Fotoğraf: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü nedeniyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), PEN Türkiye Merkezi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ve Türkiye Yayıncılar Birliği (TURKYAYBİR) “‘İşsizlik ve Sansürün Kıskacında Gazetecilik” toplantısı düzenledi.
Toplantıya Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Sekreteri Hakkı Zariç, PEN Türkiye Merkezi İkinci Başkanı Halil İbrahim Özcan, Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Temsilcisi Uğur Güç ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk konuşmacı olarak katıldı. Toplantının moderatörlüğünü TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş üstlendi.
TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda düzenlenen toplantıda konuşmalar özetle şöyle:
Olcayto: İletişim Başkanlığı MİT gibi çalışıyor
“Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ortadan kalktıktan sonra yeni kurulan İletişim Başkanlığı adeta Milli İstihbarat Teşkilatı gibi çalışıyor. 685 meslektaşımızın basın kartları sağlıklı bir gerekçe gösterilmeksizin güvenlik açısından denilerek iptal edilmiş bulunuyor. Gazeteciliği suç saymaya çalışan bir zihniyetle, gazetecileri potansiyel terörist görmek isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Ama bütün bunlar hak odaklı, insan odaklı gazeteciliğe gönül vermiş, yürekten inanmış gazetecileri mesleklerini yapmaktan alıkoyamayacaktır.”
Güç: 12 gazeteci işsiz
“Gazeteciler sansür, işsizlik, açlık ve sefaletle yüz yüze bırakılarak davalar ve hapis cezalarıyla tehdit ediliyor. 100'e yakın gazeteci hapiste. Yaklaşık 12 bin kişi işten atılarak sektörden tasfiye edildi. Sektörün yüzde 95'i iktidarın kontrolünde manipülasyon ve propaganda aygıtı olarak kullanılıyor. Geri kalan yüzde 5'i ise Basın İlan Kurumu tarafından kesilen cezalarla devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.
“Resmi ilanlarla varlıklarını sürdürebilen yerel gazeteler cezalarla tehdit edilerek işlevsizleştiriliyor.
“Adalet Bakanlığı verilerine göre 2003-2018 yılları arasında 12 bine yakın gazeteci hakim karşısına çıktı. Ancak 2009 yılından beri basın kanununa ilişkin verileri açıklayan Adalet Bakanlığı, 2018 yılında bu verileri açıklamayı bırakarak, gazetecilerin yaşadığı mağduriyetleri gizleme yolunu seçti.
“Sadece 2019 yılında 59 gazeteciye toplam 200 yıl ceza kesildi. 200’e yakın gazeteci hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Gazetecilere her gün yeni davalar açılıyor.”
Zariç: Dayanışmayı büyütmeliyiz
“Bir taraftan doğru yazan kalemler baskıya uğratılıp sansüre uğratılıyor, bir taraftan yandaş basın besleniyor. Sansür tek başına kesmediğinde, dağıtımda sorunlar hep oldu. Kağıt bulunamıyor, kağıt bulununca da baskı yapılamıyor. Ama aynı zamanda basın tarihi karşı gelme, direnme tarihidir. Biz bu süreç boyunca gazeteciler, edebiyatçılar olarak iktidar olanaklarını elimizin tersiyle itip kendi gücümüz onurumuzla var olmayı ciddi oranda başardık. Binlerce işsiz gazeteci var gidip iktidarın kapısını çalmıyor. Aynen kanun hükmünde kararname ile atılan akademisyenler gibi kimse imza çekmiyor. Utanç birikirken biz bu onuru da biriktirebiliyoruz. Bu dayanışmayı büyütmeliyiz.”
Özcan: Sürgünde olanlar var
“Uluslararası PEN olarak dünyadaki ‘Düşünce ve ifade Özgürlüğü’ bağlamında diğer ülkelerde olup bitenleri de takip ediyoruz. Sonuçta bu konuda sürprizlere en açık ülke maalesef yine burası oluyor. 100. yaşını kutlayacak Türkiye baskı altında tutulan gazeteciler yurdu olmak zorunda değildir. Hakkında dava açılmamış gazeteci neredeyse yok gibi. Bu yaşanandan dolayı kalbi ülkelerinde atan gönüllü sürgünlük yaşayan insanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Sürgününde kendi dilinden uzakta olmanın acısını yaşayan küçümsenmeyecek kadar gazeteci ve yazar bulunmaktadır dışarıda. Bu da kanayan başka bir yaradır.”
Kocatürk: Otosansür ağır biçimde sürüyor
“2019 yılına da hapisteki gazeteciler, gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar, saldırılar, hedef göstermeler ve yasaklar damgasını vurdu.
“Türkiye’de gazeteciliğin yanı sıra yayıncılık sektöründe de ağır sorunlar yaşanıyor. 12 Eylül yasaları hortlatıldı. Sulh Hukuk hakimleri basılan kitapları toplatan kararlar alıyor. Milli Eğitim Bakanlığı kimin hangi kitabı okuyacağına dair raporlar hazırlıyor. Muzır Kurulu’nda yer alan kimlerden oluştuğunu bilmediğiniz uzmanlar klasik birçok kitabı çocuklar için sakıncalı ilan ediyor. Oto sansür, sansür ağır bir biçimde sürüyor. Sosyal medya aracılığıyla yazarlar, yayıncılar hedef gösteriliyor. Kitapların toplatılması yasaklanması talep ediliyor. Yargısız infaz olarak tanımlayabileceğimiz bu tepkiler ve sosyal medya kampanyaları zaten çeşitli yasalarla yayınlama özgürlüğü açısından baskı altıda olan yazar ve yayıncıların oto sansüre yönelmesine neden oluyor.”
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Hakkında4 Ocak 1961'de basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlayan 212 sayılı kanun Resmi Gazete'de yayınlandı. Ancak dokuz gazete patronu, 212 sayılı yasaya ve Basın İlan Kurumu'nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasaya karşı çıktılar. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah'ın patronları ortak bildiriye imza atarak gazetelerini üç gün kapattıklarını duyurdu. Gazeteciler, aynı gün sendikadan başlayan sessiz bir yürüyüş yaptılar. Ellerinde "Simidimiz ve hürriyetimiz için", "Çalışan gazeteciye cop, patrona hazırlop" gibi dövizler taşıdılar. "Dokuz patron olayı" olarak basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler bu 3 gün boyunca İstanbul Gazeteciler Sendikası çatısı altında "Basın" adlı bir gazete yayımladı. Basın Gazetesi 11 Ocak günü yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında yayınını sürdürdü. Üç gün süren bu dayanışmanın ardından 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra gazetecilere yönelik ağır baskılar nedeniyle günün adı, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" olarak değiştirildi. |
(DB)