Eski İstanbulluların anlatmakla bitiremediği gazinolar, "eski" yerlerinde, "yeni" içerikleriyle, açılıyorlar.
İstanbulluların gazinolarla tanışması, Cumhuriyetten sonraki yıllara, 1930'ların başlarına denk geliyor. Gazinolar, evlerde çok da eğlenme şansı olmayan halkın, radyodan duyduğu, taş plaktan dinlediği sanatçıları, canlı dinlemelerinin tek yolu.
O zamanlar gazinolar, şimdiki gibi kapalı kutular değiller. Mutlaka deniz manzaralı, hatta deniz kenarında mekanlar... Müşteriler sadece sahnedekini görmüyor, deniz havası da alıyor, hele bir de yazsa, bahçede yapılıyor programlar... Fener, Yenikapı, Tepebaşı gazinoları meşhur...
Dinlenme mekanları
O günlerde, 1950'lerde, 1960'larda çocuk olanlar, gazinoları "ünlü sanatkarları dinleme mekanları" olarak hatırlıyorlar. Televizyonun henüz hayatımıza girmediği o günlerde, insanların sadece taş plaklardan dinledikleri "sesleri" görmelerinin tek yoluydu gazinolar.
O günlere dair anlatılanların en önemli taraflarından biri de gazinoların fiyatları elbette. Hatırlayanların anlattıklarına göre, o zamanlar orta halli bir memur ailesi bile bir Cumartesi akşamı, çıkıp gazinoya gidebiliyormuş. Yani, ödenen para, herkesin ödeyebileceği, bütçeyi zorlamayan bir miktarmış...
1970'lerde gazinolar, hayatlarına devam etmekle birlikte, dönemin önemli eğlencelerinden birine, sinemaya yenik düştüler. Gazino sahipleri için çözüm bulmak çok da zor olmadı bu problemi.
Maksim'den Migros'a
O zamanların ünlü sinema oyuncuları, bir bir gazino sahnelerinde yerlerini aldılar; Ediz Hun'dan, Hülya Koçyiğit'e, Fatma Girik'ten, Göksel Arsoy'a kadar pek çok ünlü oyuncu artık sahnede ses sanatçısıydılar, elbette kadroda, dönemin önemli "gerçek seslerinden" biriyle...
1980'lere gelindiğinde, gazinolar, artık baş edemeyecekleri bir rakiple karşı karşıyaydılar. Televizyon, hayatın her alanında etkisini göstermeye başlamıştı. İnsanlar, televizyonda bedavaya seyredebilecekleri sanatçılara, gazinoda para ödemeyi gereksiz görüyorlardı.
Gazinolar bir, bir kapanmaya başladı, Yenikapı sahilindeki ışıklı neonlar, bir bir söndü. Müşterisi olmasa da ayakta kalabilecek birkaç mekan vardı, "namımız yürüsün"diye inat edip açık kalan, Maksim, Çakıl... Ama onlar da fazla direnemediler olanlara. 90'lı yıllara gelindiğinde artık iki, üç gazino kalmıştı.
Anadolu yakasının simgelerinden Caddebostan Maksim gazinosu, ilk kapananlardan oldu, dolmuşta giderken bile, "Maksim'de inecek var" denen mekan, bir anda, büyük bir market haline geldi, dolmuş cümleleri de "Migros'ta inecek var" diye değişti.
Gazinolar TV'ye
Aslında gazinolar televizyonla rekabet edemediği için kapandı ama bu rekabet olmasaydı daha fazla açık kalabilirler miydi? 1960'larda sıradan bir memur ailesinin bile ayda iki kere gidebildiği gazinolar, 90'lara gelindiğinde, artık gerçekten "pahalı mekanlar" olmuşlardı.
Gazinolar, müşterisizliğe yenik düştü, ama televizyon izleyicisi, gazinolardaki eğlenceyi unutmamış olacak ki, televizyonlardan da böyle programlar istemeye başladı. 90'larda özel televizyonların açılması ile birlikte, izleyiciler, her tarz şarkı söyleyen konukların olduğu, stüdyoya izleyici alınan eğlence programları ile tanıştılar. Hatta, "şov" adı verilen programların bir bölümü de artık kullanılmayan gazinolarda çekilmeye başladı.
2000'lere gelindiğinde, dedikodu gazetesi, gazinoların tekrar açılacağını fısıldamaya başladı. Ha açıldı, ha açılacak derken, bu yılın ilk günlerine, en bilinen gazino, Taksim Maksim Gazinosu, yeniden kapılarını açtı. Eskileri bilenler, artık eski gazinoların geri gelmeyeceğine bir kez daha emin oldular.
Tatlıses, Sayan, Asena
Maksim'in kadrosunun bir bölümü, 80'lerin sonlarında, gazinolar daha tamamen bitmeden, gazino sahnelerinde bulunmuş sanatçılardan oluşuyordu. İbrahim Tatlıses, Seda Sayan gazino adetlerini bilenlerdendi. Solist altı olarak seçilen Hande Yener bir yeniliğin habercisiydi.
Eskiden, sadece alaturka müziğe yer veren gazinolar, değişen kültüre ayak uydurmak zorunda kalmıştı, Etiler adetlerine, yani popüler müziğe de yer veriyordu. Maksim'in dansözü ise Asena'ydı.
Maksim'in açılmasından sadece birkaç hafta sonra, Yenikapı'daki ünlü Çakıl Gazinosu da ismini ve sahiplerini koruyarak, Sarayburnu sahilinde bir kez daha açtı kapılarını. Çakıl'ın kadrosu da Maksim'e benzerdi. İzzet Yıldızhan ve Muazzez Ersoy'un yanında, yine Etiler kültüründen Fulden Uras vardı. Tabii bir de dansöz, Sibel Barış.
Sahil doldurulunca
Gazetelere "gazino savaşları başlıyor" diye geçen açılışta, gazinonun sahibi "hanımağa" lakaplı, Türkan Şerbetçi, yer değişikliğinin nedenini "gazinoların en önemli özelliği deniz kıyısında olmalarıdır, Yenikapı sahili doldurulduktan sonra, Çakıl'ın deniz manzarası kapandı, biz de deniz kenarında yeni bir yer bulduk" diye anlatıyor.
Gazinoların "yer altı dünyası" ile bağlantı iddiaları yıllardır konuşulur. 80'li yıllarda sesleri iyi olmadığı halde, beraber oldukları kabadayıların baskılarıyla gazinolarda yer bulan şarkıcı kadınlar ve onlar için açılan şişelerce şampanyalar uzun zaman dedikodu gazetelerinin manşetlerinden inmediler. Şimdilerde ise, ne şampanya açma adetleri kaldı ne de "yer altı dünyası kabadayıları"...
Mankenlikten assolistliğe Petek Dinçöz
Maksim'in yeni görünümü, gazinoların sadece adlarının kaldığının, adetlerin neredeyse tamamen değiştiğinin habercisi gibi. Seda Sayan gibi bu "alemi" bilen, gazino adabından haberdar olan bir assolistten sonra, Maksim'in yeni assolisti Petek Dinçöz oldu.
6 ay içinde, mankenlikten şarkıcılığa, şarkıcılıktan assolistliğe terfi eden bu genç kadın, eskilerde "repertuarımda 4 bin şarkı var" diyerek sahneye çıkan Zeki Müren'lerin, Müzeyyen Senar'ların, Bülent Ersoy'ların program yaptığı sahnede şimdilerde, repertuarındaki40 şarkıyla...
Belli ki, artık gazinoların yer altı kabadayılarıyla alakası kalmamış, magazin dünyası ile ilişkiler sıkılaşmış.
Büyük bir televizyon kanalının magazin müdürü olan sevgilisinin yardımı ile kaset çıkardığını her fırsatta söyleyen Dinçöz, şimdilerde, sevgilisi sayesinde buralarda olduğunu tekrarlıyor.
Maksim sahnesi, belki de ilk kez, daha önceden sadece birkaç program deneyimi olan bir assolisti ağırlıyor bugünlerde. Artık eskisi gibi sıradan memurun ödeyebileceği hesaplar da gelmiyor zaten... Hoş gelse de, sıradan memur sesi bile çıkmayan Fulden Uras'lar, Hande Yener'ler ya da Petek Dinçöz'leri dinlemek için para verir mi bilinmez...
Meraklısına Not: Petek Dinçöz'lü Maksim kadrosunu dinlemek için 100 milyon lirayı gözden çıkartmalısınız. Muazzez Ersoy'u Sarayburnu Çakıl'da dinlemek ise en azından 70 milyon liraya mal oluyor. İki gazino da "eski kültürü yaşatmak adına" Çarşambaları kadınlar matinesi düzenliyor, 50 milyon liraya... (ÇM/NM)