İfade Özgürlüğü Paneli “bilgi edinme hakkı projesi” kapsamında, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24 ve Article 19 işbirliği ile Pera Palace’ta düzenlendi.
The Guardian’ın desteği ile gerçekleşen panelde Özgür Gündem Gazetesi’nin Eş Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, gazeteci Hasan Cemal, Nokta dergisi yazarı Perihan Mağden ve Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici konuşmacı olarak yer aldı. Moderatörlüğü ise T24’ün genel yayın yönetmeni Doğan Akın üstlendi.
Akın: Zorba kılığına bürünmüş yandaş gazeteciler var
Seçime giderken medyanın içinde bulunduğu durumu hatırlatan Akın, ifade özgürlüğüne dair konuşulacak çok az şeyin kaldığını söyleyerek paneli açtı.
“Yakın zamanda yedi kanal, mahkeme kararı olmaksızın dijital platformlardan çıkartıldı. Böyle bir kısıtlama ile seçime gidilen başka bir dönem olmadı.
“İnternet yasası, yürürlüğe girdiği 2007 yılından bugüne kadar sürekli olarak haberciliğin alanını daraltma doğrultusunda değiştirildi. Kamu düzeni, sağlık hakkı, özel hayat, kişilik hakları bahaneleriyle bir sürü içerik internetten kaldırıldı. Günlük hayatta ise gazetecilerin başına silah dayanıyor, kapısının önünde dövüyorlar. İktidar baskının yanında daha önce görülmemiş başka bir zorbalık daha yaşanıyor.
“Şu söz örnek verilebilir: Zorbaların en büyük zaferi emir alanların da zorbaların kılığına bürünüyor olmasıdır. Sanıyorum günümüzde zorbaların kılığına bürünmüş birçok yandaş gazeteci var. Bu da çok büyük bir tehlike oluşturuyor.”
Keskin: Derin devletle görünür devletle uzlaştı
Doğan’ın ardından sözü alan Keskin geçmişte Kürt medyasına yönelik baskıyı insanların sosyal medya ile geç de olsa yeni görmeye başladığını ifade etti.
“Bu coğrafyanın en çok baskı altında kalan gazetesi” tanımını yaptığı Özgür Gündem’in geçmişte karşılaştığı baskılardan bahseden Keskin, tehlikenin aynı olmasına rağmen başka bir forma dönüştüğünü vurguladı.
“Özgür Gündem’in otuzdan fazla gazetecisi öldürüldü, 1994’te gazetemiz bombalandı, çocuk dağıtımcılar katledildi. Şimdi insanlar, askerlerin aracın arkasına bağlayarak sürüklediği ölü bir bedeni gördüğünde bana ‘biz bunları nasıl görmedik’ diyorlar. Çünkü Özgür Gündem’i okumak istemiyordunuz. Özgür Gündem o zaman da ‘İnsanlık sürükleniyor’ haberi yapıyordu, şimdi de.
“Bugün gazetemiz bombalanmıyor belki ama susturmak için sürekli dava açılıyor, ceza kesiliyor, erişim engeli uygulanıyor. Fakat şimdi de en büyük suç ‘cumhurbaşkanına hakaret’. Eskiden böyle bir şeyle karşılaşmıyorduk.
“O dönemde bölgeye gittiğimizde bilirdik ki orada devletin bile haberinin olmadığı başka bir yapı var. Lice’ye gittiğinizde siz bir kaymakamla karşılaşmazdınız, yüzbaşı ile muhattap olurdunuz. Bunu militarist düzenin bir işi olarak düşünürdünüz. Şimdi ise gittiğimizde bizi kaymakam karşılıyor. Bu bize gösteriyor ki, derin devlet ve görünür devlet son derece uzlaşmış durumda. Esas tehlike bu.”
Cemal: Cumhurbaşkanı kendi sesini seviyor
Gazeteci Hasan Cemal ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı odağa koyduğu konuşmasında, medyanın maruz kaldığı baskının güç de olsa son bulacağından bahsetti.
“Türkiye bir darbeler ülkesi haline gelmiş durumda. Özgürlüklere, hukuka, medyaya, yargı bağımsızlığına, güçler ayrılığına… Demokrasiyi demokrasi yapan değerlere darbe üstüne darbe vurulmakta.
“Gazetecilerin işlerinden attırıldığı, yayın yasaklarının konduğu, vergiyi sopa gibi kullanarak medya patronlarının dize getirildiği bir dönem yaşıyoruz. Çünkü kendi sadece kendi sesini seven bir cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız. Başka bir ses çıkartan olduğunda o kişi hain, darbeci, satılmış ilan ediliyor.
“Fakat barış diyorsak, demokrasi, özgürlük, inançlara saygı diyorsak; hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı diyorsak; kadın-erkek eşitliği, tüm farklılıklara saygı diyorsak şunu iyi bil ki: Gideceksin”
Mağden: AKP karşıtı herkes baskıya uğruyor
Nokta Dergisi’nde yazan edebiyatçı Perihan Mağden ise medyanın geçirdiği günlerin ender de olsa iyi sonuçlar doğurabileceği ifade etti.
“Türkiye’de AKP karşıtı olan herkes istisnasız baskıya uğramaya başladı. İlk kez böyle tüm kesimleri kapsayan şiddetli bir baskı ile karşı karşıyayız. Kemalist ve ulusalcılar da ‘Evren Anayasası’nı tatmak zorunda kaldılar. Bu sürecin olumlu tek yanının bu olduğunu söyleyebilirim. Belki de demokrasinin hepimize lazım olduğunu anlamımıza yarar.”
Dündar: Darbelerde hazırola geçen bir basın var
Gazetecilere uygulanan baskının neredeyse demokrasi tarihi kadar eski olduğunu ifade eden Can Dündar, medyaya müdahalenin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiğini söyledi.
“Türkiye’nin ilk gazete baskını 1945 tarihli Tan Baskını’dır. O Baskına katılanlardan iki cumhurbaşkanı, üç başbakan çıktı. Türkiye gazete basmakla yetinmez, gazete basanları terfi ettirmesi ile de meşhur bir ülke. Suçun cezasız kaldığı gibi suçlunun ödüllendirildiği bir sistem var demokrasinin kuruluşundan beri.
“Biz de iyi bir sınav vermedik, bütün bu baskılara boyun eğen, zaman zaman alkışlayan, darbelerde hazır ola geçen, bir araya gelemeyen basın var Türkiye’de. Her zaman iktidarın yanında saf tutmaya meyilli bir basın geleneğinden söz ediyoruz. Bugün neden bu kadar kolay teslim olduğumuzu anlamak için bunları göz ardı etmememiz gerekir.
“Her şeye rağmen en yoğun baskı dönemlerinden birini yaşıyoruz. Patrondan muhabirine kadar bir müdahaleden, diz çöktürmeye tanıklık ediyoruz. Sadece gazete toplatılma değil, bayiye baskı değil; televizyon kapatma, interneti yasaklama, sosyal medyanın yavaşlatılmasından söz ediyoruz.”
Baskılara rağmen süreci öğretici bulduğunu ifade eden Dündar, “Bir arada olmanın önemini, baskı koşullarının ürünü olsa da birlikte kol kola yürüyüş yapmayı, iktidara karşı direnmeyi öğrendik.” dedi.
Bilici: Mesleğe dönüş yapmamız lazım
Abdulhamit Bilici ise medyanın durumu için neler yapılabileceğinden bahsetti.
“Mutlaka medya özgürlüğünü savunan bir girişim olmalı. Hukukçular mutlaka inisiyatif almalı çünkü bu durumdan avukatların bireysel çabalarıyla çıkmamız mümkün değil.
“Mesleğe dönüş yapmamız lazım. Amerika’nın keşfine gerek yok, mesleğin kurallarını çok hırpaladık. Medya olarak öz eleştiriye ihtiyacımız var.”
“Ve son olarak: Gazeteciler olarak daha çok bir araya gelmemiz lazım.” (AE/EA)