kitabınızda sıkça ele kaldığınız bir konu. Evkadınlaştırmanın kadın işsizliğini gizli duruma getirdiğinin söylüyorsunuz. Son yıllarda bu konuda atılan adımları da göz önüne alırsak neler diyeceksiniz?
Yanılmıyorsam, dünya genelinde yaşanan 2008 ekonomik krizinin peşi sıra , “yoksulluk kadınlaştı” saptamasını yapmıştı feministler. Artan yoksullukla birlikte, devletlerin “Evkadınlaştırma” politikaları da hız kazanmıştı. Biliyorsunuz ev kadını, devleti sosyal harcamalardan kurtarır. Devletin aileye çocuk, yaşlı, engelli bakımı için ödediği meblağsa, küçük de olsa ev kadınına cazip gelmektedir. Ücretli, sigortalı bir işte çalışmaya başlarsa devletin yardımı kesilecektir. (Zaten bu tür bir iş bulma, o konumdaki bir kadın için hayaldir.) Dolayısıyla kayıt dışı, sigortasız ve kötü koşullarda çalışmayı istemeyecektir. Günümüze gelirsek; “Zamanın ruhu”ndan rahatsızlık duymayan yok gibi. Algı yönetimine karşın yoksulluğa, işsizliğe karşı birikmiş bir tepki var kadınlarda. Milyonlarla ifade edilen ev kadınlarının içindeki değişim, dönüşüm potansiyelinin açığa çıkarılması için de yeni örgütlenme modellerine ihtiyaç olduğunu düşünüyor ve kadın örgütlerinin en kısa sürede bu konuya da el atacaklarına inanıyorum.
Tülin Tankut hakkında
İstanbul’da doğdu. Kimya Y. Mühendisliği öğrenimi gördü. 1982’de emekli olduktan sonra yazmaya başladı. “Dayak Kampanyası”ndan itibaren Türkiye’de sesini duyuran kadın hareketinin etkinliklerine katıldı. Bir kadın dergisinin yayın kurulunda yer aldı, dergiye makaleler yazdı. Yine bir kadın kuruluşunda yıllardır gönüllü olarak çalışıyor. Makaleleri gazete, dergi ve kadın sitelerinde yayınlanıyor
İlk oyunu “Kız Doğdu” 1993’de Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’de; “Rüya” adlı oyunu 2006’da Cem Safran Sahnesi’nde Oyuncular Tiyatro Grubu tarafından sahnelendi. 1993’de “Kültür Bakanlığı Sinema Eleştirisi Ödülü”nü aldı. 1994’te öykülerinden oluşturduğu “Kadınname” adlı okuma tiyatrosu, 8 Mart’ta, Esin Afşar ve Savaş Dinçel’in yorumlarıyla Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi!nde gerçekleştirildi.
Kitapları:
Kınalı ile Kocaçam (Çocuk oyunu, 1998 Kültür Bakanlığı Başarı Ödülü), Ver Elini Avrupa, Gülün İçindeki Ses (Bu yayınevi), Miyav ( Esin yayınları), Hoş bulduk Viyana, Hoş bulduk Prag ( Bu yayınevi 1999 Gençlik Romanı Övgüye Değer Ödülü), Gelincik Arkadaş Arıyor ( Bu yayınevi 2001 Çocuk Romanı Yarışması İkincilik Ödülü), Alt Tarafı Bir Film Mi? / Kadın bakış açısıyla film izlemek ( 2004, Papirus yayınları, eleştirel düşünce serisi), Kız Doğdu, Kız Kulesi ( 2005 Özel İsviçre Hastanesi, 2. Sanat- Edebiyat Ödülleri Yarışması, birincilik ödülü. Basım: 2008 Mitos – Boyut), Yaz Kızım, Kız Doğulmaz( 2009, Mitos- Boyut) Kelebek Olabilir Miyim? (Altın Kitaplar) Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı 2009 İlkgençlik Romanı Seçici Kurul Özel Ödülü. Eşeğin Keyfi Yerinde ( 2010, Bu yayınevi) Aydınlık Gecelere Yolculuk ( Gençlik romanı, 2012 Evrensel Basım), Şenlikli Fırın ( 2014 Bu yayınevi), Kumsaldaki Kız ( 2014 Kaynak Yayınları) Ne Zaman Ki İçime Bir Kurt Düştü (2015 Ayizi Kitabevi), Yalnız Bir Kadının Denge Arayışları ( 2016 Yazılama Yayınevi) (SÇ/BK)