İstanbul Gazi Mahallesi’nde 14 Nisan günü polisin açtığı ateş sonucu ölen Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul ile yaralanan üç kişinin aileleri ve avukatları Türkiye Makine Mühendisleri Odası İstanbul şubesinde basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya olaydan yaralı kurtulan üç gencin aileleri, olayda hayatını kaybeden Barış Kerem’in annesi Melike Kerem, Oğuzhan Erkul’un babası İsmail Erkul, ablası Figen Erkul, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Erdal Ataş ve sanatçı Ferhat Tunç katıldı.
Avukatlar bu tür olaylarda polislere dava açılmadığını ve cezasızlığın bir sorun olarak görülmesi gerektiği anlattı. Ayrıca olay yerinde 35 boş kovan ve araca 26 merminin isabet etmiş olmasına; aracın hastaneye gittiği ama polisin takip etmediğine dikkat çektiler.
Sadık Altürk: Kaçsalar kurşunları arkadan yerlerdi
Yaralı kurtulan çocuklardan R.A.'nın babası Sadık Altürk yaptığı açıklamada çocukların kaçmadığını, oğluna gelen kurşunlardan birinin sol camdan gelerek sol bacağından girip bacağın sağ tarafından çıktığını; diğer kurşunun ise sağdan omuzuna girip omuriliğine doğru gittiğini belirterek "Kaçan insanlar olsaydılar bu kurşuları arkadan yerlerdiler. Kaçma gibi bir şey söz konusu değil" dedi.
Oya Aslan: Yargı, bakanlık, emniyet ortak fikirle hareket ediyor
Soruşturmanın avukatlarından Oya Aslan, polis tarafından öldürülen Dilek Doğan ve Sıla Abalay’ı da hatırlatarak ortak hareket edilmesi gerektiğine vurgu yaptı:
"OHAL'le birlikte yeni bir sürece girdik. Bu süreç artık operasyonu yürüten timin özel harekat timiyle olmasıyla birlikte, yaşama hakkını korumaya değil öldürmeye dönük bir politika izlenmeye başlandı. Dilek Doğan'dan bu yana Polis Özel Harekat’a (PÖH) başka bir yetkinin tanınmış olduğunu görüyoruz. Öldürme yetkisi bu. Gittikleri her yerde bir ölüm mangasına dönüşmüş durumdalar.
“Gazi Mahallesi'nde artık bu olağan bir duruma dönüştü. Birinin öldürülüp öldürülmemesi konusunda hiçbir kaygıları yok. Bunu besleyen şey tabii ki bu yargılama sürecinin geldiği aşama, yürütülüş biçimi, onların korunması, tutuklanmamaları...
“Kasten öldürmeden hiçbir polise soruşturma açılmıyor. Bu polisleri korumak için bir politika ve karar. Yargı, içişleri bakanlığı, güvenlik, emniyet müdürlüğü ortak bir fikirle davranıyorlar. Bu, bu dönemin konjonktürü. Dilek'ten Sıla'ya kadar hepsine beraber ses çıkarılmalıdır. Başka türlü hepsi tek tek münferit olaymış gibi ele alındığında çok da görünüyor olmuyorlar. Bunlar hepsi ortak bir politikanın ürünüdür. Yargı da destekleyip, besliyor ve önünü açıyor.”
Meral Hanbayat: Çocuklar kasten öldürülmüştür
Davanın avukatlarından Meral Hanbayat tarafından okunan basın açıklamasında, olaydan 5 gün sonra soruşturmaya gizlilik kararı getirildiği fakat o beş gün içerisinde edinilen bilgilere göre çocukların kasten öldürüldüğü söylendi ve kamuoyuna davanın takipçisi olunması yönünde çağrı yapıldı:
“Şüpheli polislerin çocuklarla ve çocukların kullandığı arabayla örtüşmeyen ihbar iddiaları, olay yerinde bulunan 35 adet kovan, arabaya isabet eden 26 mermi, 6 farklı silahtan ateş edilmesi, R.A'nın bacağının üstüne kurşun isabet etmesi, çocukların anlatımı bir bütün olarak değerIendirildiğinde duran aracın polisler tarafından tarandığı sabittir.
“Kaldı ki can havliyle olay yerinden kaçmasalardı diğer üç çocuğun da kurtulma şansının olmadığını söyleyebiliriz. Aracın taranması sonucu olay yerinden hemen uzaklaşıp 2-3 km uzaklıktaki hastaneye kadar yetişen çocuklar, takip bile edilmemiştir. Çocuklarla ilgili polislerin iddia ettiği gibi gerçekten kuşkulu bir durum olsa idi takip edip çok yakında bulunan karakoldan yollarının kesilmesi istenebilirdi.
“OHAL Kanunu'nun 23. Maddesi ile polislere getirilen koruma zırhı, ulusal ve ulusal üstü hukukça güvence altına alınan ‘yaşam hakkı’nın ihlali olduğu gibi devletin ‘yaşam hakkı ihlallerinin etkin soruşturulması’ yükümlülüğünü de ortadan kaldırmaktadır. Kaldı ki söz konusu madde polisin hangi hallerde silah kullanacağını da tariflemiştir. Silah kullanma yetkisine sahip bulunan güvenlik kuvvetlerinin teslim ol emrine itaat edilmemesi veya silahla mukabeleye yeltenilmesi veya güvenlik kuvvetlerinin meşru müdafaa durumuna düşmeleri halinde görevli güvenlik kuvvetleri mensupları doğruca ve duraksamadan hedefe ateş edebilirler.
“Çocukları öldüren polislerin silah kullanmasını gerektirecek tek bir nedenin olmadığının altını bir kez daha çizerek, bu yasanın sokak infazlarının önünü açacağını hatırlatmak isteriz. Ayrıca Gazi Mahallesi'nde polisin keyfi, sorumsuz bir şekilde yaşam hakkına dönük müdahaleleri yeni olmadığı gibi son aylarda kolaylıkla silah kullandığı birçok vakanın yaşandığı bilinmektedir.
“Sonuç olarak polislerin ve amirlerinin iki kez kasten öldürme suçu, üç kez de kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlemeleri nedeniyle tutuklu yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekir. Ancak ülkemizdeki yargı pratiği, benzer soruşturma dosyalarında olduğu gibi faillerin korunması ve nihayetinde cezasızlık hali büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Hali hazırda bu dosyada da gizlilik kararı alınarak ailelerin soruşturmadan dışlandığı, polislerin hala görevlerinin başında olduğu ve OHAL Kanunu 23. Maddesi ile korunduğu bir tablo, soruşturmanın akıbeti açısından kaygı vericidir."
Erdal Ataş: HDP olarak dayanışma ve mücadeleyi sürdüreceğiz
HDP milletvekili Ataş ise ailelere başsağlığı dileyerek şöyle konuştu:
"Olayın yaşandığı süreçte ben de buradaydım. Polis elde etmiş olduğu yetkilerle insanları suçsuz yere katlediyor, böyle bir gerçeklikle yüz yüzeyiz. Özellikle demokrat, yurtsever ve Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde, bu halkları topyekun olarak suçlu görme siyaseti önemli oranda ön plana çıkmış durumda.
"İki temel hedefimiz var. Birincisi elbette ki bundan sonra böyle cinayetlerin yaşanmasını engellemektir. Diğeri ise bu cinayetleri işleyenlerin hak ettikleri cezayı alması için mücadele yürütmektir. Keyfi olarak insanları öldüren bu zihniyetten toplumu kurtarmamız gerekiyor. Bizler de HDP olarak hem hukuksal alanda hem meşru zeminde dayanışma ve mücadeleyi sürdüreceğiz. (TP/HK)