Türkiye'de görev sırasında hayatını kaybetmiş gazetecilerin sayısıyla ilgili kesin bir istatistik bulunmasa da, şimdiye kadar basına yansıyan ölümler, durumun vahametini ortaya koyuyor.
Son olarak Radikal gazetesi kültür sanat muhabiri Şehnaz Pak'ın, göreve giderken DMC (Doğan Medya Center) ulaştırma aracında geçirdiği trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmesi, gazetecilerin can güvenliği, mağduriyetleriyle bundan doğan tazminat hakları, işverenin sorumluluğu konularını gündeme getirdi.
Tulgar: "Muhabirler sessiz çoğunluk"
Akşam gazetesi yazarı Ahmet Tulgar "Muhabirler Neden Ölür?" başlıklı yazısında medya sistemiyle ilgili eleştirilerde bulundu.
Konuyla ilgili görüşlerini bianet'e aktaran Ahmet Tulgar, muhabirlerin, sokakta, tehlikeye yakın çalışan insanlar olduğunu ve yazarlar gibi güvenliklerinin sağlanması gerektiğini söyledi.
"Muhabirler habere giderken zamanla yarışıyor, hızlı olmak zorundalar, sürat gerekli, panik yaşanıyor" diyen Tulgar, habere giderken gecikmeleri halinde bunu yöneticiye açıklamalarının mümkün olmadığını söyleyerek, gazetelerde "demokrasi olmadığını" söyledi.
Sadece haberin zamanında gelmesi önemliymiş gibi davranıldığını söyleyen Tulgar, sendikanın olmadığına, örgütlenmenin sağlanmadığına dikkat çekti ve birçok şeyin yöneticinin iki dudağı arasında olduğunu ifade etti.
Muhabirlerin de hakkını arayamadığını, iş kaybetme korkusu yüzünden ses çıkarmadıklarını belirten Tulgar şunları söyledi:
"Muhabirin güvenliği yayın organının sorumluluğunda. Ama iç işleyişteki demokrasi eksikliği yüzünden bu sorunlar aşılamıyor. Muhabirler kötü koşullarda çalışıyor, iş güvenliğinden yoksunlar. Medyada, bu konuda öncülük yapması gereken kurumlarda yaşanıyor bu. Muhabirler sessiz çoğunluk şu anda. Yatay örgütlenme gerekli" dedi.
Şık: "Sistem gazeteciyi korumuyor"
Radikal gazetesi istihbarat muhabiri Ahmet Şık ise yayın organlarının ulaştırma servisinde yaşanan sorunlara dikkat çekti.
Şehnaz Pak 'ın ölümünün sadece trafik kazası deyip geçilecek bir durum olmadığını belirten Şık, gazetelerdeki araç sayısının az olduğunu, şoförlerin ücret nedeniyle fazla mesai yapmak zorunda kaldığını ve günün büyük kısmını trafikte geçirmeleri nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak yıprandıklarını söyledi:
"Günde 300-500 km yol yapan bu araçların da 4-5 yılda bir değişmesi gerekiyor. İş saatleri arasında çalışanınızın güvenliğinden sorumlusunuz, bunun sağlanması gerekli. Şoförlerin psikolojisi de bozulabiliyor. Araçlar şoförlere ait ve bu insanlar maaşlı olarak bu işyeri için çalışıyor. Çalışanların çalışma koşullarının da iyileştirilmesi lazım ama kimse bir şey yapmıyor.
Bu bir ekip işi. Muhabirlerle ulaştırmadakiler birlikte çalışıyor sonuçta. Haberi yerinde izlemek için uğraşıyorsunuz. Haber için cepheye, gösteriye giden gazetecilerin de can güvenliği buna dahil, sadece trafik kazası olarak düşünülmemeli. Böyle bir durumda gazetecinin hakkı nedir, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için neler yapılabilir, bunlar tartışılmalı".
Kanunda belirlenmiş haklar
Gazetecilerin görev esnasında beden ve ruhça zarara uğraması, hayatını kaybetmesi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesince iş kazası olarak nitelendiriliyor.
İş kazası da sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi sırasında, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak getirilip götürülmesi sırasında meydana gelen olayları kapsıyor.
Yine aynı kanunun 12. maddesi gereğince, işverenin cenaze masraflarını karşılaması ve hak sahiplerine gelir bağlaması gerekiyor.
Konuyla ilgili olarak Borçlar Kanunu'nun 55. ve 100. maddeleri de istihdam edenin (işverenin) yapması gerekenler konusuna açıklık getiriyor.
İş kazası nedeniyle hayatını kaybeden sigortalının yakınının işverene maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı doğuyor. Çünkü işverenin çalışanına karşı hukuki sorumluluğu var. Kişiye bağlı haklar da geçerliliğini koruyor.
Çalışlar: "Gazeteciler örgütlenmeli"
Konuyla ilgili görüşünü aldığımız gazeteci ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi Oral Çalışlar, gazetecilerin iş ve can güvenliğinin bulunmadığını söyledi.
Gazetecilerin, haklarını yeniden kazanmaları için örgütlenmeleri gerektiğini belirten Çalışlar, toplu sözleşme yapılamamasının gazetecinin hakları açısından bir kayıp olduğunu vurguladı.
Kazanılmış hakların kullanılabilmesi için sendikaya üye olunması gerektiğini belirten Çalışlar, "Avrupa Birliği'nin parçası olmak istiyorsak, gazetecilerin örgütlenmesi, haklarına sahip çıkması gerek. Aksi halde özgürlük kazanılamaz" dedi.
Soner: "Basın yasası eskidi"
Türkiye Gazeteciler Sendikası eski başkanlarından gazeteci Şükran Soner ise basın yasasının çok eskide kalmış olmasının, gazeteciler için koşulları son derece olumsuz hale getirdiğini belirtti.
Geliştirilmiş haklar için toplu sözleşme yapılmasının önemini vurgulayan Soner, maddi manevi tazminat açısından sendikaya üye olmanın yeterli olmadığını, aynı zamanda toplu sözleşme yapılarak yeni kazanımlar elde edilebileceğini ifade etti.
"Basın yasası çok eski olduğu için iş güvencesine dair maddeler yetersiz. 212 sayılı yasanın koruyucu maddeleri çok eskide kaldı" diyen Soner, 212'lilerin İş Kanunu'na göre daha olumsuz koşullarda çalıştığını söyledi.
Sendikaların üyesi adına dava açamadığını da ifade eden Soner, sendikalar tarafından yapılmış sözleşmelerin eklenen maddelerle daha geniş haklar sağlayabildiğini belirtti.
Batı'da gazetecilerin çok daha genişletilmiş haklara sahip olduğunu söyleyen Soner, Türkiye'deki düzenlemelerin ise çok eskidiğinin altını çizdi. (NS/EÜ)