İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımında 300'e yakın gazeteci öldürüldü. İsrail, uluslararası kamuoyundan ve meslek örgütlerinden yükselen dayanışma çağrılarına rağmen basın mensuplarını hedef almaya devam ediyor.
Filistin halkının isimleri çoktandır ölümler ve büyük trajedilerle yan yana yazılıyor. Onları yalnızca rakamlara, istatistiklere indirgeyen bu anlatı, hem hayatlarını hem de hikâyelerini “insan dışı” bir hale getiriyor.
Onların “adına” konuşmak yerine, mikrofonu doğrudan onlara uzatmak, seslerini yükseltmek ve Enes el-Şerif’in vasiyetini yerine getirmek biz gazetecilere düşüyor.
Filistin'de yıllar öncesinden bu yana yaşananları hem tanıklığı hem de kamerasıyla kayda alan Filistinli foto muhabiri Shady Alassar ile konuştuk.
"Gazze'de gerçekleri belgeledim"
Biraz kendinizden bahseder misiniz? İlk kamerayı elinize aldığınız anı hatırlıyor musunuz? Gazze’de yaptığınız fotoğrafçılık ve yurt dışında yaptığınız arasında nasıl bir fark var?
Ben Shady Alassar, 1983 yılında Gazze'de doğmuş Filistinli bir foto muhabiriyim. Fotoğrafçılıkla 2008 yılında, o yılın Aralık ayında İsrail'in Gazze'ye saldırısı sırasında başladım. O günden beri, ülkem için bir şeyler yapabilmeyi dileyerek bu ağır sorumluluğu üstlendim. Halkımın acılarını objektifim aracılığıyla dünyaya aktarmak için zorlu bir yol seçtim. Gazze'de fotoğrafçılık benim için savaşın ortasında insani bir görevdi. Sık sık tehdit altında ve sınırlı kaynaklarla, yıkımı ve direnişi belgelemek için kameramı yanımda taşıdım. Yurtdışında, özellikle Türkiye'de geçirdiğim yıllarda,
fotoğrafçılık güzellik ve sanat için bir alan haline geldi; burada daha geniş araçlar ve yaratıcılık fırsatları kullanarak hayatı, kültürü ve doğayı kutladım. Kısacası, Gazze'de acı gerçekleri belgeledim, yurtdışında ise güzelliğin ayrıntılarını keşfettim.
"Burada kamera hayatına mal olabilir"

İsrail’in hedef aldığı basın mensuplarının çoğu sizin arkadaşlarınız ya da tanıdıklarınızdı. Aynı topraklarda büyüdüğünüz,aynı gerçeği paylaştığınız insanlar. Onlarla ilgili anılarınızı paylaşabilir misiniz?
2018 yılında Gazze'den ayrılmadan önce, İsrail ordusu, arkadaşım ve meslektaşım foto muhabiri Yasser Mortaja'yı öldürdü. O an benim yanımdaydı, ben de neredeyse başka bir kurşunla vuruluyordum.
Ben ve birkaç genç birlikte onu ambulansa taşıdık. Bana seslenerek iyi olup olmadığını soruyordu ve ben de giriş yarasını görebildiğim için “İyisin, merak etme” dedim. Kurşunun içinde patladığını bilmiyordum. 12 saatten fazla hastanede kaldı, kanaması devam etti ve sonunda hayatını kaybetti. Bu olaydan üç hafta sonra Gazze'den ayrılıp Türkiye'ye gittim.

Gazze’de sahada çalışırken, “hayatta kalma içgüdüsü” ile “haber yapma sorumluluğu” arasında nasıl bir denge kuruluyor? Filistinli bir gazetecinin bir günü nasıl geçiyor, Gazze’de, Batı Şeria’da neler deneyimliyor? İşgal altında olan bir bölgede mesleki deneyim nasıl?
Gazze'de gazetecilik sadece bir meslek değil; hayatta kalma içgüdüsü ile haber yapma sorumluluğu arasındaki günlük bir mücadele. Kameramla dışarı çıktığımda geri dönemeyebileceğimin tam olarak farkındaydım; ama insanlık görevi korkudan her zaman daha güçlüydü. Çoğu ülkede gazeteciler bir dereceye kadar koruma ve dokunulmazlık hakkına sahiptir. Fakat Gazze'de bir gazeteci, soykırımı ortaya çıkardığı ve işgalcilerin saklamak istediği şeyleri ifşa ettiği için ölüm cezasına çarptırılır.
Gazze'de gazeteci olmakla yurtdışında gazeteci olmak arasındaki temel fark bu: Burada kamera hayatına mal olabilir; orada ise haklar ve yasalarla korunan profesyonel veya yaratıcı bir araç.
Çektiğin fotoğraflar arasında bizimle hikayesini paylaşmak istediğin fotoğraf var mı? Varsa anlatabilir misin?
Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerinden birinde, genç bir adam vuruldu ve ölmek üzereydi. Başkaları tarafından taşınırken işaret parmağını kaldırdı ve etrafına baktı. Kalabalığın ona bakarken yüzlerinde beliren şaşkın bakışlar beni çok etkiledi. Objektifim oradaydı ve bu anı yakaladım.
Dünyadaki büyük haber ajanslarının Gazze’ye bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Fotoğraflarınızın veya diğer meslektaşlarımızın fotoğraflarının, haberlerinin seçilişinde veya servis edilişinde bir filtreleme hissediyor musunuz?
Büyük uluslararası haber ajanslarının haberlerinde bir dereceye kadar önyargı olduğunu düşünüyorum. Bazı küresel medya kuruluşları Gazze'deki olaylarla ilgili medya sansürü uyguluyor ve İsrail'in anlatısına açıkça taraf tutuyor. Bu, mesleki ve etik bir başarısızlıktır.
Gazetecilik, kamuoyunu manipüle etmeden veya yanıltmadan, dürüstlük ve şeffaflıkla gerçeği aktarmaktır. Bununla birlikte, Gazze'deki cesur gazeteciler, kısıtlamalara ve tehditlere rağmen gerçekleri aktararak ve işgalin uygulamalarını ortaya çıkararak değerlerini kanıtlamışlardır. Bazı büyük medya kuruluşları bu gerçekleri görmezden gelse veya önemsizmiş gibi gösterseler de, onlar tüm insan hakları ihlallerini dünyaya duyurmaya yardımcı olmuşlardır.
"Gazze halkının çektiği acılar hakkında konuşmayı bırakmamalıyız"

Sosyal medya, özellikle Instagram veya X (Twitter), Gazze’deki gazetecilerin işini kolaylaştırıyor mu yoksa zorlaştırıyor mu?
Sosyal medya iki ucu keskin bir kılıç. Bir yandan, Filistinli gazetecilere sansürü aşmak ve Gazze'deki gerçekliği uluslararası medyanın filtrelerini beklemeden doğrudan dünyaya aktarmak için hayati bir platform sağladı. Fotoğraflarımın ve haberlerimin çoğu bu platformlar sayesinde insanlara ulaştı ve yaygın bir şekilde yayıldı.
Öte yandan, bu platformlar genellikle hesapları yasaklamak, gönderilerin erişimini sınırlamak veya işgalin suçlarını ortaya çıkaran içerikleri silmek gibi haksız kısıtlamalar dayatıyor.
Bu bazen işimizi zorlaştırıyor ve önemli kanıtları susturuyor. Yine de sosyal medya, ana akım medya gerçeği görmezden gelse bile, gerçeğin milyonlara ulaşmasını sağladığı için bizim için güçlü bir araç olmaya devam ediyor.
Enes'in yeri hepimiz için ayrıydı. Cibaliye'de başladığı zamandan beri soykırımı her gün haberleştiren gazetecilerdendi. İsrail onu katlettikten sonra vasiyeti yayımlandı. Biz Enes el-Şerif'in vasiyetini yerine getirmek için ne yapmalıyız?
Enes El-Şerif'in vasiyetini onurlandırmak için, her Filistinli telefonunu eline almalı ve İsrail işgalinin Gazze'deki masum sivillere karşı işlediği suçları belgelemeye devam etmelidir. Gazze halkının çektiği acılar hakkında konuşmayı bırakmamalıyız.
Gerçekler açıkça aktarılmalıdır. Dünyanın dört bir yanındaki özgür gazeteciler de tüm güçleriyle Gazze'nin sesini duyurmalı, böylece mücadelesi ve gerçekliği uluslararası toplum tarafından görülmeye devam etmelidir.

İsrail'in basın mensuplarına yönelik saldırıları gittikçe artıyor. Dünyada -meslektaşlarınızdan- bu konuda yeterli bir aksiyon, tepki var mı? Uluslararası basın mensuplarına, basın örgütlerine bir sözünüz var mı?
Gazze'deki savaşların çoğunu belgeleyen Filistinli bir gazeteci olarak, İsrail'in gazetecilere yönelik saldırılarının her geçen gün arttığını ve çoğu zaman gerçek bir caydırıcılık olmadan gerçekleştiğini görüyorum.
Ne yazık ki, bazı meslektaşlarımın ve uluslararası medya kuruluşlarının tepkileri, gazetecilerin sahada karşılaştıkları risklere kıyasla sınırlı ve yetersiz kalıyor. Meslektaşlarım ve basın kuruluşlarına mesajım açık: Olağanüstü ve tehlikeli koşullar altında çalışan Filistinli meslektaşlarımızı savunmak için sorumluluk almalı ve gazetecilere yönelik saldırılara karşı sesinizi yüksek sesle yükseltmelisiniz. Gerçekler haber yapılmalıdır.
Gazetecilik sadece olayları haberleştirmekle ilgili değildir; bilgi edinme hakkını korumak ve işgalin ihlallerini korku veya önyargı olmadan belgelemekle ilgilidir.
(İŞ/EMK)










