Haberin İngilizcesi için tıklayın
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) bugün yayınladıkları 2021 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’yle bir kez daha Türkiye'deki basın özgürlüğünün durumunun ne kadar kötü olduğunu bizlere gösterdi.
Öyle ki bugün 180 ülke arasından 153 sırada yer alan Türkiye, endeksin ilk oluşturulduğu tarih olan 2002'de 99. sıradaydı. Aradaki 54 sıralamalık fark Türkiye’yi ‘ifadesi özgür olmayan’ ülkeler konumuna sokarken, gazetecilerin de kendilerini mahkemelerde, cezaevlerinde bulmasına yol açtı.
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’na göre bu durum iktidarın 'yerli ve milli gazelecilik' planının bir paçası. Ona göre ‘sansür ve yasak’ her yerde. RSF’nin endeksini ve Türkiye’nin durumunu gelin bir de ondan dinleyelim.
TIKLAYIN - 2021 ve AKP'nin 19. yılında Türkiye'de 'Basın Özgürlüğü'
"Bir yargı bağımsızlığı sorunu"
Türkiye’nin RSF Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 153. sırada olması bize ne anlatıyor?
Endeksteki yeri Türkiye’nin medya özgürlüğünün içini boşaltacak ölçüde demokratik değer ve kurumsallığına zarar verdiğini gösteriyor. Gazetecilik hakları, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne gelinceye dek hak olarak tescil görmüyor. İktidarın talimatları ile ağır şekilde yıpratılmış bir yargı bağımsızlığı sorunu var.
Türkiye’de siyasal iktidar, ifade özgürlüğünün kendi dönemlerinde hiç olmadığı kadar iyi olduğunu iddia ediyor. Son dönemlerde de dört ‘Yargı paketi’ Meclis’ten geçti. Daha birkaç hafta önce ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ açıklandı. Yeni Anayasa konuşuluyor. Türkiye’nin endeksteki konumu iktidarın söylemleri ve yaptıklarıyla bir tezatlık oluşturmuyor mu?
Ne yazık ki, “yerli ve milli” gazetecilik yaratmak isteyenler, ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ ile meşgul oldukları izlemini vermek zorunda olduklarından olacak, ifade özgürlüğünün hiç bu kadar parlak olmadığı illüzyonuna sarılıyorlar. Söylenenlerle, içeride gazeteciliğin susturulmasına dönük pratik tam bir çelişki gösteriyor. Türkiye’de tutuklu gazetecilerin sayısı iki yıldır düşüşe geçse de hapse göndermeden gazetecilerin zihinlerini dört duvara kapatan yaygın bir adli kontrol veya hükmün ertelenmesi gibi uygulamalar gözden kaçmıyor. Sansür ve yasak her yerde!
"Tanıklık engelleniyor"
Mahkemeler, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın İlan Kurumu Türkiye’de habere, ifadeye ve düşünceye baskının unsurları. Bu unsurlar Türkiye’de ifade özgürlüğünün üzerinde nasıl bir tehdit oluşturuyor?
Özerk yapılar olarak gazetecilerle açık, şeffaf ilişki içinde olması beklenen RTÜK, Basın İlan Kurumu ve Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı gibi yapılar, genel olarak da idare, politik ve ideolojik bazlı tutum ve kararlar yoluyla eleştirel gazetecileri dışlıyor ve çeşitli yollarla cezalandırıyor. Makbul gördükleri onaylayıcı tutumla karşılaşmadıklarında, gazetecileri haklarından yoksun bırakmaya çekinmiyorlar.
Bu otoriter tavır, medyanın özgürlük alanını demokratik değerler yok sayarak daralttığı gibi, bilgi çeşitliliğine darbe vurduğu yurttaşın da ufkunu ve görüş alanını tahrip ediyor. Türkiye, gazeteciler yayın şekilde hapisle taciz altında tutulmuyor, yurttaşların da gazetecilere yaklaşıp eleştirmeleri veya olumsuzluklara tanıklık etmeleri engelleniyor.
Listenin ilk sıralarına baktığımızda yine geçtiğimiz yıl olduğu gibi Norveç, Finlandiya ve İsveç gibi ülkeleri görüyoruz. Türkiye’yi bu ülkelerden ayıran en bariz farklar neler?
Türkiye’nin, sıralamanın tepesinde yer alan ülkelere göre sadece bir tarihsel geri kalmışlık durumu yok; aynı zamanda onların şeffaf toplum hedeflerinden, çoğulcu medya ve hoşgörü değerlerinden de artık vazgeçmiş durumda. 2002 yılında 99. Sıradayken 19 yıl sonra 153. Sıraya gerilemeniz, Avrupa Birliği reformlarının çöpe atılmasıyla değil de, başka neyle açıklanabilir ki? Sonuçta Türkiye’de gazetecilerin son 10 yılda yaşadıkları baskılar, bugünkü toplumsal buhranın habercisiydi.
"Medya iktidar lehine rıza üretmekle meşguldü"
Son olarak demokratik normlar evrensel ölçütler bakımından basın özgürlüğü dünyada nerede duruyor?
Basın özgürlüğü ve çoğulculuğu ile şeffaflığın vücut bulması sadece toplumları mutlu kılmaz, onları zor günlerde yıkılmaz da kılar. Avrupa Birliği, özellikle ekonomik kriz ve Covid-19 salgını sürecinde çok çeşitli badireler de atlatıyor. Ancak yurttaş merkezli siyaset gibi, yurttaşın bilgilenme hakkını önceleyen gazeteciliğin de, tehlikeleri öngörmede ve çare üretmede yeri doldurulmaz bir önemi vardır. Türkiye, yıllardır geliyorum diyen ekonomik kriz kadar kimsenin öngöremeyeceği pandemi gibi durumlara savunmasız yakalandı. Çünkü, iktidardan beslenen medyanın önemli bir bölümü bilgilendirmekle değil iktidar lehine rıza üretmekle meşguldü.
RSF Endeksi gösteriyor ki, dezenformasyonun, popülist siyasetin medya üzerindeki tahribatı dünyadaki birçok bölge gibi Avrupa’yı ve Türkiye’yi de etkiliyor. RSF, gazeteciliğin dünyanın yüzde 73’ünde yani 130 ülkesinde kısmi veya ağır kısıtlamalar altında yapılabildiğini bildirdi. Trump altındaki ABD’de, yüzlerce gazeteci çoğu aşırı sağcı grupların saldırısına uğradı; 130’u gözaltına alındı.
Dolayısıyla, demokrasilerde habercilere yönelik böylesi konjonktürel saldırılar, otoriter veya baskıya dayanan yönetimleri başıboş bırakmış görünüyor. Pandemi döneminde Ortadoğu ve Afrka kıtalarında baskıların ağırlaşmasında bu tarz rehavetlerin izleri de var.
(HA)