"Gazze'de gazeteci olmak nasıl bir şey" diye soruyorum.
Yanıtı kısa, net. "Vasiyetini yazmış olmak demek" diyor. "Sabah işe gitmek, evden çıkarken akşam geri dönmeyi beklememek demek."
Bunları söylerken sakin. Yüzünde, sesinde ne yakınma, ne övünme var. Çok iyi bildiği, zorlu bir durumun içinden konuşanların dinginliğiyle anlatıyor. Bir de sıkıntılı bir tebessüm.
Al Ifranji, Filistin'in en büyük gazetesi El-Kuds 'ün Gazze temsilcisi.
Gazze'de iki ateş arasında kalmak
"Gazze'de gazeteciler iki türlü şiddete maruz kalıyor" diyor. "Şiddet ya İsrail güvenlik kuvvetlerinden geliyor ya da Filistinli savaşçılardan. Ya iki ateş arasında kalırsın ya da sana mahsus ateş edilir."
Geçen ay Gazze'de üç gazetecinin öldürüldüğünü söylüyor. İkisi gazetede çalışıyormuş,
biri İnternet gazetecisi. İlk ikisi bir Hamas gazetesi için çalışıyormuş. Filistin güvenlik güçleri tarafından öldürülmeden önce "sorgulanmışlar". Üçüncüsüyse iki ateş arasında kalmış.
Dördüncü bir gazeteci daha var. O da kaçırılmış. Kaçıranın Hamas hükümetinin güvenlik güçleri olduğunu söylüyor.
"Gazze'de çatışma iki tekil örgüt arasında değil"
Biz bunları konuşurken henüz Mahmud Abbas Hamas hükümetini görevden alıp olağanüstü hal ilan etmemişti. Hamas da Gazze'nin kontrolünü ele geçirdiği açıklamasını yapmamıştı. Birkaç gün önceydi.
"Hamas'la El Fetih neden çatışıyorlar?" diye soruyorum.
"Ben bu konuda farklı düşünüyorum" diyor. Çatışmanın iki homojen grup arasında olmadığını, gerçek bir uzlaşmazlık olmadığını söylüyor.
"Bir tarafta gücünü kaybetmiş El Fetih var. Bir tarafta seçimi kazanıp haklarını alamamış Hamas var. El Fetih artık tekil bir örgüt değil. Ayrı ayrı çıkarları olan gruplar var. Bunların arasında Muhammed Dahlan, parası olduğu için El Fetih'i kontrol etmeye çalışıyor."
Sonra El Fetih lideri Ahmet Hallisi'nin sözünü alıntılıyor: "Gerçek bir uzlaşmazlık olsaydı, şimdiye kadar yüzlerce kişi ölürdü."
"Gazze'ye dönüp dönemeyeceğimi bilmiyorum"
Al Ifranji, Berlin'e Mısır üzerinden gelmişti. Ama geri dönüp dönemeyeceğini bilemiyordu. Çünkü Gazze artık eskisi gibi olmasa, açık olsa da, sınırı yine İsrail kontrol ediyordu ve sınırı ne zaman açıp kapayacağı bilinmiyordu.
"Gece yarısından sonra saat ikide haber geldi. Sınır açılmış. Apar topar kalktım. Eşim küçük bir çanta hazırladı. Öyle, olduğum gibi çıktım geldim."
İsrail'in birkaç saatliğine açtığı sınırdan Mısır'a geçip Berlin'e ulaşmıştı. Ama biz konuştuğumuz sırada sınır yeniden kapatılmıştı.
"Geri dönüp dönemeyeceğimi bilmiyorum" diyordu. Dönüp dönemediğini, döndüyse ne zaman döndüğünü, dönemediyse ne yaptığını ben de hâlâ bilmiyorum. (TK)