Gazete de ufak puntoda yer almıştı haberin. AB yasalarının uygulanması önemli diyen Avrupalı parlamenterlere, liderlere "e canım bunlarda çok oluyor artık, AB girelim ama onurumuzla, her istediklerini yaparak değil" yazıları döşeniyorlar.
Lorina Dila, halka yıllardır reva gördükleri onursuzlukları; kudurdukları çeteleri, faili meçhulleri, idam edilenleri, dünya hukuk tarihinde örneği bulunmayan 17 yaşında olduğu için Erdal'ı yaşını büyüterek astıklarını, öldürdükleri, damgaladıkları, sakıncalı saydıkları vatandaşlarımızı unutmamızı istiyorlar.
Sanki ülkeyi Avrupalılar yönetmiş, hırsızlıkları, yolsuzlukları, vurgunları, hukuksuzluğu, adaletsizliği, yoksulluğu yaratanlar da onlarmış gibi.
Onlarmış, devletten beslenip faiz ve repoyla, yatırım yapmadan sermayelerine sermaye katarken, yaşamın her alanında haksızlıkları savunan, ses çıkarmayan, bankalardan hortumladıkları kredilerle yatlar, jetler, yalılar alıp, yurt dışı hesaplarına para kaçıran.
Onlarmış, hakları tırpanlayan, kitapları toplatan, ağaçları, ormanları, insanları yakan, köyleri boşaltan, insanları toprağından yerinden yurdundan eden, senin ismini, türkünü, dilini yasaklayan.
Onlarmış, yaptıkları ihlaller AİHM tarafından karara bağlanıp trilyonlarca tazminatı yüzleri kızarmadan ödemek zorunda kalanlar, arkadaşları akredite olmadığı için yazılarını engelleyenler, andıçlanınca ses çıkarmayanlar.
Bilime, teknolojiye, sağlığa, eğitime yeterli ödenek bulamayıp, laiklik adına diyanete, savunmadan sonra en fazla ödenek ayıranlar.
Yetmiş milyonun 100 aile için çalıştığı mekanizmaları kuran, milli gelirin 3000 $ kalmasını, OECD ülkeleri arasında yoksullukta ilk beş ülke arasına girmesini sağlayan.
Bütçeden her yıl aktarılan trilyonlara karşın, kara para cennetti haline getirdikleri yavru vatan vatandaşlarının ekmek parası için sabahın karanlığında milli geliri 23 bin dolar olan Rum Kesiminde çalışmaya gidişini seyreden.
Herkesin, her şeyin gerekçesini, mazeretini, bahanesini yanında taşıdığı ve hep, kendisi dışında suçlayacak birilerini bulduğu toplumsal yapıyı oluşturanlar da onlarmış.
Yalnızca, bizim ülkemizde mi yapılmıştı bağımsızlık savaşı, diğer ülkelerin tarihinde yok muydu.? Yalnızca, bizim dedelerimiz mi ölmüştü ulusal kurtuluş savaşında, devrim uğruna.?
Ulusal onuru, bağımsızlığı seven, bir biz mi vardık dünyada? Ve bu dünyada neden yalnızca, dört bir yanı iç ve dış düşmanla çevrili, vatan hainleriyle dolu tek ülkeydik.?
Öyle idiyse düşmana inat, ekonomik açıdan zengin, vatandaşlarının refah içinde özgür yaşadığı ülkeyi yaratmalarına kim, neden engel olmuştu?
Lorina Dila, yalan söylüyorlar, çünkü, sistem onlardan yanaydı, sistemle çatışmamışlardı. Halka uygun olduğuna karar verdikleri düzen devam etsin diye, düşmansız yaşayamadıklarından, yetmiş yılda bütün düşmanları tek tek açıklayarak tükettiklerinden, stratejik müttefiklerini (ki, "o" müttefik kendi halkına asla yapmayacağı davranışları, darbeleri hep destekleyendi) düşman ilan etmekten çekinmemişlerdi.
Aniden, yıllar önce "ABD Go Home" diye bağırdıkları için hain ilan ettikleri, astıkları, hapislerde çürüttükleri gençleri anar olmuşlardı.
Geçmişte ırkçı, dar kafalı, gerici, faşist diye nitelenenlerle, arkadaşlarını ülkücü terörde kaybedenleri bir araya getirerek miting yaptırıyor, hareketin adını Ulusalcılık, Kızıl Elma Koalisyonu koyuyorlardı.
Demeç üstüne demeç veriyorlardı "vatan satılıyor, aman ha ek protokolü imzalamayın."
AB'nin birlik olduğunu, her ülkeye aynı koşulların dayatıldığını, İspanya'da; müzakerelerin 7 yıl sürdüğünü, AB müzakere heyetinin halk tarafından yumurtalarla karşılandığını, kaç kez masandan kalkıldığını; Hırvatistan'la başlayacak görüşmelerin, kaçmakta olan ve savaş suçu işlediği iddia edilen Hırvat Generali Ante Gotovina'nın mahkemeye iade edilmemesinden dolayı askıya alındığını bilmelerine rağmen, dünya bile artık o kafalarındaki dünya değilken, sanıyorlar ki, AB karşıtlığı ve milliyetçiliği besleyerek gelişimi durduracaklar.
Ellerin yüzü hürmetine değiştirilen yasalarla sağlanan kısmi özgürlük ortamında, takiyeyle suçlanan Başbakan "Kürt sorunu demokratik çerçevede çözülecek" derken, evrensel ilkelerin barışın, halkların kardeşliğinin temsilcisi sosyal demokrat partinin Meclisteki Lideri bunu " terörle flört" olarak adlandırıyordu.
Kürt sorununu konuşmalarında dillendirenler, bir önceki seçimde işbirliği yapanlarsa, birlikteliğin kendilerine çok pahalıya mal olduğunu, adı belli kitlelerce dışlandıklarını düşünerek çözüm için sivil bir platform oluşturmaktan kaçınıp, birilerini ürkütmemek adına susuyorlardı.
Günü birlik kazanç peşinde koşarken, siyasetten doğru tavrın ilk başta kitlelerce tepkiyle karşılanabileceğini, sürecin "biz söylemiştik, haklılığımız ispatlandıyı" getireceğini görmek istemiyorlardı.
Asıl şaşkınlık uyandıransa değişimin, dönüşümün dünyada öncülüğünü yapan ve ülkede yapması beklenilen sosyal demokratların kitlelerden uzaklaşıp, bağları koptukça hızla marjinalleşmeleriydi.
Bu içe kapanıklık örgütlerini baskı altına alarak, demokratik yapılanmadan vazgeçmelerine, farklılıklara, çok sesliliğe izin vermemelerinin de nedeniydi.
Yeni açılımlara karşı çıkış, hedef ve ideoloji eksikliği, sosyal demokrat argümanlarının sağcı ve islamcılarca kullanılması, iletişimsizlik, yıllardır birlikte siyaset yaptıkları, yaş ortalaması 60-70 olan arkadaş gruplarının partilerde egemenliğini de beraberinde getiriyordu.
Sosyal demokrat partilerin bu durumu umursadıklarıysa söylenemezdi. Nasılsa Atatürkçülük, laiklik adına mecburen partilerine oy verecek, 100 milletvekiliyle Mecliste temsillerini sağlayacak kesim olacaktı.
Fark edemedikleriyse, kitlelerin değişim istediğiydi. Öylesine ki, kendilerine mecburen oy vereceğini hesapladıkları kitle de onları sorguluyordu.
Atatürk döneminde ceza kanunu başta olmak üzere, pek çok düzenlemenin bizi böleceklerini söyledikleri, Fransa, İsviçre vb. ülkelerden aldığını, muasır medeniyet derken de, Batının kastedildiğini en iyi onlar biliyorlardı.
Yalnızca, AB'ne değil, mevcut sisteme karşı da misyon, vizyon, strateji geliştiremediklerinden, medet umdukları krizin çıkmasına yardımcı olmak üzere, bir yerlere işaret vererek bekliyorlardı.
İşte Lorina Dila, 2005 yılında doğduğun ülkede bunlar yaşanıyor.Yine ve yine, bir kez daha böldürmeyiz sloganları atılıyor, durmadan söylemelerine rağmen bölünmeyen ülkeyi, bölünebileceği ihtimaliyle yangın yerine döndürmek için çabalıyorlar.
AB yeni katılan ülkeler, Romanya, Polonya, Bulgaristan vs. bölünmemişken neden illa da ülkenin bölüneceğini iddia etmelerinin gerekçesini açıklayamıyor.
Düzenlerinin sarsılacağını bildiklerinden şantaja, provokasyona başvuruyorlar. Etnik kökeni farklı vatandaşların halklarını savunduklarını söyleyenlerle, varlıklarını sürdürmelerinin yolunun şiddetten geçtiği noktasında, aynı fay hattında buluşarak çatışmaları körüklüyorlar.
"Ulusların ve ırkların, başka ulus ve ırklara karşı duydukları kin ve nefret, onlardan üstün olduklarını düşünmelerinden değil, tam tersine güvensizlik ve güçsüzlüklerinden kaynaklanır"ını irdelemiyorlardı.
Sanılanın ve halka öğretilenlerin aksine devletlerin, kişilerinin, örgütlerin güçlülüğü, büyüklüğü yapılan yanlışta ayak diremek değildi, tarihse ders alınmadığından tekerrür ediyordu.
Lorina Dila, ölümü seviyorlar, yaşamdan, yaşatmaktan çok ölümü, öldürmeyi. Oysa, bir bilseydin, ne çok insan ölmüştü, sorgulanmayan sorgulatılmayan şeyler için.
Oğullarının ölüm haberini aldıklarında bir gecede saçları ağaran annelerin, kardeşlerin, babaların mezar taşlarına sarılarak yaktıkları ağıtlar, gözyaşları yüreklerini dağlamamıştı.
Sürekli planlar yapıp, yaşamın güzelliklerini kaçırken, sevmeyi bilmediklerinden, mutsuzluklarında boğulurken, gülümsemeyi bile kendilerine çok görmüş hafiflik saymışken, ulaşmayı düşünmedikleri huzuru, sakinliği vatandaşlarına çok görmüşlerdi.
Anketlerde halkın yüzde 70 "AB girilsin" diyor. Neden biliyor musun, özlemleri, onca laf kalabalığına, yorumlamaya yer bırakmayacak kadar basit; insanca davranılsın, yoksulluk, işsizlik, torpil olmasın, birileri kolayca kazanmasın.
Sessizlikleri, onca neden varken hiçbir şey yapmamaları, onaylamaları, suça, düzene ortaklıkları, alkışladıklarının, gelip giden onlarca iktidarın, modernleşmeyi, demokratikleşmeyi gerçekleştirmesi bir yana, vatanın onların, görevinse hep kendilerinin olmasına karşı çıkıyorlar.
Derin odalar, derin devlet, derin gazeteciler, derin olan ne varsa, derin vurmanın, vurdurmanın dehşeti de dahil hepsini bir çırpıda geçmişte bırakmanın unutmayı da beraberinde getirmesine direnerek, akan ömürlerinde, bir tek kez de olsa hesap verilebileceğine de görmek istiyorlar.
Bu kargaşada, yol ayırımında ne olur ne olmazı da elden bırakmayarak, her an saf değiştirmeye hazır, köylü kurnazlığı içinde " büyük bir iyilik için küçük bir kötülüğün" doğmasını, AB girilmese, almasalar bile, o ülke haklarının sahip olduğu ekonomik ve siyasal standartların kendilerine uygulanmasının ve her şeyin değişmesinin yolunun bu çerçevede gerçekleşeceğini algılamaya başlamışlardı.
Gözlerinin içine baka baka aslında özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği hakkettiğinizden değil AB istiyor diye yasaları meclise sevk ediyoruz denilirken, varlıklarının önemi olmadığını ilan etmekten utanmayanları, olanları, yıllardır yaptıkları gibi tepkisizce seyredip, cesaretlerini toplayıp "bunca yıldır neden, niye yapmadınız, yapsaydınız"ı yüksek sesle, şimdilik soramıyorlardı.
Lorina Dila, bilmiyorum baban adını nüfusa kaydettirebildi mi? Bildiğim, büyüdüğünde göreceksin ki; elleri tutmakla, ruhları zincirlemek arasındaki farkı geçte olsa öğrenenler, geçmiş günahların gölgesinin uzunluğunda, parçalanmış, lime lime edilmiş yürekleriyle bir yerlerde, bizim yaşayan tarihimizi de yazmaktalar. (AD)