Gemalmaz, "Biz profesyonel hukukçular, içerikteki bu hız ve yoğunluk nedeniyle süreci tam anlayamıyor ve bu hızlı değişimi kestirmeden olumlamayı tercih ediyoruz" dedi.
Son 3-4 yıl içerisinde insan haklarının durumunda iyileşme olduğu izleniminin yaygınlaştığını söyleyen Prof. Gemalmaz, vaka sayısından hareketle yapılan bu tespite katılmadığını belirtti; "Bu durumu sanal bir iyileşme olarak görüyorum" dedi.
"Hukukçu deformasyon yaşıyor"
Yargının sorunlarına da değinen Prof. Gemalmaz, "Yasa yapıcı savruk ve sistemsiz bir şekilde yasa üretiyor. Biz hukukçular da bir deformasyon yaşıyoruz" diye konuştu.
Prof. Gemalmaz, Türkiye'de bazı avukatların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesinin sınırlandırıcı hükümlerine karşı çıktıklarına işaret ederek, "10. maddede sınırlandırma yok" demenin de bilgiyi saklamak olduğunu açıkladı.
Gemalmaz, Türkiye'de diğer bir sorunu da "hukukçuların, ifade özgürlüğüne müdahaleleri AİHM'e taşırken AİHS'nin 10. maddesini dar yorumlamaları" olarak gösterdi.
Gemalmaz, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren sorunların veya "Ben bu sanatın içine tükürürüm" sözlerinin de bu kapsama girebileceğini söyledi.
Sadece kamu görevlisi veya kolluk güçlerinin müdahalesi ile oluşan mağduriyetlerin AİHM başvurularına konu olamayacağına dikkat çeken Gemalmaz, "Yatay sorumluluk" olarak nitelendirdiği, iki vatandaş arasında yaşanan fakat devletin sorumluluğu da içeren durumların da AİHM'de hak aramaya konu olabileceğini ifade etti.
Gemalmaz, "Hukukçuların elinde AİHS'nin tam ve doğru bir çevrisi bulunmuyor. Sözleşmenin 10. maddesinin hepsini bilsek ne olur?" diyerek bu çalışmayı Barolar Birliği'nin yapmasının iyi olacağını açıkladı. (EÖ/BB)