* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı
Haberin İngilizcesi için tıklayın
"İki ay önce çok düşük oranlarda bulduğumuz Memleket Partisi'ni artık anlamlı oranlarda görüyoruz. Muharrem İnce için de durum böyle."
"Erdoğan'ın ve AK Parti'nin en güçlü olduğu çalışma durumu kümesi ev kadınları."
"Deprem bölgelerinin büyük bir kısmı zaten AK Parti ve MHP'nin domine ettiği yerlerdi. Dolayısıyla deprem bölgelerinde oyları alabilmeyi yine en çok AK Parti isteyecektir."
D'hondt sisteminin büyük ve küçük partiler açısından avantaj ve dezavantajları nelerdir? İttifak çatısı altında ayrı listeden seçime girmek isteyen partiler hangi riskleri alıyor? Muharrem İnce'nin oyu anlamlı bir oranda mı?
KONDA Araştırma Uzmanı Dr. Erman Bakırcı anlatıyor.
İnce, bir boşluğu dolduruyor
Herkesin merak ettiği soruyla başlayayım, araştırmalarınızda Muharrem İnce'nin oylarında artış gözlemlediniz mi?
İki ay önce çok düşük oranlarda bulduğumuz Memleket Partisi'ni artık anlamlı oranlarda görüyoruz. Muharrem İnce için de aynısı geçerli. Oylarının aşağıya doğru azalabilme ihtimali konuşuluyor. Doğru, bu bir ihtimal. Fakat İnce'nin ivmesini iyi izlemek lazım, çünkü bir ya da iki ay önce bu sohbeti gerçekleştirseydik böyle bir gündemimiz olmayacaktı.
Bulgularımıza göre Memleket Partisi analiz edemeyeceğimiz bir partiydi; fakat iki ayda oyunu arttırdı. Dolayısıyla daha da vites artırabilirler.
Çünkü Muharrem İnce bir boşluğu dolduruyor.
Hangi boşluğu?
Bizim uzun süredir araştırmalarımızda öne çıkardığımız ve Bekir Bey'in de (Bekir Ağırdır, KONDA eski müdürü) çokça dikkat çektiği genç seçmen boşluğunu. Bu seçimde oy kullanma hakkına sahip her 10 seçmenden 1'si yeni seçmen. Dolayısıyla 6 milyonun üstünde ilk kez oy kullanma hakkı kazanmış seçmenimiz var. 18-22 yaş aralığında bu insanlar. Yine yaklaşık olarak her 3 seçmenden 1'i de 18-32 yaş arasında.
Biz hep şunu söylüyorduk: Gençler sandığa giderse bir şeyler değişecek. Şimdi hepsi değil elbette ama büyük bir kısmı Muharrem İnce lehine sandığı gidecek gibi görünüyor. Şaşırtıcı mı? Değil. Bu boşluk iki yıldır vardı ve buraya yönelik çalışmalar son derece sınırlı yürütüldü. Bu konuda özellikle muhalefet Muharrem İnce'yi suçlamaktan ziyade ben neden buraya temas edemedim diye sormalı.
TikTok
Neden İnce'yi tercih ediyor gençler?
18-22 yaş aralığındaki seçmenin ideolojik bir tutum aldığını düşünmek şu aşamada doğru değil. Sevdikleri, beğendikleri, daha yeni ve farklı geldiği için İnce'ye oy vermek isteyen bir seçmen kitlesi bu. İnce neler yaptı, seçim gecesi ortadan kayboldu gibi hatırlatmaların da bir yararı olduğunu sanmıyorum. Herkesin her gün oturup siyaseti izleyip not aldığını vs. düşünüyoruz. Durum böyle değil.
Tabii bu kadar genç ve ideolojik aidiyeti düşük kitleyi korumak da zor; ama bu demek değil ki koruyamaz. Buradaki enerjiyi koruyabilir ya da farklı demografilerden de oy almaya başlayabilir İnce. Takip edip göreceğiz.
Seçmen davranışıyla ilgisi yok yani gençlerin tutumunun?
Seçmen davranışı çok grift, çok katmanlı bir alan. Nelerden beslenir seçmen davranışları? Her şeyden. İçine doğduğumuz tüm dinamiklerin, büyüdüğümüz çevremizin, ailemizin; bütün bu etkileşimlerin bir sonucu, tercihi.
Gençler de daha dinamik, daha aktif ve daha hızlı akan bir hayatın içerisindeler. Kim onlara temas edebilirse onların oyunu alma ihtimali artar. TikTok kullanmaları ile dalga geçiliyor örneğin. Instagram'dan bir şey izlemekle TikTok'tan izlemek niye farklı olsun? Bu hiyerarşileri kurmamak gerekiyor. Koca koca siyasi yapılar bu dinamikleri görmediler ise bu gençlerin suçu değil.
Deprem bölgeleri
6 Şubat depremlerinden sonra gözlemlediğiniz bir değişim oldu mu? Bir sürprizle karşılaşabilir miyiz deprem bölgelerinde?
Türkiye'de siyasi coğrafya fazlasıyla oturdu ve yerleşti. İnsanlar son üç seçimde genelde aynı örüntüde oy verdi ve oy verdikleri parti, artık kimliklerinin bir parçası haline geldi. Zaten durum böyle olmasaydı mevcut ekonomik koşullarda seçmen tercihlerinde daha büyük değişimler öngörebilirdik.
Değişme olmadı değil; ama beklenenin altında ya da oldukça makul bir şekilde oldu. Deprem bölgelerinin büyük bir kısmı zaten AK Parti ve MHP'nin domine ettiği yerlerdi.
Örneğin Kahramanmaraş'ta Erdoğan oyların yüzde 74'ünü almıştı. Hatay'da CHP'nin oyu evet fazla; ama AK Parti ile CHP oyu arasında büyük farklar yok. Dolayısıyla deprem bölgelerinde oyları alabilmeyi yine en çok AK Parti isteyecektir. Ve bunu belirli ölçüde de başarabilir. Çünkü biz sabaha kadar depremden bir hafta sonra temel atılır mı diye bilimsel bir şekilde bunun doğruluğunu, yanlışlığını tartışalım; fakat Türkiye'nin büyük bir kısmında devlet dışında ekonomik bir aktör yok. Yani birinin evi yıkıldığında o evi yeniden yapma gücü yine devlette. AK Parti bunu bildiği için "Yıkılan evleri yapıyoruz, bir yılda da teslim edeceğiz," dedi.
Deprem sürecinde AK Parti oylarında bir azalma gördük; fakat bu reaksiyonla yeniden ivmeleri yükseldi. Haliyle o bölgelerde çok kritik değişimler beklemiyoruz.
Aynı dalgalanmayı Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinde de gördük. Bu Türk sağının en büyük hedeflerinden biriydi ve camiye dönüştürülme süreci AK Parti'nin oylarında yüzde 2'lik bir artış sağladı. Fakat sonra düştü yine oyları.
"Ev kadınları" kümesi
Cumhur İttifakı'nın diğer ortaklarının oy oranında göze çarpan bir değişim var mı?
Yok. Saha çalışmalarının sonuçlarında hata payı genelde yüzde 2 civarındadır. Bu nedenle ne HÜDA PAR ne de Yeniden Refah Partisi bizim çalışmalarımızda anlamlı bir şekilde yer aldı. YRP sadece COVID-19 pandemisi zamanı aşı karşıtlığıyla göze çarptı. Fakat YRP seçmenlerinin eğilimini öngörecek veriye hâlâ sahip değiliz.
Erdoğan ve HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu.
AKP seçmeni de sergiliyor mu bu tutumu?
Evet. AK Parti seçmeni Erdoğan yoğun bir şekilde eleştirildiğinde onu savunmaya başlıyor. Eleştirdiniz, yeter diye muhalefete set kuruyor. Depremlerde gördük bunu. Çünkü Erdoğan'ın seçmenleri ile arasında çok kuvvetli bir bağ var ve ihtiyacı olduğunu gördüklerinde yanında oluyor seçmenleri. Ve Erdoğan da tekrar tekrar kendi seçmenlerini konsolide ediyor, onların da motivasyonu artıyor.
Yoksa baktığımızda AK Parti seçmenleri de ekonominin çok iyi yönetildiğini düşünmüyorlar; ama seçmen için Erdoğan daha önemli ve yine o düzeltir diyorlar.
Gençler dışında bu seçimde kilit rol oynadığını düşündüğünüz bir kitle ya da parti var mı?
Parti şu an için şüphesiz ki Memleket Partisi. Küme de gençler dışında ev kadınları. Erdoğan'ın ve AK Parti'nin en güçlü olduğu çalışma durumu kümesi ev kadınları. Ve muhalefet bu alana çok da temas edebilmiş değil. Elbette zamanla AK Parti'nin oyunun en yüksek olduğu zamanlara göre ev kadınları içerisinde de oyu azaldı; ama hâlâ en güçlü olduğu yer burası.
D'hondt sistemi
Çokça konuşulan ve kafa karıştıran D'hondt sistemi nedir, nasıl işler?
D'hondt yöntemini ele almadan önce seçim sistemlerinin iki temel ilkesine değinmek gerekir: Yönetimde istikrar ve temsilde adalet.
Nitekim anayasamızın 67. Maddesi de bu iki ilkeye referans verir.
Temsilde adalet, seçime katılan her siyasi partinin oyları oranında temsil edilebilmesini, böylelikle de toplumdaki her siyasi fikrin adil şekilde parlamentoda temsil edilmesini ifade eder.
Yönetimde istikrar, yönetim değişiklikleri ve kopmaları minimize etmeyi, dolayısıyla da yönetim krizi yaşanmadan büyük parti ya da partiler tarafından hükümetin devamlılığını korumasını amaçlar.
D'Hondt sistemi ya da yöntemi, 1878'de tasarlanmış nispi/oransal temsil yöntemi. Partilerin oylarına benzeş oranlarda temsil edilmelerini sağlamayı amaçlar. Fakat bu yöntem yüksek oy alan partilere daha fazla vekil çıkarma imkânı sağladığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Fakat az önce bahsettiğim gibi bunu yönetimdeki istikrarı temsildeki adaletten daha fazla öncelemek olarak yorumlamak gerekiyor.
Türkiye'de 1961'den bu yana bir-iki seçim dışında -örneğin 1965 seçimleri- tüm seçimlerde D'Hondt sistemi uygulandı. Dünyada da İspanya, Japonya gibi birçok ülkede kullanılmaktadır. Dolayısıyla D'Hondt ne yeni bir sistemdir, ne de bize özgü.
Bize özgü olan bir noktası var tabii, Türkiye barajlı D'Hondt sistemi uyguluyor. Yüzde 10 olan seçim barajı yüzde 7'ye indirilse de bu hala daha oldukça yüksek. Barajlı olması da değil ama barajın bu kadar yüksek olması bize özgü bir durum. Dolayısıyla D'Hondt sisteminin avantajına ya da dezavantajına girmeden önce seçim barajının ürettiği temsilde adalet sorununu ifade etmek gerekiyor.
D'Hondt sistemi ile 6 vekil çıkaran bir seçim bölgesini aşağıdaki tablodaki gibi simüle edelim. Bizim simülasyonumuzda 6 vekilin 3'ünü A partisi, 2'sini B partisi, 1'ini ise C Partisi aldı. 2018 yılındaki seçimde, milletvekili sayısı, ittifakın toplam oyunun, partilerin bir seçim çevresinde aldığı oylara bölünmesi ile hesaplanıyordu. Fakat 2022 yılında yapılan bir değişiklik ile ittifakın barajı geçmesi koşuluyla partiler, bir seçim çevresinde aldıkları oy oranına göre milletvekili çıkarmak durumunda. 6 vekilin 2'sini A partisi, 2'sini B partisi, 2'sini ise C-D ittifakı aldı. |
Bugün konuşulan ve tartışılan konu bu. 2022 yılında yapılan değişiklik nedeniyle ittifak partileri ortak liste ile seçime girmezler ise simülasyon A'da gördüğümüz milletvekili dağılımı ortaya çıkacak. Bu da ortak listenin önemini işaret ediyor.
Tabii buraya kadar anlattıklarım işin matematiksel kısmı. Fakat seçmen davranışı salt matematik değil. Hatta bana sorarsanız pek matematik değil. C Partisi ile D partisinin ortak liste ile birinin logosu altında seçime girmesi simülasyonunda C Partisi'nin 42 bin oyu ile D Partisi'nin 20 bin oyunu topladık ve ittifak oyu olarak 62000 oyu yazdık. Oysaki gerçek hayatta C Partisi ile D Partisi'nin birlikte hareket ettiği senaryoda bu birlikteliğin toplamı "C+D" toplamından daha azını da daha fazlasını üretebilir.
Ayrı liste
Riskleri nedir?
Bundan önce ittifak bileşeni olarak seçime iki parti girdiyse, ikisinin oyu toplanıyordu ve milletvekili dağılımı da buna göre yapılıyordu. Şimdi ittifak içerisindeki partiler ayrı listeler ile seçime girdikleri noktada aslında ittifak yokmuş gibi hareket ediliyor. Ayrı liste tartışmalarıyla ittifak biraz muğlak bir sisteme dönüşüyor yani. Tabii bu sistem, çok partiyle ittifak yapanlar için de, yeni partiler için de büyük sorun.
Hatta yeni partiler için daha büyük sorun. Parti kurduk, tabelamız var, logomuz var ve seçime gideceğiz; ama logosuz mu olacak, diyorlar. Kısmen haklılar. Ve gördük ki Millet İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı'nda benzer tartışmalar oldu.
Geldiğimiz noktada voltran oluşturmak da bir mesele, voltranı parçalamak da. İttifakların kâğıt üzerinde dahi ortaklaşamaması mevcut durumda dezavantaj sağlıyor. Bu tartışmalar nedeniyle seçim hattına çok atıl giriyoruz. Partiler henüz seçim çalışmalarına doğru düzgün başlayamadı. Üstelik böyle bir gündemde. Büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya seçmen ve çok kısa bir süre önce 50 binden fazla insanımız depremlerde hayatını kaybetti.
Avantajları yok mu?
Normal koşullarda var. Diyelim ki biz iki partiyiz ve sizin benden çok hazzetmeyen bir seçmen tabanınız var. Seçime ayrı girersek sizin seçmeniniz zaten size oy verecek; fakat sizin logonuz altında ben de seçime girersem daha büyük bir kümeye ulaşmamız teorik olarak mümkün. İlla ayrı listelerden girdi diye de partilerin daha az milletvekili kazanacaklarını söylemek doğru değil. Bu tek bir açıdan doğru: Aynı oyu alırlarsa daha az milletvekili çıkarma ihtimalleri yüksek. Ama kendi logolarıyla seçime girdiklerinde tek logoyla girdikleri zamandan daha yüksek oy alabilirler.
İyi araştırmak gerekir
Günün sonunda riskli bir karar değil mi bu?
Ne yazık ki riskli. İyi ve detaylı araştırmalar yapmak lazım.
Bu dengeleri dikkatli bir şekilde izlemek mümkün mü? Oyuna örneğin Akşener giriyor, çıkıyor; İnce dahil oluyor...
Evet, her hafta başka bir değişkenle karşı karşıya kalıyoruz. Seçime 40 gün kalmış olmasına rağmen birkaç reklam filmi, Twitter'dan birkaç video paylaşımı dışında bir seçim kampanyası henüz başlamadı. Yeni yeni başlıyor kampanyalar. Yoğun bir ekonomik krizin olduğu dönemde, seçim kampanyaları bu kadar geç mi başlamalıydı, emin değilim. Bu konu benim uzmanlık alanım değil; ama kalabalıkta konuştuğunuzda sesiniz gürültüde kaybolabilir.
Şu an anlaşılan o ki siyasi partiler liste tartışmalarındalar. Bunu anlayabiliyorum; ama bu geç kalınmışlığın partilere zararı olabileceğini de düşünüyorum. Seçime 15 gün kala paylaşılan araştırmaları görmek lazım. Evet şu aşamada kararsızlar azalmaya başladı elbette; ama biraz daha zamana ihtiyacımız var. Özellikle Muharrem İnce'nin adaylığı konusunda vatandaşın nasıl bir reaksiyon göstereceğini seçim yaklaştıkça görmek daha doğru olacaktır.
Erman Bakırcı hakkında
KONDA araştırma uzmanı.
2003 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansını tamamladı.
2013 yılında ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nde hazırladığı yüksek lisans tezini verdi. Marmara Üniversitesi'nde Siyaset ve Sosyal Bilimler Bölümünde doktora çalışmasına devam ediyor. Ocak 2013'ten beri KONDA'da çalışıyor.
1984 yılında İstanbul'da doğdu.
(TY)