Polisiye tadında kurguları mizahla renklendiren ödüllü yazar Gülsevin Kıral’ın bilim projesi için karışan sınıftaki öğrencilerin tatlı rekabetini anlattığı kitabı Ecmen Takımı, Günışığı Kitaplı’ğından okuyucu ile buluştu.
Kıral ile Ecmen Takımı’na, çocukların hayal gücüne ve yapay zeka ile çocuk kitapları arasındaki ilişkiye dair söyleştik.
Sadece bir karakterin, Ege’nin, bakış açısından değil, Defne ve Esin’in bakış açılarından da hâkim oluyoruz olaylara. Dünyanın, herkesin gözünden bambaşka görülmesi bana hep büyüleyici gelir. Çocuklar, birbirlerinden farklı bakış açılarına sahip olmalarını neye borçlular? Neler söylemek istersiniz?
Koşullar, yetiştirilme tarzları ve genetik, davranışlarımızı, bakış açımızı belirliyor ama hangisinin ne kadar etkin olduğunu saptamak çok zor. Aynı anne baba ile yaşayan tek yumurta ikizlerininki bile farklılaşabilirken, değişik yaşam şartlarına sahip insanlar dünyayı aynı şekilde algılayabiliyor. Ancak dediğiniz gibi o kadar çok ve farklı bakış açısı var ki, bu çeşitliliğe şaşmamak elde değil.
Bazen karşımızdakiyle konuşurken bunun ayırdına varıyor, kimi zaman eğleniyor, kimi zamansa dehşete düşüyoruz. Bu bağlamda edebiyat elimizden tutuyor, bizi kendi dar bakışımızın dışına çıkarıyor, karşımızdakinin koşullarını anlamamıza olanak sağlıyor; bize pek çok insan tanıtıyor. Kitaptaki çocukların tümünün isteği, amacı İtalya’ya gitmek olsa da öncelikleri ve koşulları çok farklı. Ege en çok Defne ile birlikte olmayı önemserken, Defne ailesinin yaşadığı krizle, Esin’se maddi olanaksızlıklarla baş etmeye çalışıyor.
Yalnızca koşulları mı? Çocukların amaçlarına ulaşmak için seçtikleri yöntemler de farklı. Sınıfın çoğu, gezinin ön şartı olan proje konusuna odaklanmışken, emek harcamadan öğretmenlerinin gözüne girmeye çalışan çocuklar da var.
Ecmen Takımı’nı okurken çıkış noktası olan soru üzerine çok düşündüm: “Bütün olanaklar elinizde olsa ne icat etmek isterdiniz?” Açıkçası kitabın kahramanı olan çocuklar kadar parlak fikirler bulamadım. Bu da beni sizin birkaç çocuğun yerine geçerek nasıl düşündüğünüz sorusuna getirdi. Bu sorunun hem olumlu hem olumsuz yanları hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
Çok naziksiniz. Aslında çocuklar da çok fazla fikir geliştiremediler. Yalnızca Ege kola takılan saatlerle kişisel sağlık sistemlerini genel sağlık sistemine entegre etmeyi ve hastalara ivedilikle ilaç göndermeyi hayal etti. Kardeşinin ateşlenmesi ona hastalanan çocuklara ateş düşürücü göndermeyi düşündürdü ama benim aklımda daha çok tansiyonu aniden fırlayana dilaltı ilacı, zehirlenene panzehir göndermek vardı. Yine de demokrat bir yazar olarak karakterime karışmadım, kendi fikrimi dayatmadım...
Bu fikirden hareket ederek, dronlarla taşıma konusunu araştırınca başarılı ve başarısız örneklere rastladım. Zipline şirketi, 2016 yılında Ruanda’da ülke çapında sağlık ocaklarına bir ana merkezden ilaç ve kan transfer etmeye başlamış ve sağlık sisteminin önemli bir parçası olmuş. Şirketin kurucusunun kan tedariği sayesinde ölümden dönen genç anneleri gururla anlattığı videoyu izlemek ve Zipline’ın bugün Gana, Kenya ve Fildişi Sahili’nde de çalıştığını öğrenmek gerçekten çok hoştu.
Buna karşılık Amazon, DHL, UPS gibi önde gelen firmalar dron teknolojisi ile kendilerine verilen siparişleri otuz dakikada teslim etmeyi hedeflemiş ancak başarılı olamamışlar.
Nitekim ilk denemelerin üstünden bunca zaman geçmesine rağmen, pizzalar halen dronlarla gökten bahçelere inmiyor, genellikle motosikletli kuryeler tarafından kapıya getiriliyor. Sistemin aksamasının nedenlerine çocukların proje geliştirme safhasında değindim.
Yapay zekâ ve sunduğu pek çok olanak çocukların hayatını nasıl etkileyecek sizce? Ecmen Takımı, çocuklarda rekabet duygusunu da inceleyen bir yerde. Rekabet, doğası gereği kötücül bir duygu gibi geliyor ancak diğer yandan gelişmeyi kamçılayan bir işlevi var. Bu işin dengesini nasıl bulmak gerekiyor?
Ecmen Takımı’nı yazma dürtüm uzun süredir zihnimi meşgul eden adil bölüşüm konusuydu. Bu kavramın çocuk dünyasındaki karşılığı olarak sınıfın tümünün gitmeye can attığı ama yalnızca yarısının gidebileceği bir İtalya gezisi, bir Erasmus programı kurguladım. Kimin seçileceğini belirleyecek adil yöntem nedir, ortak bir amaç etrafında nasıl toplanılabilir gibi konuları çocukların dikkatine sunmak istedim.
Gelişmeyi, verimliliği sağlayan etken, ortaklaşma, dayanışma mı yoksa rekabet midir sorusuyla ilginç bir noktaya değiniyorsunuz. Sanırım bu kişiden kişiye, kültürden kültüre değişir ama benim çocuklarım güçlerini birleştirmeyi, tek bir konu üzerinde çalışmayı seçtiler.
Üstteki soruyla bağlantılı olarak sormak isterim. Ecmen Takımı’nda çocukları heveslendiren noktanın İtalya gezisi olduğunu söyleyebiliriz. Gelişmeyi, araştırma alışkanlığını kamçılamak için ödül mekanizmasını çalıştırmak gerekli mi? Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çabaların takdir edilmesi, başarının ödüllendirilmesi kuşkusuz çoğu insanı heveslendirir, motive eder. Sanırım bu çocuklar için daha fazla geçerlidir. Ancak kitabın sonunu özellikle açık uçlu bıraktım, çocukların İtalya’ya gidip gidemediklerini söylemedim, okur hayal etsin, karar versin istedim.
Ecmen Takımı üzerinden hikâyeyi dinledik ama sınıfın tümü hem nasıl davranmaları gerektiği hakkında hem de proje konusu ile ilgili çok şey öğrendiler. İleriki yıllarda genç Ege’nin ağzından dinlediğimiz gibi, geriye baktıklarında projeye hazırlanma süreçleri İtalya gezisinin önüne geçti.
Yapay zekâ ile çocuk kitapları arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz? Yapay zekânın gündelik hayata daha fazla yerleştiği bir denklemde çocuk edebiyatına yansımalarına dair tahayyülünüz nedir?
Doğrusunu isterseniz yapay zekâdaki gelişmeler benim tahayyülümü aşıyor. İlk sürücüsüz araç deneyi 1939 yılında yapılmış ama benim dikkatimi çekmesi 2010’lu yıllarda oldu. O dönemde kendi kendine giden arabaların artıları ve eksileri tartışılıyor, kamyon şoförlerinin işsiz kalıp kalmayacağı konuşuluyordu.
Niteliksiz, tehlikeli işleri robotların üstlenmesiyle, insanların kalifiye, yaratıcılık gerektiren işlere yöneleceği ve buna paralel olarak eğitim düzeyinin artacağı bir dünya düşlemiştim. Bugün gelinen nokta ise hiç de böyle değil. Sürücüsüz araçlar hâlâ tam olarak devreye girmezken, yapay zekâ bilimsel alanlara ve sanata el atmış durumda.
Okuduğum, izleyebildiğim kadarıyla bilimdeki gelişmeler hayranlık verici, baş döndürücü. Sanata baktığımızda yapay zekâ ile yaratılmış çok nitelikli resimler, fotoğraflar gördüm. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde çocuk edebiyatı alanında da pek çok eser okuyacağımızı kestirmek güç değil. Belki şimdiden okuyoruz da, yazar ve/veya çizer yapay zekâ olarak belirtilmediği, açıklanmadığı için bilemiyoruz.
Bu eserlerin pek çoğunun çok nitelikli olacağını da tahmin ederim ancak ne kadar özgün olacaklarını bilemem. Bir de acaba toplumdaki genel geçer kanıları mı yansıtacaklar, yoksa çocuklara vermek istediğimiz etik değerleri ve düşlediğimiz dünyayı mı?
Derinlikli çocuk karakterleri yaratmak isteyen yazar adaylarına tavsiyeniz var mı?
Bu sorunuza yanıt verecek kadar yetkin saymıyorum kendimi ama şunu söyleyebilirim ki, ben okumak istediğim gibi yazmaya çalışıyorum. Fantastik ve bilimkurgu da sevdiğim için kitaplarda anlatılan dünyanın, olayların yaşadıklarımızdan çok farklı olmasını, hayal gücümü zorlamasını da seviyorum ancak karakterlerin tam da dünyadaki gibi olmasını istiyor; belki bir yakınımı hatırlatmasını, tanıdığım birine benzemese bile bir gün karşılaşabilirim duygusunu vermesini arzu ediyorum.
Bir karakterin neden o şekilde davrandığını anlayamazsam, tutarsızlık hissedersem hoşlanmıyorum. Benden çok farklı kişilikte bile olsalar, onların dünyasına girmek, onları anlamak istiyorum. (GA/YK)